7 Nisan 1932 tarihinde Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü köyünde dünyaya gelen Abdurrahim Karakoç, küçük yaşlarda şiire merak sardı. Abdurrahim Karakoç’un bu merakı, aileden gelen bir özellik diyebiliriz. Çünkü dedesi, babası ve kardeşleri de kendisi gibi şairdirler. 1958 yılında yaşadığı kasabada belediye mesul muhasibi olarak memuriyetlik yapmaya başladı. 1981 yılı Mart ayında ise emekliye ayrılmıştır. Abdurrahim Karakoç, 7 Haziran 2021 yılında Ankara’da hayata gözlerini yummuştur.

İlk yazdığı şiirleri 2 kitap oIacak hacimde iken beğenmeyip yakmıştır. Daha sonra ise 1958 yılından itibaren yazdıklarını “Hasan’a Mektuplar” ismi altında 1964 yılında 10 bin adet bastırdı. FEDAİ yayınları ile çıkan bu kitap, çok kısa bir süre içerisinde tükendi. İkinci baskısında da 10 bin adet bastırılan bu eser, ilk baskı gibi kısa bir süre içerisinde tükenmiştir.  1985 yılında gazetecilik yapmaya başlayan Abdurrahim Karakoç, Büyük Birlik Partisi’nin kuruluşunda da yer almıştır. Ancak kısa bir süre sonra siyaset hayatını sonlandırmıştır. Niçin bu kadar kısa süre içerisinde siyasi hayatını sonlandırdığı sorulduğunda ise Abdurrahim Karakoç “Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım.” diye cevap vermiştir.

Abdurrahim Karakoç’un eserleri listesi

Şiir

  • Mihriban (1960)
  • Hasan’a Mektuplar (1965)
  • Eli Kulakta (1969)
  • Vur Emri (1973)
  • Kan Yazısı (1978)
  • Suları Islatamadım (1983)
  • Beşinci Mevsim (1985)
  • Dosta Doğru, Akıl Karaya Vurdu (1994)
  • Yasaklı Rüyalar (2000)
  • Gökçekimi (2000)
  • Gerdanlık – I (2000)
  • Gerdanlık – II (2002)
  • Parmak İzi (2002)
  • Yağmur Yerden Yağar (2002)
  • Anadolu’da Bahar (2007)

Deneme

  • Düşünce Yazıları (1990)

Abdurrahim Karakoç şiirleri

Anadolu Sevgisi

Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele boz dumanlar çekilsin de gör.
Her haftası bayram, her günü düğün,
Hele yaylalara çıkılsın da gör.

Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;
Kağnılar yollarda, yoncalar dizde…
Saydıklarım damla değil denizde,
Hele bir ekinler ekilsin de gör.

Görmedin sen bizim mavi suları,
Karlar eriyince kırar yuları…
Köpük olur beyaz, sel olur sarı;
Hele taştan taşa dökülsün de gör.

Sen bizim köyleri görmedin ki hiç,
Yolları toz, çamur, evleri kerpiç.
O kirli kabukta, o en temiz iç;
Hele bir yakından bakılsın da gör.

Anlamaz, bilmezsin sen bizim halkı,
Sevgiyi bulasın, yakına gel ki…
Kalıplar gerçeği göstermez belki
Gönül perdeleri sökülsün de gör.

Anadolu’da Bahar

İlkbaharı geldi Anadolu’nun,
Silifke’de çiçek açtı nar şimdi.
Her tarafı yeşillendi Bolu’nun,
Sultandağı benek benek kar şimdi.

Eğri yollar yaylaların kuşağı
Çayır, çimen sevgililer döşeği,
Hora teper Sürmene’nin uşağı,
Dadaşların oynadığı bar şimdi.

Durgun çayı köpüklendi Daday’ın,
Palmiyeler zümrüt tacı Hatay’ın
Çukurova cennetidir bu ayın;
Aydın ili efelere dar şimdi.

Gönül dile gelir kaval sesinde.
Boz martılar düğün yapar Mersin’de,
Isparta’nın renk renk gül bahçesinde
Bülbüllerin neşesini gör şimdi.

Cıvıl cıvıl, sessiz duran yuvalar,
Kelebekler birbirini kovalar.
Halı gibi nakışlandı ovalar…
Bölük bölük sarı, yeşil, mor şimdi.

Aşıklar diyarı Elbistan ili…
Olur bu mevsimin bağ-ı İrem’i,
Her çeşmenin üç-beş tane güzeli,
Her çiçeğin bir arısı var şimdi.

Çıkıp baksan Çamlıca’nın başına,
İki kıt’a bir boğazda aşina…
Karakoç’um, gel, yorulma boşuna,
İstanbul’u tarif etmek zor şimdi.

Aramızdaki Fark

Sen dünden gelirsin, ben yarından gelirim
Doğmadık bebekler diyarından gelirim.
Sen müebbet inkârda kılmışsın kararı
Ben Kalubelâ’nın ikrarından gelirim.

Akıl Karaya Vurdu

Arsız Adam

Ayıp ne, günah ne, bilmiyor adam
Yüzüne tükürsen silmiyor adam
Memleketi dilim dilim diliyor
Karpuzu yutuyor, dilmiyor adam!

Askere Mektup

Aziz dostum,sen bu ilden gideli,
Sekiz mevsim geldi-geçti duydun mu?
Gine kar koymadı baharın yeli,
Şeftaliler çiçek açtı duydun mu?

Memiklerin Iraz için Kel Durdu,
Sinan oğlu Muharrem’i öldürdü
Keş Ahmet bayram da namaz kıldırdı;
Kerim Ağa köyden göçtü duydun mu?

Çavuşların yumuk gözlü Tahir’i
Kahve yaptı kırk senelik ahırı,
Erkek Fatma, Dişi çürük Mahir’i
Güpegündüz aldı kaçtı duydun mu?

Ala-kardır Binboğa’nın yücesi..
Asker oldu Halime’nin kocası..
Sazlıköy’ün ilerici hocası
Minarede şarap içti duydun mu?

Dikkat eyle; anlam çıkar sözüm den;
Bir hızarcı geldi Mercanözü’nden
İpsiz Mustafa’nın tek boynuzundan
On altı çift tahta biçti duydun mu?

Kenan’ların sarı saçlı Reşad’ı
On çocuğun anasını boşadı,
Sultan serbest kaldı, sarhoş yaşadı,
Hürriyeti yeni seçti duydun mu?

On iki gün önce yaptık bir seçim,
Tekgöz murdar öldü partisi için.
Nasreddin Hoca’nın dediği biçim;
”Dünyayı yanlışsız ölçtü(!) ” duydun mu?

Daha bunlar bildiğimin yarısı,
Gelecek mektuba kalsın gerisi.
Bu yıl KARAKOÇ’un gönül arısı
Çiçekten çiçeğe uçtu duydun mu?

Aşk Hikayesi

Başımdan bir kova sevda döküldü
Islanmadım, üşümedim, yandım oy!
İplik iplik damarlarım söküldü
Kurşun yemiş güvercine döndüm oy!

Yağmur yorgan oldu, döşek kar bana
Anladım ki kendi gönlüm dar bana
Alev dolu bardakları yâr bana
Sunuverdi içtim içtim kandım oy!

Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım
Ne zamana, ne kendime alıştım
Kırk senede yedi hasret bölüştüm
Yedi dünya bana düştü sandım oy!

Gönül şahinimi yordum gerçeğe
Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe
Teselliden kanat kırdım gerçeğe
Tecellinin sinesine kondum oy!

Aşk Yarası

Yüreğimden aşk kurşunu yedim ben
Doktor ağlar, merhem ağlar yarama.
Dilekçemi gökyüzüne verdim ben
Yağmur ağlar, meltem ağlar yarama.

Gözyaşları kiripiklere dizilir
Damla damla yanaklara süzülür
Ruh röntgenim duygulara çizilir
Zülüf ağlar, perçem ağlar yarama.

Yazan kalem kesin yazmış fermanı
Kimse sorsam ”yoktur” diyor dermanı
Anlatsam çıldırtır dağı – ormanı
Yangın ağlar, deprem ağlar yarama.

Aşk yarası ilaç kabul etmezmiş
Bir gelirse daha dönüp gitmezmiş
Tıb ilminin aklı fikri yetmezmiş
Hatip ağlar, ebkem ağlar yarama…

Aydınlık

Gergin uykulardan, kör gecelerden
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.
Sonra düğüm düğüm bilmecelerden
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.

Gökten yağmur yağmur yağacak renkler
Daha hoş kokacak otlar, çiçekler
Ardından bitmeyen mutlu gerçekler
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.

Vurulup ömrünün ilkbaharında
Kanından çiçekler açar yarında
Cümle şehitlerin omuzlarında
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.

Işıklar dal-budak, her kolu İslâm
Gönüller, yürekler dopdolu İslâm
Tek ölçüsü İslâm, tek yolu İslâm
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.

İzmir’in sağından, Van’ın solundan
Erzurum, Edirne, Hatay yolundan
Kapı kapı tekmil Anadolu’mdan
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.

Aydo’nun Uşağına

Geçtiğin köprülerin dayısı kaç hemşerim?
Baş Bey’in köprü tutan ayısı kaç hemşerim?
Yediğin naneleri saysak hesaba gelmez,
Kırdığın yumurtanın sayısı kaç hemşerim?

Ayıp

Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.

Ayların sırtında yıllar taşındı,
Sanma ki garibi eller düşündü.
Bebekler evlendi, yollar aşındı
Kozalaklar çınar oldu gel gayrı.

Hesap et, gideli sen gurbet ile
Otuz ay tutuldu kolay mı dile?
Hapisler, sürgünler, esirler bile
Sılasına döner oldu gel gayrı.

Gönlüm sende, gözüm yollarda durdu,
Saat isyan etti, takvim kudurdu.
Hasret hançerini bağrıma vurdu
Yüreciğim kanar oldu gel gayrı.

Emeği boşadır yuvasız kuşun…
Nerdeyse toprağa değecek başın.
Beni düşünmezsen kendini düşün
Herkes seni kınar oldu gel gayrı.

Aynaların Ötesi

Her ne kusur varsa, geçen zamanda;
Suçsuzdur aynalar elâ gözlü yâr.
Mecnunlar Mevlâ’yı bulursa canda,
El olur Leyla’lar elâ gözlü yâr.

Güzel açar güzelliğin sergisin
Gün ağartır kara saçın örgüsün
Muhabbet faslında ölüm türküsün
Kim söyler, kim çalar elâ gözlü yâr.

Eştikçe iş çıkar işin içinde;
Gençliği hasret yer sevda göçünde.
Bilmez misin, dört mevsimin üçünde
Kar olur yaylalar, elâ gözlü yâr.

Alı al, yeşili yeşilde ara;
Ahirete gider kalpteki yara
Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara,
Dökülen ayvalar elâ gözlü yâr.

Vakit dolar, nakit biter kasanda
Sevgi bir kitaptır gönül masanda;
Okusan da olur, okumasan da…
Kapanır sayfalar elâ gözlü yâr.

Aynanın İki Yüzü

Bir, zirvede habire şiştikçe şişene bak
Bir, tabanda her adım yıkılıp düşene bak
Bir, ülke yansa bile yan gelip yatanlara
Bir, yangın söndürmeye çarıksız koşana bak.

Ayrılık Havası

Ben nefret eyledim sizin gerçekten
Yalanı severim, yalanı gayrı..
Tiksindim bülbülden, gülden, çiçekten
Yılanı severim, yılanı gayrı..

‘Sapıtmış bu’ diye beni yeriniz
Hakkımda bin türlü hüküm veriniz
Omuzumda yüktür dirileriniz
Öleni severim, öleni gayrı..

Uzun yaşamayı saymadım sanat
Kurda yürek oldum,kartala kanat
Oturup ağlayan korkağa inat
Güleni severim, güleni gayrı..

İyinin ardından ‘kötü’ demezdim
Kötünün elinden ekmek yemezdim
Birlikten kopana selâm vermezdim
Böleni severim, böleni gayrı..

Yıllarca boş yere canımı sıktım
Nihayet yol buldum, çığırdan çıktım
‘Bey’den, ‘efendi’den, ‘sayın’dan bıktım
‘Ulan’ı severim, ‘ulan’ı gayrı..

Azınlık

Satıcı simsarlar verdi el ele
“Bölünmez” ülkeye girdi azınlık..
Her yana dal-budak saldı mesele
Postunu divana serdi azınlık..

Kaboğlu fitneyi doldurdu kaba
Gösterdi olağan dışı bir çaba
Oran baskın çıktı, dedik merhaba
Ortamı sinsice gerdi azınlık..

Yazmadı tarihler böyle hinliği
Şaşırttı şeytanı kurul cinliği
Bu kasap mantığı, bu pişkinliği
“Al kurtul” ödülü, gördü azınlık..

Düşündüm, kimlerle yarıştı aklım
Nihayet öfkemle barıştı aklım
Okudum raporu, karıştı aklım
Saydım beş kişinin dördü azınlık..

Avrupa yurdumu bölmek istiyor
En az beş parçada görmek istiyor
Tez günde mezara gömmek istiyor
Amacı, gayesi, derdi azınlık..

Doymadılar yiyip içtikleriyle
Onulmaz yaralar açtıklarıyla
Devşirme güruhtan seçtikleriyle
Jokerleri öne sürdü azınlık..

Haçlı Avrupa’sı düğmeye bastı
Yerli uşakları fikrini kustu
Gözcüler uyudu, sözcüler sustu
Yuların ipini kırdı azınlık..

Papaz kilisede tezgâhı kurmuş
Anahtar satarak milyarlar vurmuş
Diyalog esnafı selâma durmuş
Muradı maksada erdi azınlık..

Kayboldu hamamın tarağı, tası
Bitmedi irtica paranoyası
“Ekümenlik Patrik” oyunun as’ı
Hatayı, Mardin’i sardı azınlık..

AB yollarına düşer gideriz
Gelme deseler de koşar gideriz
Bir garip âlemde yaşar gideriz
Bekliyor kapıda ferdî azınlık..

Kimliğin Türk, dinin İslâm, orda kal
Yazılan raporu oku, ibret al
Ey sahibi devlet, söyle, bu ne hâl? !
Diyorlar ki “Türk’ü-Kürdü azınlık.”

Balaban’ım

Bekir Balaban kardeşime..

Geldi gönderdiğin şiirden mektup
Arada bir böyle yaz Balaban’ım.
Zaman siciminin ucundan tutup
Bazen bağla, bazen çöz Balaban’ım.

Fikir gölü derinleşir girdikçe
Dostluk gülü gümrah açar derdikçe
Sıhhat, zaman, mekân, imkân verdikçe
Cevapsız bırakmam, söz Balaban’ım.

Ahval-i âleme kafayı takma
Allah Kerim, sabrı elden bırakma
İlmi düstur eyle, imanı sakla
Gayrisi, savrulan toz Balaban’ım.

Huzur içte gerek, kabukta değil
Vuslat acelede, çabukta değil
Akılsa baştadır, topukta değil
Çile, yemekteki tuz Balaban’ım.

Ahlâkı, töreyi kenara atan
Dine ‘Afyon’ diyen, vatanı satan
Müslüman olamaz, Türk değil zaten
Dayanmaz görmeye göz Balaban’ım.

Demişler ya ‘Kuvvet birlikten doğar’
Kar, yağmur, zamanı gelince yağar
Nasihatım o ki, dinlersen eğer
İşaret ‘ben’ değil, ‘biz’ Balaban’ım.

Çevremizi saran türlü ihanet
Gün geçtikçe görünüyor daha net
Başlangıçta bilmek değil kehanet
Bağrımıza girmiş köz Balaban’ım.

Zaman geldi esir olduk maddeye
Zaman geldi hasır olduk caddeye
Zaman geldi küsur olduk şeddeye
Daha bunlar bize az Balaban’ım.

Üzülmedim, memnun oldum, bilesin
Her murada nail olup, gülesin
Cevabım bitiyor hoşça kalasın
Aklımdan geçeni sez Balaban’ım.

Dört yanımı gurbet yazmış kaderim
Dosttan mektup gelir, biter kederim
Gözlerinden öper, selâm ederim
Aydınlık günlerde gez Balaban’ım.

Suları Islatamadım

Bambaşka

Doktor, benim derdim bambaşka bir dert
Ağrıyan yerimi sorma boşuna.
Yazdığın reçete değer mi zahmet?
Kağıtla kalemi yorma boşuna.

Kerem eyle, fayda vermez yardımın
Tıp ilminde çaresi yok derdimin
Her tarafı gurbet olmuş yurdumun
Düşünceme tuzak kurma boşuna.

Gönlüm yığın yığın hasret yüklüdür
İçimde tarifsiz keder saklıdır
Sökemezsin yaralarım köklüdür
Merhem sürüp, sargı sarma boşuna.

Dost yolları nakışlandı kanımdan
Sevdiklerim vergi keser canımdan
Sükûta muhtacım, ayrıl yanımdan
İncitip günaha girme boşuna.

Aşk koymuşlar ıstırabın adını
Alamadım yaşamanın tadını
Yapacaksan eğer bana yardımı
Öldür kurtar, ilâç verme boşuna.

Barsaklar Temizlensin

Durmasın operasyon, barsaklar temizlensin
Yiğitler öne çıksın ve korkaklar gizlensin
Niye kula kulluktan sıyrılmasın bu ülke?
Niye, hayal şehrinde boş çöller denizlensin?

Bayramlar Bayram Ola – 1

Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine

Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı…

Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu

Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı…

Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok

Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini…

Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara

Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı…

Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Yıllar, aylar, günler erirken yasta

Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı!..

Bayramlar Bayram Ola -2

Ana, bu bayram mı? . Aman çok ayıp
Çocukken gördüğüm bayramlar hani?
Mübarek elleri öpüp, koklayıp
Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani?

Hani ya o özlem, hani ya o tad?
Ne dışım kaygusuz, ne içim rahat
Haftalar öncesi her gün, her saat
Babamdan sorduğum bayramlar hani?

Nur yağan geceler, gündüzler nerde?
Neşe paylaştığım öksüzler nerde?
Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde?
Huzura erdiğim bayramlar hani?

Kar çiçeğim solmuş kar yatağında
Can verir ırmağın dar yatağında
Arife gecesi yer yatağında
Üstüme serdiğim bayramlar hani?

Bayram demek takvimdeki yazı mı?
Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü
Özüne girdiğim bayramlar hani?

Bayram af günüdür, barış günüdür
Bayramlar rahmete giriş günüdür
Bayram, Hak menzile varış günüdür
Gönlümü verdiğim bayramlar hani?

Bayramlar Bayram Ola – 3

Kalkarım her sabah kötü bir günde
Yüreğim zindanda, sevgim sürgünde
Engeller yol vermez, gelemem oğul!

Taşırım başımda başıboşları
Konuşur karşımda mezar taşları
Diriler dil vermez, bilemem oğul!

Tecellim çiledir, çeker giderim
Gözyaşı selinde akar giderim
Dostlarım el vermez, kalamam oğul!

Hasretim göl göldür, hicranım nehir
Toprağım kor ateş, havam som zehir
Arılar bal vermez, alamam oğul!

Ben aşka koşarım, aşk beni vurur
Yaklaştığım deniz içimde kurur
Bahçeler gül vermez, gülemem oğul!

İLGİLİ MAKALE  Yahya Kemal Beyatlı kimdir? Şiirleri nelerdir?

Bayramlar kurşundur, canımda kalır
Yazdığım tebrikler yanımda kalır
Postacı pul vermez, salamam oğul!

Bayramlar Bayram Ola – 4

Yağma var yukarı katta
Benim canım çıkar altta
Çabalarım, akar terim
Allah kerim.

Zulüm köklendi, dallandı
İşkenceler “yasal”landı
Küfür içer, zılgıt yerim
Allah kerim.

Yokluk kırıyor dizimi
Zamlar güldürür yüzümü(!)
Sıkıntıdan kalkmaz serim
Allah kerim.

Bayram gelmiş.. gelir belki
Ben tebrik-mebrik bilmem ki
“Bayram bayram ola” derim
Allah kerim.

Bayramlar Bayram Ola – 5

Giden Bayramlardan almadık bir tad
Gardaş bu senenin bayramı nasıl?
Şenay’larda bayram her gün, her saat
Elif’in, Döne’nin bayramı nasıl?

İçinde boğulduk derdin, acının
Uykusu bitmedi şeyhin, hacının
Üç gardaşı şehit veren bacının
Oğulsuz ananın bayramı nasıl?

Neşe topuğumda, elem boyumda
Sen çoğunu anla, ben az deyim de
Kim öldü, kim kaldı garip köyümde
Ya bizim hanenin bayramı nasıl?

Dert deşmek değildir gayem, niyetim
Düşündükçe sızlar kemiğim, etim
Gelini dul kalmış, torunu yetim
Ak saçlı ninenin bayramı nasıl?

Hangi eller sürer suçluyu suça
Güdümlü başların destesi kaça
Kimler zorlanıyor gönülsüz göçe
Boş kalan binanın bayramı nasıl?

İşkence altında ezilir canlar
Masum yiğitlerle dolu zindanlar
Ses verin mezardan ulu sultanlar
Yusuf-u Kenan’ın bayramı nasıl?

Bizden sandığımız bize yabancı
Görünen simalar göze yabancı
Kabukta bayram var, öze yabancı
Söyleyin, mânânın bayramı nasıl?

Sabahtan haber yok, ufuklar kara
Semerkant kan ağlar, yanar Buhara
Keşmir, Kâbil, Kerkük hasret bahara
Kudüs’ün, Sina’nın bayramı nasıl?

Ayşe’nin bayramı gözyaşı, firak
Sultan’ı derdiyle baş başa bırak
Sormadan geçemem, etmişim merak
Nükhet’in, Nana’nın bayramı nasıl?

Mücahit, maddeye yapar akını
Devrimci, soygundan tutar yükünü
Biz toprağa verdik Hikmet Tekin’i
Kotil’in, Zana’nın bayramı nasıl?

Doğduğundan beri çamlar deviren
Ekranda iftira, yalan savuran
Salyası, ülkeyi göle çeviren
Boynuzlu dananın bayramı nasıl?

Bayramlar Bayram Ola – 6

Alem-i İslam’a rahmet su gibi
Aksın bayram olsun bayramlarınız.
Evleriniz cennet kokusu gibi
Koksun bayram olsun bayramlarınız.

Zindan medresedir gam yayla size
Farkı yok bin yılın bir ayla size
Melekler yukardan gıptayla size
Baksın bayram olsun bayramlarınız.

Uygur Kazak Kırgız Azeri’nizden
Gitmesin gardaşlık nazarınızdan
Zalimler zulmünü üzerinizden
Çeksin bayram olsun bayramlarınız.

Süleyman esir de Simon neden hür
Hiç durma dünyanın yüzüne tükür
Müslümanın sesi münafıktan gür
Çıksın bayram olsun bayramlarınız.

Serilsin gönüller döşek misali
Patlasın sevgiler fişek misali
Hakikat durmadan şimşek misali
Çaksın bayram olsun bayramlarınız.

Haksızlık almasın Hak’kın yerini
Aşsın boyunuzdan aşkın derini
Kimi gözyaşını kimi terini
Döksün bayram olsun bayramlarınız.

Kök bir dallar ayrı ki İslam bir gül
Afganistan bir gül Türkistan bir gül
Vahdet bahçesine her insan bir gül
Diksin bayram olsun bayramlarınız.

Mağdurlar mazlumlar ersin felaha
Vuslata varanlar varsın bir daha
İrfan tohumunu gece sabaha
Eksin bayram olsun bayramlarınız.

Kandır zalimlerin zulüm çiçeği
Öldürür cehalet ölüm çiçeği
Gençler yakasına ilim çiçeği
Taksın bayram olsun bayramlarınız.

Şehide toprağın hürmet-i aşkı
Anadan fazladır şefkat-i aşkı
Rab’bim yüreklere ülfeti aşkı
Soksun bayram olsun bayramlarınız.

Hazreti Resul’ün nurlu katına
Gitmek isteyenler binsin atına
Küfrün saltanatı yerin altına
Çöksün bayram olsun bayramlarınız.

Ne makam ne para olamaz ölçek
Kurtuluş İslam’da vallahi gerçek
Bu mübarek sevda bizleri tek tek
Yaksın bayram olsun bayramlarınız.

Bayramlar Bayram Olsun

Yaza dönsün kışınız, bayramlar bayram olsun
Dert görmesin başınız, bayramlar bayram olsun
Otlar/dikenler dolsun Nemrut’ların çanına
Kolay gelsin işiniz, bayramlar bayram olsun.

Bebeğe çağrı

Soyguncu soysun da, vurguncu vursun
Sen ana karnında boşa durursun
Doksan günde çık gel, dokuz ay dursun

Doğmaya gayret et, doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek.

Üçkağıtçı düzen geçip gitmeden
Her ocakta üç- beş baykuş ötmeden
Çabuk ‘ Devlet malı deniz’ bitmeden

Doğmaya gayret et, doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Makam armağandır, koltuk hediye
Muhkem ilamlar var ‘ rüşvet ye’ diye
Ne diye beklersin söyle ne diye?

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Göz kırpınca sıfırı çok sayılar
Zirveye tırmandı topal ayılar
Yağcı yeğen arar haydut dayılar

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek.

Artık banka soymak basit eğlence
Günde milyar hiçtir ‘ yurtsever genç’ e(!)
Dünyaya duhül et, gel biraz önce

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Tez çık, haram süt bul, beleş kundak bul
Yalancılık mübah, yüzsüzlük makbul
Hukuksal açıdan bir ‘ olanak’ bul

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Adi ekranlarda iğrenç yüzü gör
Halkı tiksindiren bir kof dizi gör
Önce onları gör, sonra bizi gör

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Bebeğe İhtar

Geçmişte yağmanın hasat dönemi
Acele gel diye çağırdım seni
Şimdi iş değişti dur, dinle beni
Dokuz aylık yolu altmış ayda çek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

Emmin, dayın annen, baban kereste
İşçi, memur, çiftçi, çoban kereste
Çarşı, pazar, yazı-yaban kereste
İnsanlar ya mertek, ya orta direk
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

Doğarsan üç günlük iş bulamazsın
Acıkırsın, ekmek, aş bulamazsın
Ucuz toprak, beleş taş bulumazsın
Yaşamak rezillik, rüsvaylık demek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

Arı peteğinde ağulu bal var
Kaçıp kurtulmaya ne yön, ne yol var
Sıkıver dişini, annene yalvar
Buradan rahattır orda beklemek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

Kurtlar sülük oldu, sıyrıldı posttan
Kaçan kurtuluyor, ahbaptan dosttan
Değişti bahçıvan, bozuldu bostan,
Hıyarlar acıdır, karpuzlar kelek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

Vaziyet bambaşka vaziyet oldu
Yaşamak işkence, eziyet oldu
Dalkavukluk üstün meziyet oldu.
Sanatkârlar sansar, dâhiler şebek
Sözümü dinlersen hiç doğma bebek.

Bebeğe Sitem

‘Aman gelme’ dedim, bak geldin işte
Dünyaya meylin var, ‘beşer’sin bebek
Bir bilsen dünyamız neyin nesidir
Ayırır ağzını işersin bebek.

Kimisi su katar içtiğin süte
Kimisi at sokar yediğin ete
Günahtan, hileden, haramdan öte
Zulmet kuyusuna düşersin bebek.

Yukarıya gitsen ‘köle’ sayarlar
Aşağıya insen tefe koyarlar
Her saat bir başka renge boyarlar
Baktıkça sen sana şaşarsın bebek.

Önün bal-petekli, elin mühürlü
Omuzun kötekli, dilin mühürlü
Haftan ipotekli, yılın mühürlü
Aydan, günden mahrum yaşarsın bebek.

Sevgimiz rüşvettir seversek seni
Aldatmak içindir ne versek seni
Kalleş çağımızla eversek seni
Gerdeğe girmeden boşarsın bebek.

Beklemek

Sarıcadüzü’nde bir yığın toprak
Sulanır her sabah gözyaşlarımla
Mihriban, Mihriban uyan da bir bak!
Hasret düğüm düğüm ak saçlarımda…

Ardıçlı ağaçlarda gene ay doğar
Akasya gölgeleri delik – deşik…
Bir pınar ağlar sabahtan akşama dek
Yapraklar sallanır, ışıklar söner…
Büyüdükçe büyür içimde bir dert,
BEKLEMEK…

Bekleyin

Mehmetçiğe yağan kar, sizlere de yağar bir gün
Anaların tükrüğü sizleri de boğar bir gün
Her ırmak, mecrasına akacaktır sonunda
Sanmayın ki şu güneş batıdan doğar bir gün.

Ben

Ben: Karlı dağların deli rüzgârı..
Ben: Tozlu yolların demirbaşıyım.
Ben: suyu kurumuş sevgi pınarı…
Ben: Toprak bekçisi, mezar taşıyım.

Ben: Hep yıllar yılı kanayan çıban…
Ben: Fikir sürüsün yitiren çoban.
Ben: Hayâl peşinde çarıksız taban…
Ben: gurbet ağzında bulgur aşıyım.

Ben: çürük bir gemi aşk denizinde..
Ben: Yağmur damlası dostun izinde.
Ben: Yanıp kül oldum aşkın közünde…
Ben: Kara sevdanın dert yoldaşıyım.

Ben: Koyu düşmanım yersiz gülüşe
Ben: Düşüvermişim bitmez bir düşe
Ben: Bıldır ağlarım bu yıl ölmüşe…
Ben: Bensiz duygunun ilk savaşıyım.

Ben: Gönlü aklına uymayan deli..
Ben: Az düşünceden doymayan deli.
Ben: Beni ben diye saymayan deli…
Bırakın, ben benden uzaklaşayım.

Beni Benden Koruyun

Nerdesin ey güzel aklım, gel beni benden koru!
Ötelere kaçma bahtım, gel beni benden koru!
İdrakimi düğümleme dost bildiğim kutlu gün
Yıkılsın sarayım tahtım gel beni benden koru!

Benzettiler

Yeni bir afyondur yenen her lokma
Biber Avrupalı, tuz Avrupalı.
Gülücükler sahte, kirpikler takma
Dudak Avrupalı, göz Avrupalı.

Bebeklikte benliğini yitiren
Tepe tepe tepemizde oturan
Bizi çıkmazlara alıp götüren
Ayak Avrupalı, iz Avrupalı.

Birisi diskoda içer, kıvırır
Birisi kulüpte konken çevirir
Yapmasını bilmez, yıkar devirir
Ana Avrupalı, kız Avrupalı.

Kalıba uydurdu uyduklarımız
Yazmakla bitmez ki duyduklarımız
Paris modasıdır giydiklerimiz
Astar Avrupalı, yüz Avrupalı.

En mahrem yerlerin kalktı örtüsü
Beş santim tırnaktır ellerin süsü
Bütün bunlar medenîlik ölçüsü
Cilve Avrupalı, naz Avrupalı.

İster sâri deyin, isterse irsî,
Büyük revaç buldu makbulün tersi
Duyduğumuz ‘okey, adiyö, mersi’
Ağız Avrupalı, söz Avrupalı.

Her gün karşımıza on zıpır çıkar
Bağırır-çağırır, devirir yıkar…
Dinler kulağımız, gözümüz bakar
Sürü Avrupalı, yoz Avrupalı.

Başımız ayıkmaz binlerce halttan
Örf, adet gemimiz delindi alttan
Analar Muğla’dan, Van’dan, Tokat’tan
Bebek Avrupalı, bez Avrupalı.

Sahnede ekranda hıyar dinleriz
Deliye, densize uyar dinleriz
Saçma çığlıkları duyar dinleriz
Şarkı Avrupalı, saz Avrupalı.

Herkes soyunuyor, açılmıyor ki
Sokakta boynuzdan geçilmiyor ki
Müslüman gâvurdan seçilmiyor ki
Şekil Avrupalı, poz Avrupalı.

‘Türklük bu mu? ‘ desem ‘bu’ diyecekler
Şampanyayı sorsam ‘su’ diyecekler
Bir gün kökümüze ‘hu’ diyecekler
Kabuk Avrupalı, öz Avrupalı.

Bereket

Aşk’ dedin, bağrıma soktun bıçağı
Akan kanım göl olmadan tükenmez
Sevda kokan bu yaranın çiceği
Petek petek bal olmadan tükenmez.

Hasret nedir? Yarına sor, düne sor
İnanmazsan dönder-aktar gene sor
Sensiz geçen geceleri bana sor
Saatleri yıl olmadan tükenmez.

Görsem derim biçimini, rengini
Kötü talih yüksek yapar engini
İçimdeki bu sevginin yangını
Kemiklerim kül olmadan tükenmez.

Beşinci Mevsim

Düştü can evime dördüncü cemre
Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.
Dört yüz seksen beş gün çekti bir sene
On altıncı aya takvimsiz girdim.

Aynalara baktım korku gösterdi
Saatler her sabah kırkı gösterdi
Namlular, nişanlar Türkü gösterdi
Hayatım boyunca hedefte durdum.

Gül sundum yediler, koklamadılar
Armağan can verdim saklamadılar
Gittim… gelir diye beklemediler
Kaybolan gölgemi yollara sordum.

Getirdim yanıma ayı bir karış
Ölçtüm ki dağların boyu bir karış
Şehiri bir adım, köyü bir karış
Damlada denizdir en küçük derdim.

Savurdum, eledim, seçtim zamanı
Yaprak yaprak, tel tel açtım zamanı
Haftada üç asır geçtim zamanı
Nereye gittimse zamansız vardım.

Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim
Yazık, kulaklara sığmadı sesim
Yaşadığım şimdi beşinci mevsim
Çağın çilesini sırtıma sardım.

Bırakın Kalsın

‘Çok’ta kederlenir, ‘az’da gülerim
Ustura ağzında düşüncelerim..
Deliliktir belki.. bırakın kalsın.

Doğan her bebeğin hakkı var bende
Öğütülen benim her değirmende
Ne sonu, ne ilki…bırakın kalsın.

Sevdam büyüdükçe dünyam dar olur
Zamandan çıktığım zamanlar olur
Ve öyle güzel ki.. bırakın kalsın.

Saatler ya geri, ya hep ileri
Kıran yok hileli terazileri
Umutlar ırakta.. bırakın kalsın.

On bin’lerle sohbet on bin nafile
Dönmüyor toprağa giren kafile
Öfkeler yürekte.. bırakın kalsın

Ne yarım tam yarım, ne bütün tamam
Yolcular anlamaz, ben anlatamam
Tren son durakta.. bırakın kalsın.

Gelir beni yakar suya düşer kor
Düşünen baş çekmek, dert çekmekten zor
Kutsaldır bu yara.. bırakın kalsın.

Dursun ayazına uyandığın kış
Dursun ki şevk ile sürsün bu yarış
Lüzum yok bahara.. bırakın kalsın.

Yıkılır, yırtılır her kalın perde
Hesaba çekilir dünya mahşerde
Yazın şu duvara.. bırakın kalsın.

Bilmek İsteyenlere

Çok aylar geçti aradan… Hâlâ sorarlar: “neden başka yerdesiniz? ”. Sanki Brütüs’lük yapmışız gibi “Siz de mi? ” diyorlar.

Mektuplarda, yüz yüze görüşmelerde, hatta bazı yayın organlarında ismim verilerek fikirsizlerin tenkidine tabi tutuluyorum.
Bilmek isteyenlere adlı şiir ısrarlar üzere zaruretten yazılmış bir şiirdir.

Tek arzum artık bu lüzumsuz sorunların ve sitemlerin kapanması, herkesin kendi doğru bildiği yolda yürümesidir.
Daha ne söyleyeyim ki?

“Türk’ün Türk’ten gayri dostu yok” derdik
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Dönüp Yahudi’ye gönül mü verdik?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Söz: “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin”
“Her şey Türk’e göre ve Türklük için”
Boş çıktı be dostlar, boş verin geçin
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Fikir, gaye dedik… Yeminler içtik
İşkenceden geçtik, ateşten geçtik
Fikri’yi, Seyfi’yi ahbap mı seçtik?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Elçibey’i biz satmadık çok şükür
Sevenleri aldatmadık çok şükür
Dansöz-mansöz oynatmadık çok şükür
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Seyislik mi yaptık topal kırata?
Oklar mı taşıdık Kara Murat’a?
Kimdedir döneklik kimdedir hata?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Laiklerle Taksim’de mi birleştik?
Sırtınızdan KİT’lere mi yerleştik?
İslâm’da mı, ikrarda mı körleştik?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Nizam-ı Âlem’di özü dâvânın
Sarmıştı sevdası bizi dâvânın
İhlâstı ekmeği-tuzu dâvânın
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Her hatada hikmet gören safdiler
Boş kalıba koşup giren safdiller
Destekçiye destek veren safdiller
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Çıktı birileri Han otağından
Kemalizm’e indi Tanrı dağından
Tek emsal gösterin tevhit çağından
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Kıyıma, sürgüne uğrayanlar kim?
Ülkücü bürokrat doğrayanlar kim?
Mecliste iktidar yağlayanlar kim?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Kula kulluk eski borç mu söyleyin
Köleliğe isyan suç mu söyleyin
Hür irade çok korkunç mu söyleyin
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Tek hedef İlâ-yi kelimetullah
Şahide lüzum yok, biliyor Allah
“Beli” dedik durduk vallah ve billah
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Benlikledir, kibirledir kavgamız
Kıblegâhsız kabirlerdir kavgamız
Baskı, şiddet, cebirledir kavgamız
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Kara yama yakışmıyor beyaza
Bol tavizle girilecek bu yaza
Tansu’ya sadakat kaydı Ayaz’a
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Tekrar tekrar soruyorum a dostlar
Gücenmeyin cevap verin ha dostlar
Biliyorum, biliyorum ya dostlar
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Bir Aşk Bulsam

Bir aşk bulsam, yağmurunda ıslansam
Bir dost bulsam, irfanında beslensem
Bir dağ bulsam, sinesine yaslansam
Yalınızlığım bitermola, bilmem ki?

Bir Gönül Dostuna Cevap

Rıza-yı Hak için çıkmışız yola
Kullların engeli yıldırmaz bizi
Onulmaz dostların açtığı yara
Düşmanın kurşunu öldürmez bizi

Ayrılık olursa öz ile sözde
İçimiz dışımız kavrulur közde
Ülkümüz nişanlı arpacık gezde
Şer güçler hedeften kaldırmaz bizi

İLGİLİ MAKALE  Turgut Uyar kimdir? Turgut Uyar'ın sözleri

Yalınayak geçtik dikenden taştan
Ne çıkar rüzgardan, doludan, kıştan
Yırtılan destanlar yazılır baştan
Tufanlar sahneden sildirmez bizi

Kader bu…teslim ol, kafayı yorma
Aklın kaynağını deliden sorma
Aylara, yıllara üzülüp durma
Sıcaklar soğuklar soldurmaz bizi

Gittiğimiz Hak Yol öyle bir yol ki
Hırs atına binmek günahtır belki
Sabrımız, sevdamız o kadar bol ki
Okyanuslar aksa doldurmaz bizi

Sıcak tut sevgiyi aşk ocağında
Yaşa da olgunlaş gam kucağında
Şu ruhsuz dünyanın şu zül çağında
Olanlar ağlatır güldürmez bizi

Sözünde durandır yiğitin hası
Mezarda bitmez dostun vefası
Üç günlük dünyanın binbir cefası
‘Böldü’ deseler de, böldürmez bizi

Sağlam atılmışsa temeller eğer
Allah rızasıysa emeller eğer
Niyete uygunsa ameller eğer
Kimseler yem için yeldirmez bizi

çile, bela yağıyorken etrafa
Hak, adalet dedik çıktık ön safa
‘Kötü’ tanıtsa da üç-beş et kafa
Tarih kötü diye bildirmez bizi

Fitneye en güzel cevap sükuttur
Öfke günah dolu, sevap sükûttur
Tuzağa çok düştük hayli vakittir
Tedbir bataklara daldırmaz bizi

Bir ateş yakılır, sönmez bir daha
Bu bayrak gönderden inmez bir daha
İlkbahar hazana dönmez bir daha
Mevla yâd ellere yoldurmaz bizi

Bir Güzel Ülkü

Yüreklerde kök bağlayıp yaşayan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
‘Ezel’den ‘Ebed’e müjde taşıyan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Yesi’deki kutsal aşkın mayası
Malazgirt’te Alparslan’ın rüyası
Söğüt’teki has kilimin boyası
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Yunuslayın ‘Et-kemiğe bürünen’
Selim ruhta Yavuz serdar görünen
Şems misali cümle kirden arınan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Bedenlerde Koç Köroğlu yüreği
Debreştikçe yakın eyler ırağı
İman kalesinin bayrak direği
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Riya duygusuyla dolup taşmamış
İlimden, irfandan uzaklaşmamış
Benlik çamuruna ayak basmamış
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Dedem Korkut töresiyle töreli
Edep, ahlâk, sevgi, saygı sıralı
Kırk yıl önce.. aklım erdi ereli
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Her kapıda bir hesaba girmeyen
İnancından zerre taviz vermeyen
Dost alnına kara leke sürmeyen
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Mazlumun yoldaşı, zalimin hasmı
Kendine put yapmaz heykeli, resmi
Hak’tır, adalettir, rahmettir ismi
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Bu ülkü candadır, sokakta yatmaz
Güneştir.. bir doğdu, bir daha batmaz
Menfaat uğruna kimseyi satmaz
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Şiddeti, kavgası, kanı olmayan
İçinde öfkesi, kini olmayan
Sonsuza uzanan, sonu olmayan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Bedir’den Bizans’a akıp gelen o
Küfür setlerini yıkıp gelen o
İlâhî kaynaktan çıkıp gelen o
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Sinan’da estetik, Itrî’de ahenk
Sebillerde hayat, kubbelerde renk
Mevlânâ’da ilim, Barbaros’ta cenk
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Nizâm-ı Âlem’dir, Hakk’ın sözü bu
Söylediğim cümle.. sözün özü bu
Tek damlada umman eyler bizi bu
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Ülkü demek makam, mevki, taç değil,
Ülkü demek totem, sembol, haç değil
Kul icadı kof ilkeler hiç değil,
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Taze filiz vermiş Edebali’yle
Çiçeklenmiş Hacı Bayram Veli’yle
Ulubatlı Hasan’daki hâliyle
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Şehitlerin kanlarıyla ıslanan
Destan olup Mavera’dan seslenen
Atıf’larla Said’lerle beslenen
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Türk’e ihsan olmuş “Kavm-i Necip”lik
Boş hayâldir bu şerefe rakiplik
Hayatlar gergeftir, ameller iplik
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Ne yazdımsa inanç, ahlâk, örf ile
Postaladım gönül denen zarf ile
Anlatılmaz yirmi dokuz harf ile,
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Bir Yağmur Bekliyorum

Bir yağmur bekliyorum, kuruyanı ıslatsın
Bir yağmur bekliyorum, tohumlara can katsın
Bir yağmur bekliyorum, silsin kirlerimizi
Bir yağmur bekliyorum, bizi bize anlatsın.

Bir Yerden Her Yere Mektup

Sormayınız, görmeyiniz canlarım
Hakkınızı yeyip yutan burada.
Dinlisini, dinsizini dinlerim
Besmele’ye yalan katan burada.

Sofralara viski, havyar dizilir
Fiyatınız peçeteye yazılır
Sırtınızdan günde dört post yüzülür
Sizi soyup, sizi satan burada.

Simsar siyasetçi, doktor, avukat
İnsan avlıyorlar her gün her saat
Hızlı köşe dönmek en üstün sanat
Kan gölünde balık tutan burada.

Ortada kol gezerken kıtlıklar, yoklar
Burda betonlarla delinir gökler
Kontlar, şansölyeler, baronlar, dükler
Kirli yağan, eğri biten burada.

Yürekler acısı bir garip âlem
Rüşvetsiz imzaya yanaşmaz kalem
Pop müzik, şampanya, marlboro, salem
Gece gündüz keyif çatan burada.

Kız,kadın pazarı sokağı,yurdu
Homoseksüeller çığlaşan ordu
Ne ahlak kaygısı ne namus derdi
Hızlı doğan, erken öten burada.

Yazık… Siz beğenir,siz seçersiniz
En çürük köprüden siz geçersiniz
Bilirim her zaman çarnaçarsınız
Kör-kütük, zil-zurna yatan burada.

Hâlgidiş bu minval bu vaziyette
Sabun işkencede, su eziyette
Rağbet ne ilimde ne meziyette
Aydınlığa çamur atan burada.

Doğan bebek dost yemeye zorlanır
Düşündükçe içim dışım korlanır
Evlat seyiplenir, ana horlanır
Ana vatan yavru vatan burada.

Biraz Da Kitaplar Seni Okusun

Canlı bir kitapsın, yazarı Mevlâ
Açık dur, kitaplar seni okusun.
Yüzünde şavklansın nazarı Mevlâ
Eğilsin mehtaplar seni okusun.

Kasırga ol, döne döne zikir et
Her nefese on bin misli şükür et
Şüphe burgacında Hakkı fikir et
Uyansın girdaplar seni okusun.

Erisin geceler gündüze gel ki
Kalmasın tek engel bir düze gel ki
Secdede Rabb’inle yüz yüze gel ki
Minberler, mihraplar seni okusun.

‘Ezel’in, ‘ebet’in şifresi sende
Menfinin, müspetin şifresi sende
Çözülsen de olur, çözülmesen de
Sorular, cevaplar seni okusun.

Aşktan, estetikten, ahenkten yana
Şiir, resim, müzik imrensin sana
Camiler, sebiller gelsin lisana
Hayırlar, sevaplar seni okusun.

Bedenin coğrafya, tarihtir dünün
Ayrı ayrı sayfa saatin, günün
Dört kapısı açık dursun gönlünün
Âlimler, erbablar seni okusun.

Nefret boşta kalsın, aşk ile dol da
Işık, kılavuz ol gittiğin yolda
Kurandan feyz alan bir mektup ol da
Yazdığın kitaplar seni okusun.

Birlik

Bilmeyen öğrensin, duymayan duysun!
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Bölücü sapıklar aklına koysun
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Dünün insan yiyen kanlı çarkı yok!
Yüzlerde gam, gönüllerde korku yok…
Çerkezi yok, Kürdü yoktur, Türkü yok…
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Allah bir, vatan bir, bayrak bir beden
Yanlış yola sapmayalım bilmeden!
Doğu, batı diye ayirmak neden?
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Yırtılıp atılmaz tarih sepete!
Birlik olduk camide ve cephede;
Kore’de, Kıbrıs’ta, Kocatepe’de
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Nineler, dedeler, masum bebekler,
Bizlerden Huzurlu Türkiye bekler;
Tutuşsun el-ele kızlar erkekler:
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Kalacak adımız, kaldığı gibi,
Âleme velvele saldığı gibi
Tıpkı Sakarya’da olduğu gibi
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Ne zulmü severiz, ne kinimiz var!
Hayrı emreyleyen hak dinimiz var;
Dağlar, çağlar boyu yeminimiz var:
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Birtanem

Sevda güneşiyle buluşan ağaç,
Sonbaharda çiçek açar Birtanem.
Bir tebessüm olur bin derde ilaç,
Aşk bakidir,
Her şey geçer Birtanem…

Eser dost meltemi uzaktan önce,
Daveti kalp duyar kulaktan önce.
Güzellik suyunu dudaktan önce,
Gözler içer,
Gönül içer Birtanem…

Muhabbette gece olmaz, gün batmaz,
Uykulara beden yatar, can yatmaz,
Sağlam insan söz verince aldatmaz,
İhmal eken,
Sitem biçer Birtanem…

Şüpheleri hafızandan sil gayrı,
İhsanımsın, ilhamımsın bil gayrı.
Seviyorsan kanadım ol gel gayrı,
Kuş kanatsız nasıl uçar Birtanem? …

Yağarken üstüme mevsimin karı,
Armağan et bana sonsuz baharı.
Işıkta pervane,
Çiçekte arı,
Rüyasını kendi seçer Birtanem…

Bitmeyen Gece

Bir gece başladı yıldızsız, aysız;
Ne horozlar öttü, ne sabah oldu…
Kibritler ıslaktır, çakmağım yağsız
Dar odam ebedî ışıksız kaldı.

Bırakmaz yakamı, dört yanım duvar;
Ne kapı, ne baca, ne pencere var…
Ne mektup gönderir sevdiğim dostlar,
Ne de bir tanıdık kapımı çaldı.

Bir zaman karnımı doyuran toprak
Üstüme gölgelik, altıma yatak.
Hiç ümit etmezken olacağa bak;
Nihayet ağzıma, gözüme doldu.

Ve işte dünyada en son arkadaş
Başımın ucunda dikili bir taş.
Bitti, doğduğum gün başlayan savaş,
Kâinat benimle beraber öldü…

Bitmeyen Kavga

üst katta gözü doymaz katırlar tepişiyor
Alt katta kiler bomboş, mutfakta su pişiyor
Korkarım hiçbir zaman bitmeyecek bu kavga
Patronlar emrettikçe uşaklar çekişiyor.

Bitmez Bir Garip Hikaye

Otuz yaz, otuz kış aynı durakta
Bekle babam bekle can mı dayanır.
Kara yalanları beyaz kundakta
Sakla babam sakla can mı dayanır.

Her yanımız gurbet…hani ya sıla
Ömür bitmez çile, ölüm fasıla
Günleri aylara, ayları yıla
Ekle babam ekle can mı dayanır.

Çare say,çanak tut çağ zilletine
Sarmaz mı umutlar sarpa, çetine
Katır tırnağını gül niyetine
Kokla babam kokla can mı dayanır.

Nimetler kurnaza, Ülkü mazluma
Cehennem ettiler mülkü mazluma
Aldatıp, her çeşit mülkü mazluma
Yükle babam yükle can mı dayanır.

Bedavacı çomak soksun dâvâna
Arı çıksın, sinek girsin kovana
Giden kussun, gelen kussun divana
Pakla babam pakla can mı dayanır.

Bize Göre

Beşyüz itten kaçan kurda
Kurt diyenler halt eylemiş.
Şehit verilmeyen yurda
Yurt diyenler halteylemiş.

Birlik ister bizden olan
Kör olsun milleti bölen
Siyasette yalan-dolan
Şart diyenler halteylemiş.

Yazıklar olsun ismine
Gider yan verir hasmına
Vatandaşın bir kısmına
Kürt diyenler halteylemiş.

Ülkü bizim baş tacımız;
Şeker, bal olur acımız.
Çilemizdir ilacımız
Dert diyenler halteylemiş.

Hamdolsun alnımız aktır;
Zalimden korkumuz yoktur
Hakikatin yönü tektir
Dört diyenler halteylemiş

Danışsınlar canlarına
Kalmayacak yanlarına
Marksizmin hayranlarına
Mert diyenler halteylemiş.

Rahmet yağar ilik ilik
Aşk suyunu içer çelik
Ön niyettir ülkücülük
Art diyenler halteylemiş.

Bizimkiler

Üç cins at, üç cins tosun salsak yukarı kata
Üç gün sonra üç katır, üç sağmal inek çıkar.
Zamanda mı, yerde mi, yoksa bizde mi hata?
Yapıp uçurduğumuz kartallar sinek çıkar.

Boş Ver!

Yaz da geçer, kış da geçer, aldırma boş ver!
Sen sana saldıranlara saldırma boş ver!
Susuz kal, ıstırap çek, sabretmeyi belle
Testiyi lağım suyundan doldurma boş ver!

Bozguncu Maymunlar

Kart maymunlar yuvalandı ağaca
Soylu gülün saf rengini bozdular
Ötüyorlar kurbağaca, kargaca
Soylu dilin ahengini bozdular..

Büyükler Bilir

Yalan-dolan ile devran sürmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Milletin başına çorap örmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Rüşvet vermek, rüşvet almak nasıl şey
Hazineden para çalmak nasıl şey
Terlemeden zengin olmak nasıl şey
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Erken palazlanıp erken ötmeyi
Değirmenler kurup baş öğütmeyi
Hele meydan meydan adam gütmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Anlamayız kopya nedir, asıl ne
Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne
Üçkağıtta erkân nedir, usul ne
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Viski, votka çekip keyif çatmayı
Dansöz kucağında stres atmayı
Milleti bölmeyi, vatan satmayı
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Kaç tür hokkabazlık, kâhinlik varsa
Kaç şeytanlık varsa, kaç cinlik varsa
Dünyada ne hile, ne hinlik varsa
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Namussuzluk yapın derler… Yaparız
El uzatır öpün derler… Öperiz
Put gösterir tapın derler… Taparız
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Seyrettikçe ana-baba filmini
Hissederiz baskısını, zulmünü
Lisansüstü maskaralık ilmini
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Âdettir gerekmez mâluma ilâm
Taklide günaydın, asıla selâm
Ne ki hınzırlık var hâsılıkelâm
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

Bu Çağrı Sanadır

Bir damla SU gönder bana
Eğer gönderebilirsen
Ana sütü gibi tertemiz olsun
Bir damlası Karadeniz
Bir damlası Akdeniz olsun.

Bir avuç TOPRAK gönder bana
Edirne koksun, Ağrı koksun
Her zerresi burcu burcu
Türkiye koksun
Anadolu’dan çağrı koksun.

Bir dilim EKMEK gönder bana
Yiyince lezzetini hissedeyim
Bereketini hissedeyim
Köy köy, tarla tarla
Memleketimi hissedeyim.

Bir demet ÇİÇEK gönder bana
Renkleri;
Sarı, kırmızı, beyaz ve mavi olsun
Râyihası, estetiği
semâvî olsun.

Bir tutam SEVDA gönder bana
Veysel Garani’nin, Yunus Emre’nin
Sevdasından olsun
Mevlâna’nın Mevlâ’sından olsun
Sevdâların hasından olsun.

Bir RÜYA gönder bana
Yürürken, otururken
Güneşi, ayı seyredeyim
Aradan kalksın tüm duvarlar
Mâverayı seyredeyim.

Bir damla ALIN TERİ gönder bana
Yazdığın ŞİİRLERİ gönder bana
Okumaya ihtiyacım var…

Bu Dünya Hangimizin?

Bırak deli Haydar-bırak be gardaş
Kafayı bozmaya değmez bu dünya
İster hızlı dönsün isterse yavaş
Sen seni üzmeye değmez bu dünya

Fani diyen varsın desin sana ne
Gönül veren gitsin versin sana ne
Haydut vursun hırsız yesin sana ne
Gücenip kızmaya değmez bu dünya

Nerde kan akıtıp kavga verenler
Nerde şimdi sefasını sürenler
Ne götürdü kucağına girenler
Bir yırtık çizmeye değmez bu dünya

Hayaller kur tespih tanesi farzet
Hepsi de senindir otuz üç adet
Bırak kalsın orda hiç çekme zahmet
İpliğe dizmeye değmez bu dünya.

Kulpu yok ki neresinden tutasın
Sana göre lokma değil yutasın
İçine gireni Allah kurtarsın
Üstünde gezmeye değmez bu dünya.

Gel gitme kal desem kalamazsın ki
Ortadan böl desem bölemezsin ki
Git tekrar gel desem gelemezsin ki
Aldanıp azmaya değmez bu dünya

Almak-satmak, tapu-senet nafile
Toplayıp yığdığın servet nafile
Sıla nafiledir, gurbet nafile
Yağmaya tozmaya değmez bu dünya

Sınırlar çizilmiş konulmuş yasak
Beş para etmezdi bizler olmasak
Kısmen göz yaşı kan-kısmen kir pasak
Yıkayıp süzmeye değmez bu dünya

Senin benim ne ki? Küçük mü dar mı?
Hani kimin dostu, kimseye yâr mı?
İnsan öldürmenin manası var mı?
Karınca ezmeye değmez bu dünya

Misafirsin, misafirlik suç değil,
Bakacaksan uzaktan bak, güç değil
Eti yenmez, koyun değil koç değil
Derisin yüzmeye değmez bu dünya

Kabuktur, manayı unutturmasın
Babayı, anayı unutturmasın
Boş hayal mevlâ’yı unutturmasın
Tırnakla kazmaya değmez bu dünya

Arkası karanlık, önü karanlık
Yarını karanlık, dünü karanlık
Kendine çağırır seni karanlık
Bir küçük hüzmeye değmez bu dünya

Cazibesi özelliği yok demem
Nakış nakış güzelliği yok demem
İki günde kaçar gider.. çok demem
Anlayıp sezmeye değmez bu dünya

Unutma ki yolcu yolunda gerek
Yolcunun azığı belinde gerek
İnsanlar insanlık hâlinde gerek
Mest olup sızmaya değmez bu dünya

Bilesin ha canım Haydar bilesin
Seni bekler soğuk mezar bilesin
Ebediyet ötede var bilesin
Tek satır yazmaya değmez bu dünya.