Ebeveynler çocuklarının hayatı boyunca taşıyacağı isimleri seçerken son derece dikkat ediyor. Bu sebepten dolayı anne ve baba olmaya hazırlanan çiftlerin en çok araştırmış oldukları ve üzerinde düşündükleri konuların başında yer alıyor. Kız çocukları için 2022 yılında birbirinden güzel, popüler, modern, havalı ve değişik isimler bulunuyor.
En güzel olan, hiç duyulmamış olan, değişik, ender bulunan, popüler ve anlamlı değişik kız isimleri için öneriler bulunuyor. Bebeğin cinsiyeti öğrenildikten hemen sonra isim konusu üzerinde düşünülmeye başlıyor. Anne ve babalar doğacak olan kız çocukları için isim düşünmeye çok önceden başlıyor.
Alfabetik sıraya göre kız bebek isimleri ve anlamları
A harfi ile başlayan sevilen kız bebek isimleri
- Abaç: Annesine benzeyen, annesinin yapısında bulunan.
- Abendam: Güzel vücutlu olan, güzellik
- Abgül: Su gibi berrak olan, duru olan gül
- Acarbegüm: Güzel yüzlü, sevimli olan kişi.
- Acarbike: Güzel alımlı kadın anlamına geliyor.
- Acarhatun: Sevimli, güzel yüzlü olan kadın anlamını taşıyor.
- Acer: Hz. İsmail ( A.s. )’ in validesinin ismi
- Acungüneş: Dünyayı aydınlatan güneş, aydınlık anlamını taşıyor. Kız çocukları için son derece güzel olan bir isim önerisi.
- Acunışık: Dünyayı aydınlatan ışık anlamina geliyor. Son zamanlarda kız çocuklarında en çok kullanılan isimler arasında yer alıyor.
- Açangül: Açılan gül çiçeği
- Açelya: Kokusuz çiçekler açan bitki. Her dönem kullanılan ve kullanılmaya devam eden bir kız ismi.
- Adalet: Hak ve hukuku uygunluk, hakkı korumak, gözetmek anlamlarına geliyor. Kız çocukları için ideal bir isim niteliğinde.
- Ahu: Ceylan, karaca
- Ajlan: Hızlı, çabuk, telaşlı
- Akasya: Güzel kokulu bir süs bitkisi
- Akel: Eli uğurlu anlamında
- Akgün: Parlak gün, uğurlu gün, ışıklı gün
- Aksu: Anadolu’da değişik boylarda bir çok akarsuyun adı
- Akşin: Beyaz tenli kadın
- Aktan: Ak renkli tan; Kutlu tan, uğurlu tan
- Ala: Ela karışık renkli, alaca; Benekli; Tam olgunlaşmamış, yarı olmuş
- Alçin: Kızıl renkli küçük bir kuş
- Aleda: Nazlı, kaprisli
- Alev: Yanan nesnelerin görüntüsünü tarif etmek için kullanılan bir kelime
- Aleyna: Bizim üzerimize olsun
- Algın: Birine gönül vermiş, vurgun, tutkun
- Alapınar: Alaca pınar, ala pınar.
- Alara: Mitolojide bir yer adı. Prenses manasındadır.
- Alarcın: Güzelliğini ateşin kırmızılığından alan
- Alases: Çok renkli bir sese sahip olan.
- Alasoy: · Çok renkli bir soydan gelen.
- Alasu: İyi ve temiz su.
- Alaşan: İyi, kaliteli isim.
- Alaşen: Keyfi yerinde olan.
- Alaten: Teni karışık renkli olan.
- Alayar: Renkli sevgili.
- Alaz: Alev
- Albeni: Çekicilik, güzellik.
- Alcan: Can alıcı güzel. Can alan, cesur, yürekli.
- Alcık: Yanaklarının pembeliğiyle sevimli olan.
- Alçiçek: Kırmızı çiçek
- Alçin: Bir küçük kuş.
- Aldaş: Her iki yanağıda kırmızı olan.
- Aldeniz: Kızıl renkli deniz.
- Aleda: Nazlı, kaprisli
- Alela: Yanakları kırmızı, gözleri ela olan.
- Alev: Ateşin çıkardığı yalım
- Aleyna: Esenlik ve güzelliklere sahip, esenlik içinde olan.
- Algım: Sevdalı vurgun.
- Algın: Birine gönül vermiş, vurgun, tutkun
- Algun: 1. Aklı alınmış. 2. Al renginde, koyu ve parlak pembe. 3. Tümsek, te
- Algune: 1. Serap. 2. Allık.
- Algül: Kırmızı gül.
- Algün: Kırmızı gün
- Algüzar: becerikli, allı kadın.
- Alım: Cazibe, gözü, gönlü çeken güzellik. 2. Kurum, çalım, gurur.
- Alime: Çok okumuş, bilgin, aydın kadın.
- Alin: Yükselen ışık, ışığın kaynağıdır.
- Alipek: Al renkli ipek.
- Alisa: Asil soydan olan
- Aliya: Kızların güzeli, sultani, güçlüsü.
- Aliye: Yüce olan
- Alize: Tropik bölgelerde esen rüzgâr
- Alkım: Gökkuşağı
- Alkış: Birini Övme
- Alkız: Kırmızı yanaklı, sağlıklı kız
- Alköz: Kırmızı ateş.
- Allı: Al renkli, al renge boyanmış.
- Allıbahar: Al rengine bürünmüş bahar çiçekleri.
- Allıcan: Al renkli yürekten dost
- Allıçiçek: Al renkli çiçek.
- Allıgül: Al renkli gül. 2. Kırmızı gül.
- Allıgülen: Gülüşünde sıcaklık hissedilen
- Allıgün: Al rengine bürünmüş gün.
- Allıgüz: Al rengine bürünmüş sonbahar.
- Allıı: Al renkli, al renge boyanmış.
- Allıkız: Sağlıklı, al yanaklı kız.
- Allınaz: Kırmızılara bürünmüş nazlı güzel.
- Allınur: Al renkli ışık saçan.
- Allısu: Al rengine bürünmüş su.
- Allışan: Kırmızılara bürünmesiyle tanınan.
- Allışen: Sıcak kanlı.
- Allıtan: şafak vaktinin kızıllığı gibi güzel olan.
- Allıten: Al renkli bir tene sahip olan.
- Almabanu: Hanımefendi, prenses.
- Almagül: Gül gibi güzel.
- Almıla: Almak.
- Almila: Al elma.
- Almina: Al elma.
- Almira: Ay tutulması esnasında ayın çevresinde görünen kızıllık.
- Alpike: Kahraman kraliçe
- Alpnur: Yiğit, cesur, yürekli, güzel kadın.
- Alsan: Ün al, adın duyulsun.
- Alseven: Mutluluk duyan.
- Alsevin: Mutluluk duy.
- Alsu: Al renkli su.
- Alsuda: Suya yansıyan ay ışığı.
- Alsun: Güzelliğini sunan.
- Alşan: şanlı şöhretli, namlı.
- Altaç: Al renkli taç.
- Alten: Al renkli tene sahip olan.
- Altın: Parlak, işlenebilen, değerli bir maden
- Altın (Altun): Değerli bir metal (Paslanmayan, en iyi iletken)
- Altınay: Üstün nitelikli, değerli kimse.
- Altınbaşak: Değerli kişi.
- Altınbike: Altın gibi değerli kadın.
- Altınçiçek: Üstün nitelikli, değerli kadın.
- Altındal: Gelecek vaat eden genç
- Altıngül: Üstün nitelikli, değerli kadın.
- Altınhanım: Üstün nitelikli, değerli kadın.
- Altınışık: Işığın en güçlü anı.
- Altınışın: Işığın en güçlü anı.
- Altınız: Işığın en güçlü anı.
- Altıniz: Değerli yol.
- Altınsaç: Sarı saçlı kadın.
- Altıntaç: Altından taç.
- Altun/ Altın: Değerli bir metal (Paslanmayan, en iyi iletken)
- Altuna: Kırmızı akan Tuna Irmağı.
- Aluçe: Alıç, yeşil erik.
- Alun: En yüksek melekler topluluğunun adıdır.
- Alüze: Gamlı, kederli.
- Alya: Yüksek yer, yükseklik, gök
- Amade: Hazır, hazır olmak
- Amber: 1. Güzel koku. 2. Güzellerin saçı.
- Amelya: Çalışkan, gayretli.
- Amile: Bir işi yapmakla yükümlü olan.
- Amine: Gönlü emin, kalbinde korku olmayan.
- Amira: Emir veren prenses, yönetici kadın
- Amiran: miran
- Amire: Buyuran, emreden. ·2. Bir işte emir verme yetkisinde olan.
- Amre: Yaşam süren, yaşayan.
- Anabacı: Anne ve kız kardeş.
- Anabörü: Dişi kurt.
- Anahanım: Anne olmuş kadın.
- Anakadın: Anne olmuş kadın.
- Anakız: Anne ve kız.
- Anar: Anımsar, hatırlar.
- Anargül: Anımsayan, hatırlayan güzel kadın.
- Anber: Güzel kokulu, kül rengi madde.
- Andaç: Anılar, hatıralar
- Andelip: Bülbül.
- Anı: Yaşanmış olaylardan belleğin sakladığı.
- Anıl: 1. Anılmak eylemi. 2. Meşhur, ünlü. 3. Hatırlanan.
- Anife: 1. Sert, şiddetli. 2. Haşin. 3. Geçmişte, pek yakında, burnun ucu denecek kadar yakından gecen. 4. Biraz önce, belirtilen, bahsedilen.
- Anisa: Cana yakın.
- Anka: Kaf Dağı’nda bulunduğu söylenen masal kuşu
- Apak: Bembeyaz, çok ak, çok temiz.
- Aral: Birbirine yakın adalar topluluğu.
- Aram: Sakin, huzurlu.
- Aramcan: 1. Gönül rahatı. 2. Sevgili, sevilen güzel.
- Arasti: Süslü, hazırlanmış
- Arca: Temiz, namuslu.
- Arcan: Candan, namuslu dost.
- Ardal: Çevresine saygılı olan.
- Ardıç: Güzel kokusu ile bilinen bir ağaç türü.
- Arefe: Herhangi bir zamandan, bir önceki zaman, önceki gün.
- Aren: 1. Çölde bulunan en parlak ve gösterişli kum. 2. Çöl kumu. 3. Parlak kum tanesi.
- Argana: Akıllı, bilgili.
- Argül: Gençliğini ve güzelliğini koruyan.
- Argüzar: Becerikli ve güzel kadın
- Arıçel: Barış elçisi.
- Arıel: Temiz, dürüst çalışan, hilesiz.
- Arın: Katışıksız, temiz, kirden uzak
- Arife: Bilgi sahibi zarif kadın
- Arjin: Yaşam ateşi.
- Arkay: 1. Yükselen.2. Çeşitli yönlere doğru çıkık bir durumda olan.
- Armağan: Hediye, ödül
- Arman: 1. Özlem, hasret. 2. Pişmanlık, teessüf.
- Armanç: İdeal, ülkü.
- Armina: Cesur, yürekli.
- Armine: Emine. 2. Korkusuz, yürekli.
- Armoni: Ses uyumu.
- Arnisa: Namuslu kadın
- Arrafe: 1 Falcı, kahin. Müneccim. 2. Hekim. 3. Göçebe Arap aşiretlerinin örfe vakıf umumi bilgileri.
- Arsal: Namusuyla övünen.
- Arsay: Çok saygın kadın.
- Arsel: Çok coşkulu kadın.
- Arsen: Kurtuluş, özgürlük
- Arser: Gözler önünde olan.
- Arsima: Yüzü ay gibi parlak, nurlu, uğurlu olan.
- Arsoy: Çok namuslu bir soydan gelen.
- Arsu: Su kadar berrak
- Arsun: Yüreğindeki temizliği yansıtan.
- Artaç: Arkadaş, meslektaş, dost.
- Artanç: İnce ruhlu, duyarlı, sanatkar.
- Artemis: Eski Yunan Tanrıçalarından biri, bereketin, ormanların ve dağların tanrıçası.
- Artukmaç: Güzide, benzersiz.
- Arukız: Sevimli kız, güzel kız.
- Arüsek: 1. Gelin, küçük gelin. 2. Bebek gibi güzel kız. 3. İşlemecilikte kullanılan yeşil parlak sedef. 4. Ateş böceği. 5. Küçük bir mancınık çeşidi.
- Arva: En güzel kadın
- Arven: Akşam yıldızı, güzellik, tazelik.
- Arya: Operada sanatçının orkestra eşliğinde söylediği uzun şarkı
- Arziye: Toprakla ilgili, topraktan yetişen.
- Arzu: İstek
- Arzucan: Candan isteyen
- Arzucuk: Candan sevilen.
- Arzuela: Güzel gözlü kız.
- Arzufer: Çevresine ışık saçan.
- Arzugül: İstenilen, beğenilen gül.
- Arzugülen: Sürekli tebessüm etmesi temenni edilen.
- Arzugüzar: Yetenekleriyle her işin üstesinden gelmeye çabalayan. .
- Arzuhan: İsteklerin efendisi.
- Arzula: İste, heves et.
- Arzum: İsteğim dileğim, hevesim.
- Arzuman: 1. İstek, bahşiş. 2. Emel, heves, meyi. 3. Özlemek, müştak olmak. “Arzum” olarak da kullanılır. Meşhur halk hikayelerinde Kamber’in sevgilisi.
- Arzunaz: Naz yapan, nazenin.
- Arzunur: Yüreğindeki güzelliği dışarı saçan.
- Arzusal: Kendini kanıtlamaya çabalayan, uğraşan.
- Arzusel: Coşkulu istek.
- Arzusoy: Meraklı bir soydan gelen.
- Arzusu: Özünü içtenlikle dışarı vuran.
- Arzuyar: İstekli sevgili.
- Asalbegüm: Gerçek hanımefendi.
- Asalbike: Gerçek hanım, gerçek güzel.
- Asalet: Soyluluk. 2. Bir görevi yüklenmiş olan, o görevin sahibi olan kimse.
- Asel: Cennetteki 4 ırmaktan biri, bal ırmağı.
- Asena: Dişi kurt, güzel kız
- Asfer: Yüzü soluk olan.
- Asgar: En küçük, daha küçük.
- Asıfe: Şiddetle esen rüzgar. Kur’an’da Yunus 22, İbrahim 18 ve En’am suresi 81. ayetlerde geçer.
- Asılsay: Çok saygın bir aileden gelen.
- Asılsu: Geçmişi su gibi berrak ve temiz olan.
- Asılsun: Geçmişini gözler önüne seren.
- Asılşah: Kudreti geçmişinden gelen.
- Asılşen: Durmaksızın tebessüm eden.
- Asıltan: Tan vakti kadar etkileyici ve romantik olan.
- Asılyar: Gerçek sevgili.
- Asılyel: Gönül dostu.
- Asıma: Temiz, namuslu, sağlam karakterli
- Asi: Başkaldırıcı, dikbaşlı.
- Asilay: Ay gibi asil olan.
- Asile: asi: le
- Asime: İffetli, günahtan, haramdan çekinen.
- Asime/Asıma: 1. Günahtan, haramdan çekinen. 2. Namuslu, iffetli.
- Asimegül: Günah ve haramdan sakınan gül yüzlü.
- Asiye: İsyankâr, üzüntülü
- Aslı: Esası, özü olan
- Aslıcan: Aslı ve can isimlerinin birleşimi ile oluşur. Esas can manasındadır.
- Aslıcık: Kendine benzeyen, sevimli
- Aslıdaş: Birbirine benzeyen.
- Aslıgül: Kökü gül çiçeğinden gelen, özünde gül olan.
- Aslıgülen: Çok neşeli olan.
- Aslıgüz: Sonbaharın hüznünü yaşayan.
- Aslıgüzar: Yeteneği doğuştan olan.
- Aslıhan: Kökeni soylu han soyundan
- Aslıkan: Geçmişini kendi iradesinde barındıran.
- Aslım: Soyum sopum, kökenim; benim olan Aslı anlamlarını taşır.
- Aslınaz: Nazlı olması geçmişinden gelen
- Aslınur: Esası ışık olan.
- Aslısel: İçi içene sığmayan, coşkulu
- Aslısın: Geçmişi gözler önüne seren
- Aslısoy: Çok büyük bir geçmişi olan.
- Aslısu: Geçmişi su kadar temiz olan
- Aslışan: şanı şöhreti geçmişinden gelen.
- Aslıtan: Tan vakti kadar etkileyici ve romantic olan
- Aslıten: Ağır başlı olan
- Aslıyar: Gerçek sevgili
- Aslıyel: Gönüldostu
- Aslin: Eski ermenilerdeki bir kraliçenin adı
- Asliye: Asılla, temelle ilgili olan.
- Asma: Dalları çardak üzerine yayılan bitkilere genel olarak verilen ad 2. Belirli bir tür üzüm veren bitki.
- Asmin: Yüksek dağlarda yetişen nadir bir çiçek adıdır.
- Asrin: Bu çağa ayak uyduran, çağdaş bir insan.
- Asu: Asi, isyankar
- Asucan: Yerinde duramayan, hınzır çocuk
- Asudal: Genç, afacan
- Asudaş: Aynı düşüncede olan.
- Asude: Sessiz, sakin dinlendirici
- Asuela: Ela gözlü, yaramaz
- Asufer: Işık saçan afacan.
- Asugül: Hırçın gül.
- Asugün: Hırçın çocuk.
- Asugüz: Sert geçen sonbahar.
- Asugüzar: Karakteri hırçın olan.
- Asuhan: Gücünü hırçınlığıyla gösteren.
- Asuman: Gökyüzü.
- Asunaz: Nazlı yaramaz.
- Asunur: Hırçınlığını dışarı vuran.
- Asusoy: Hırçınlığı soyundan gelen.
- Asutan: şafak vaktinin romantik hırçınlığı.
- Asuten: Kızgınlığını belli eden.
- Asuyar: Hırçın sevgili.
- Asuyel: Sert rüzgar.
- Asya: Yeryüzünün anakaralarından (kıta) birinin adı
- Aşına: Bildik, tanıdık.
- Aşikane: Belli etmeye çabalayan.
- Aşikar: Meydanda olan apaçık.
- Aşikare: Açıkça, belli ederek saklamadan.
- Aşina: Bildik, tanıdık.
- Aşk: Sevgi ve tutkuyla bağlılık
- Aşkım: Sevdiğim, sevgilim
- Aşkın: Aşmış, ileri, üstün
- Aşkınay: Dolunay.
- Atagül: Ataların anısı olan gül gibi güzel.
- Atasagun: Eski Türklerde hekimlere verilen isim.
- Atıfa: İlişkili bulma.
- Atıfe: iyimserlik. 2. Sevgi, acıma.
- Atıfet: iyimserlik. 2. Sevgi, acıma, içtenlik.
- Atican: Taçlar.
- Atike: Güzel kız.
- Atiye: Armağan, hediye.
- Atiyye: Bahşiş, hediye.
- Atlas: 1. Üstü ipekten, altı pamuktan kumaş. 2. Büyük harita. 3. Köse, tüysüz.
- Atsan: Susuz, susamış, teşne.
- Attab: Yumuşak huylu. Sertlik yanlısı olmayan. Uyumlu. Attab b. Esid. Sahabeden. Mekke valiliği yapmıştır. Rasulullah tarafından atanmıştır.
- Atufet: Şefkat, merhamet.
- Atüfet: şefkat, merhamet, lutuf.
- Atyeb: Çok güzel, pek güzel.
- Aura: Canlı varlıkların enerji bedenine verilen isimdir. Ruhsal olan gözle görülemeyen nurdur.
- Aurora: Kutup ışıması. Güneşten gelen yüklü parçacıkların dünyanın manyetik kutuplarında oluşturduğu ışımaya verilen isimdir.
- Avgan: Mavi, gök mavisi, deniz mavisi.
- Avi: Su rengi, sulak, suya ait.
- Aviye: Temiz, pak.
- Avniye: Yeniçeriler tarafından ve daha sonra Sultan Mecid ve Sultan Aziz zamanlarında giyilen bir çeşit yağmurluk. Yardım etmiş. Yardımla ilgili anlamlarını taşır.
- Avsır: şelale.
- Avsün: Efsun, kutsama.
- Avşar: 1. Oğuz Türklerinin boylarından biri.
- Avunç: Teselli bulma, avunma.
- Avüba: İklim, mevsim.
- Avzer: Yaldız, parlak, süs,
- Awaz: Beste, bestekar, ses, nida.
- Ayaça: Sevgili hanım, sevgili kibar hanım.
- Ayal: .Eş, hanım, zevce.
- Ayaltın: Altın gibi parlak ay.
- Ayan: Sözü dinlenen saygın, otoriter kadın.
- Ayande: Çağdaş, 2. şimdiki, güncel.
- Ayanfer: Bir yerin çok gözde olan kişileri, ileri gelenleri.
- Ayas: 1. Dolunay. 2. Mehtap.
- Ayasun: Ay kadar güzel.
- Aytül: Narin ve güzel kadın anlamına geliyor.
- Ayyüksel: Yükselen ay anlamına geliyor.
- Aymira: Ay tutulması esnasında ayın çevresinde meydana gelen kızıl renk.
- Asmin: Yüksek dağlarda yetişen ender bulunan bir çiçek adıdır.
B harfi ile başlayan sevilen kız bebek isimleri
- Berca: Yerinde tam doğru ve münasip. Kadın ve erkek adı olarak kullanılabilir.
- Berce: Şiirdeki en anlamlı, en kolay anlaşılır, en güzel dize
- Berceste: 1. Seçilmiş, beğenilmiş. 2. Hoş, güzel.
- Bercis: 1. Jüpiter gezegeni. 2. Çok süt veren deve.
- Berçin: Toplayıcı.
- Bereket: 1. Bolluk. 2. Meymenet, saadet, mutluluk, Allah vergisi.
- Beren: 1. Güçlü, kuvvetli 2. Akıllı, zek, . 3. Tanınmış, ünlü.
- Berfin: Kar gibi beyaz.
- Berfu: Kar tanesi.
- Bergin: Güçlü, sağlam.
- Bergüzar: Anılmak için verilen şey.
- Bergüzin: Seçkin, beğenilmiş makbul.
- Beria: Güzellik ve olgunlukta akranlarından üstün olan.
- Berika: Şimşek ışıltısı.
- Beril: Mavi yeşil renkli değerli bir madendir. Arınmış, aklanmış.
- Berin: Manen çok yüksek
- Berin, Berrin: En yüksek, en ulu
- Berire: İnam ve ihsan sahibi. Saliha ve vazifesini yapan hanım.
- Beritan: Yayla kızı.
- Berivan: Dağda açan çiçek.
- Beriye: Salim, kurtulmuş, aklanmış, arı, temiz.
- Berka: Kuzey Afrika’da eski bir şehir. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
- Berke: Zerdali, kayısı, kamçı, değnek
- Berkiye: Şimşek gibi, parlak.
- Bermude: Nesne, şey.
- Berna: Gençlik, dirilik, enerji, delikanlı.
- Berra: 1. Hayırsever. 2. Bereket ve bolluk getiren.
- Berrak: Duru, temiz, şeffaf
- Berraka: Aydınlık görünüşlü güzel kadın.
- Berran: Keskin, kesici
- Berre: Temizleyici, arındırıcı.* (*Peygamberimiz hanımlarından ikisinin ilk isimlerini değiştirmiştir. Biri Cüveyriye, diğeri Zeynep Binti Cahş annemizdir. Her ikisinin ilk isimleri “Berre” idi. Ayrıca üvey kızının adı da “Berre” iken onu “Zeynep” olarak değiştirmiştir. Berre manası temizleyicidir. Ancak ” o kendi nefsini temizler” diyerek kibir ve gurura sebep olmaması için değiştirmiştir.)
- Berrin: Karada yaşayan, yüksek yüce
- Berru: İyilik eden, iyiliği ve mükâfâtı çok olan, sözünü yerine getiren.
- Bersu: Suyun berrak hali.
- Berşan: Bir peygamberin din ve kitabını kabul eden kişi. Ümmet.
- Berşe: Hep, bütün, çok.
- Berzen: Yöre, mahalle, yol.
- Besalet: Korkusuzluk, yüreklilik.
- Besamet: Güler yüzlülük, şenlik.
- Besime: Tebessüm eden, gülen
- Besisu: Bitkilerin damarlarında dolaşan besleyici su
- Besra: Seçkin kimse, dürüst insan.
- Beste: Ezgilerin özgün dizimi
- Bestegül: Gül kadar güzel ve duygulu
- Bestenigar: Türk müziğinde bileşik bir makam
- Beşaret: 1. Müjde, muştu, iyi haber. 2. Güler yüzlülük, gülümseme.
- Beşgül: Beş tane gül.
- Beşire: 1. Müjde getiren, müjdeci. 2. Güler yüzlü, güleç.
- Beşuş: 1. Okşadıkça süt veren deve. 2. Araplarca çok meşhur ve meş’um bir kadın.
- Betigül: Gül yüzlü.
- Betigün: Aydınlık yüz
- Betim: 1. Bir nesnenin kendine özgü belirtilerini tam ve açık bir biçimde, söz ya da yazıyla anlatma, tasvir. 2. Herhangi bir şeyin resmi ya da heykeli.
- Betül: Namuslu, temiz, iyi.
- Betül / Betil: Erkek eli degmemis, erkekten uzak yasayan, namuslu kadin, Temiz, iffetli
- Betül, Betil: Erkeklerden çekinen namuslu kadın, Hz. Meryem ve Hz. Fatma`nın diğer isimleri
- Betülay: Namuslu, iffetli, ay gibi güzel kadun.
- Beyan: 1. Bildirme, söyleme, açıklama. 2. Belagat ilimlerinden ikincisi. 3. Belli apaçık.
- Beyaz: Pür, saf, temiz. Beyaz renk ismi
- Beyda: Tehlikeli yer, mevkii. Mekke ve Medine arasındaki bir çöl
- Beyhan: Beylik yöneticisi
- Beylem: Açılmamış pamuk kozası, çiçek buketi.
- Beysu: Güçlü akan su.
- Beysun: Nazik insan.
- Beytiye: Eve ait, evle ilgili.
- Beyza: Bembeyaz. Saf, günahsız, katıksız
- Beyzanur: Işık saçan nur. Bembeyaz ışıklı.
- Bezen: Süs, benek, zinet.
- Bezmialem: Dünya meclisi, sohbet toplantısı. Bezmi Alem Sultan. Sultan Abdülmecid’in annesi.
- Bidayet: Başlama, başlangıç.
- Bige: Evlenmemiş, bakire kadın.
- Bigül: Gülmesi temenni edilen
- Bihruz: İyi gün, güzel gün anlamında. Bihruze Hatun Şah İsmail’in zevcesi. Çaldıran’da yenilip her şeyini bırakan Şah İsmail’in zevcesi.
- Bihter: En iyi, daha iyi, pekiyi
- Bihterin: En iyi, pek iyi.
- Bike: Evlenmemiş, çocuğu olmamış kadın
- Bike / Bikem: Kadın, hanım
- Bikem: Kadın, hanım
- Bikem/ Bike: Kadın, hanım
- Bilay: Ay gibi asil ol.
- Bilcan: Bilgili dost
- Bilge: Bilgili, ahlaklı, derin bilgi sahibi kimse.
- Bilge Hatun: Kutluk Han’ın annesi. Türk hükümdarı (VIII.yy-).
- Bilgehatun: KuÜuk Han’ın annesi. Türk hükümdarı(VIII.yy).
- Bilgem: Bilgili, ahlaklı
- Bilgen: Bilen, bilgili
- Bilgesu: Bilge ve su isimlerinin birleşimden oluşmuş.
- Bilget: Havadis, malumat
- Bilgin: Bilgili kişi (alim, karşılığı olarak da kullanılmaktadır)
- Bilginur: Bilginin ışığı, bilginin aydınlığı.
- Bilgiser: Bilgili kişi (alim, karşılığı olarak da kullanılmaktadır)
- Bilgiye: Bilgili kişi (alim, karşılığı olarak da kullanılmaktadır)
- Bilgün: Bilgili kişi (alim, karşılığı olarak da kullanılmaktadır)
- Bilhan: Çok bilgili
- Billur: Kristal, şeffaf
- Bilnaz: Çok naz eden
- Bilnur: Bilge kişi
- Bilsen: Kendini bil.
- Binay: Bin tane ay.
- Bingül: Bin tane gül.
- Bingün: Bin tane gün.
- Binhan: Hanların hanı.
- Binnaz: Çok nazlı
- Binnur: Çok ışıklı, aydınlık
- Biray: Ay gibi tek, eşsiz
- Birbet: Yüzü benzersiz
- Bircan: Biricik ve cana yakın.
- Birce: Biricik, bir tanecik
- Bircis: Gezegen, Jüpiter, müşteri yıldızı, bercis.
- Birçe: Biricik, eşi benzeri olmayan
- Birdem: Doğduğunda alınan ilk nefes
- Birgen: Yalnızlığı seven, yalnızlığa alışık
- Birgi: Batı Anadolu’da İzmir ilinin Ödemiş ilçesinin merkezi, Bozdağ eteklerinde kurulmuştur.
- Birgül: Tek ve benzersiz gül.
- Biricik: Tek olan, eşsiz
- Birim: Bir tanem, biriciğim
- Birke: Suların biriktiği yer.
- Birma: Çin Hindi’nde bir yer. Birmanya diye de tanınır. Birmanya müslümanları ülkelerinin % 30’una ulaşmışlardır.
- Birsel: Bir sel gibisin, bir selsin.
- Birsen: Yanlızca sen.
- Birsev: Tek sevgili.
- Birsin: Biriciksin, teksin, eşin benzerin yok
- Birsu: Özel bir su biricik su gibi.
- Birşah: Bir olan şah, hükümdar.
- Birşen: Sevinci eşsiz, tek olan.
- Birtek: Eşi benzeri, ikincisi olmayan, biricik; çok sevilen; bir ve tek olan.
- Biryar: Tek sevilen
- Bitengül: Güllerin bitmesi.
- Boysel: Uzun boylu.
- Bucak: Genellikle, geniş verimli bakımlı alanlara verilen ad (Köşe bucaktaki anlamı gibi)
- Buçe: Gökten düşen ilk kar tanesi, aynı zamanda cennette bulunan sarmaşığın ismi.
- Bueda: Nazlılığıyla bilinen
- Bugül: İşte güzelliğin ta kendisi anlamında
- Buğçe: Cennette bulunan sarmaşığın ismi aynı zamanda yere düşen ilk kar tanesi.
- Buğday: Tohumu ekmek yapımında kullanılan bitki ve aynı bitkinin başağı
- Buğlem: Cenneti müjdeleyen melek.
- Buğu: Bir cisim üzerinde ince tabaka durumunda yoğunlaşmış sıvı
- Buhayra: 1. Küçük deniz. 2. Mısır’m kuzeybatısında bir şehir.
- Buka: 1. Ülke, yer. 2. Büyük bina. 3. Ben, benek. Buka Han Altınordu devletinin Bayagut boyundan Nogay Yarguçi adlı prensin oğlu.
- Buket: Çiçekler topluluğu
- Bukle: Kıvrılmış, lüleli saç.
- Bukra: Sabah.
- Bulca: Bulunmuş bir biçimde.
- Bulem: Cenneti haber veren melek
- Bulut: Su buharlarının yoğunlaşmasıyla meydana gelen ve gökyüzünde mahiyetine göre farklı yükseklikte bulunan hava kütlesi.
- Burcay: Kale burcundan görülen ay
- Burcu: Güzel koku, güzel kokan.
- Burçak: Baklagillerden bir bitkidir.
- Burçay: Kale burcundan görülen ay
- Burçe: Küçük takım yıldızı.
- Burçin: Dişi geyik
- Burfe: Cennet meyvesi
- Burkan: Uygur Türklerinin Budaya verdikleri ad. – İsim olarak kullanılmaz.
- Burkhan: Put, heykel, Buda heykeli. – İsim olarak kullanılması yanlıştır.
- Buse: Öpücük.
- Busenur: Nurlu öpücük.
- Buyan: 1. Mutluluk, uğur, talih. 2. İyi biliş, sevab.
- Büge: Bent, su benti
- Büke: Bilgili, akıllı, zeki
- Bükem: Zekice davranışları olan
- Büklüm: Bükülmüş kıvrılmış şeylerin oluşturduğu halka.
- Büküm: Bükme eylemi
- Bülbül: 1. Sesinin güzelliğiyle ünlü ötücü kuş. 2. Sesi çok güzel olan kimse. Bülbül Hatun Bayezid H.’in eşi.(Öl. Bursa 1515). Şehzade Ahmed’in annesi.
- Bürçin: Geyik, dişi geyik. bk. Burçin
- Bürge: Canlı, taşkın, coşkun
- Bürke: 1. Martı. 2. Havuz, gölcük.
- Bürran: Keskin olan
- Büşra: İyi haber
- Büte: Fidan.
- Büteyra: 1. Güneş. 2. Sabah.
- Büyüm: Büyüleyici, büyülü güzel
Bade: Aşk, kutsal sevgi anlamlarına geliyor. - Balca: Bal gibi olan, bala benzer kişi.
- Bengisu: İnsana ölmezlik verdiğine inanılan su anlamına geliyor. Kız çocukları için en uygun isimlerden bir tanesidir.
- Bengü: Başlangıcı ve sonu olmayan anlamına geliyor.
- Bensu: Su gibi aziz benlik.
C harfi ile başlayan sevilen kız bebek isimleri
- Cahide: Çalışıp çabalayan insan manasına geliyor.
- Candan: İçten ve gönülden olan
- Cemre: Ateş Parçası, kor anlamlarını taşıyor.
- Ceren: Çok hızlı koşan, gözlerinin güzelliği ile ünlenen, ince bacaklı kişi.
- Cennet: Çok güzel bir yer. İyilik yapanların, günahsız olanların öldükten sonra mutluluğa erişeceklerine inanmış oldukları yer anlamına geliyor.
- Ceren: Ceylan, ceylan yavrusu
- Cerib: Hububat için kullanılan bir ölçek.
- Ceride: Gazete. 2. Kayıt, bilgi.
- Cerime: Zarar görmek, bedel ödemek.
- Cesaret: Yüreklilik, korkusuzluk.
- Cesime: Büyük, iri, kocaman.
- Cevale: Cevval yada cevahir anlamında
- Cevher: Bir şeyin özü, güç, enerji
- Cevhere: Hicri 5. asırda Bağdat’ta yaşamış meşhur bir İslam hanımı.
- Cevriye: Haksızlık, eziyet, çile, sitem.
- Cevza: İkizler burcunun eski adı
- Ceyda: İyilik seven
- Ceydacan: Güzel ve yürekten dost
- Ceydagül: Güzel, bir gül kadar güzel.
- Ceydagüz: Sonbahar güzelliğinde ve romantizminde olan.
- Ceydahan: Güzel, 2. Güzel ve otoriter.
- Ceydanaz: Nazlı güzel.
- Ceydanur: Işık saçan güzel.
- Ceydasu: Güzelliğiyle bütünleşen temizliği ve saflığı olan.
- Ceydaşan: Güzelliğiyle şöhret olan.
- Ceyhan: Güney Anadolu’da Toroslar’dan doğan ve Akdeniz’e dökülen nehir.
- Ceyla: İnsanlığa atfedilmiş, bağışlanmış.
- Ceylan: Güzel gözlü, zarif, ince, narin
- Ceylin: Cennetin kapısı, cennete açılan kapıdır.
- Ceylinaz: Cennetin kapısındaki görevli melek.
- Ceysu: Su gibi berrak olan.
- Cezire: Denizdeki ada.
- Cezlan: Mutlu.
- Cezmiye: Kesin karar veren
- Cıvıl: Hareketli, sesli, kaynaşan.
- Cıvıltı: Kuşların ötüşürken çıkarttıkları ses.
- Cici: Sevimli cana yakın, hoş güzel, hoşa giden.
- Cihan: Dünya, alem
- Cihanay: Dünyanın en güzeli.
- Cihanbanu: Dünya hükümdarı
- Cihancan: Dünyanın en iyi dostu.
- Cihandide: Dünyayı gezip görmüş.
- Cihanefruz: Dünyayı parlatan, aydınlatan.
- Cihanfer: Cihanı, dünyayı aydınlatan, dünyanın ışığı.
- Cihangül: Güllerle bezenmiş dünya.
- Cihannaz: Dünyanın en nazlısı.
- Cihannur: Alemi aydınlatan nurlu ışık
- Cihanser: Cihan’ın başı. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
- Cihansu: Dünyanın suyu.
- Cihansuz: 1. Cihan yakan. 2. Gaznclilerdcn Buhran Şahı mağlup edip, Gaznice ve Büst şehirlerini yakıpyıkan, gaddar vahşi AlaeddinHüseyirie verilen ad.
- Cihanter: Dünyayı aydınlatan ışık.
- Cili: Ayın üzerinde beliren açık renk lekeler.
- Cilve: Hoşa gitmek için takınılan tavır, işve, naz.
- Cilvekar: Cilveli olan, kırıtan, nazlı.
- Cilveli: Cilve yapan.
- Cilvenaz: Nazı özellikle yapan, cilveyle nazı bir arada bulunduran.
- Cilvesaz: Cilve yapan, cilveli.
- Cinan: Cennetler
- Cinas: Çok anlamı olan bir kelimeyi farklı konuda farklı anlam yükleme işi.
- Cirim: Hacim
- Ciryal: 1. Bir nevi kırmızı boya. 2. Altının kırmızılığı. 3. Temiz renk. 4. Saf.
- Civan: Yeni yetme, körpe, genç
- Civelek: Canlı, neşeli, sokulgan
- Cudiye: Cömert, eli açık.
- Cumhuriyet: Milletin egemenliği kendi elinde tuttuğu, devlet biçimi.
- Cümane: Tek inci anlamında. Hz. Ali(r.a.)’nin kızkardeşi ve Rasulullah’ın amcasının kızı olan hanım sahabi.
- Çil: Yeni ve parlak, yüzde oluşan kahverengi küçük benekler
- Çilay: Ayın üzerinde olan lekeler
- Çile: Zahmet, sıkıntı. 2. Her türlü iplik kangalı.
- Çilek: Kırmızı renkli bir meyve
- Çilem: Bana ait olan çile
- Çilen: Hafif yağan yağmur, çisenti
- Çilenti: Hafif yağmur, serpinti.
- Çiler: Şarkı söyleyen, şakıyan.
- Çilhan: Yüzü çil çil olan hükümdar.
- Çilhanım: Çilli hanımefendi.
- Çim: Bahçelerin yeşillendirilmesinde kullanılan bir bitki.
- Çimen: Doğal olarak biten çim, yeşillik
- Çimnaz: Çok nazlı.
- Çinel: Doğru, dürüst, namuslu kimse.
- Çiner: Doğru, dürüst, namuslu kimse.
- Çiray: 1. Yüz çizgileri, yüz güzelliği. 2. Beniz, yüz. 3. insan resmi.
- Çire: 1. Maharetli, becerikli. 2. Kahraman, yiğit.
- Çise: İnce yağan yağmur.
- Çise / Çisem: Çiseleyen yağmur damlası
- Çise(M): Hafif yağan yağmur(um)
- Çisel: Hafif yağan yağmur.
- Çiselen: Yağmur damlası, çise damlası
- Çisem: Çiseleyen yağmur damlası
- Çisen: Toz gibi yağan yağmur,
- Çisil: İnce ince yağan yağmur.
- Çitlembik: 1. Mercimekten biraz büyük, buruk lezzette meyvesi olan bir ağaç.
- Çobanyıldızı: Venüs gezegeni. 2. Venüs kadar güzel.
- Çoğul: Kelimelerin belirli eklerle birden çok arlığı veya kişiyi bildirme biçimi.
- Çoğun: Çok defa, ekseriya.
- Çolpan: Gözleri uzağı iyi gören, ilerigörüşlü
- Çorpan: Çoban yıldızı, zühre
- Çağ: Belirli bir özellik göz önünde bulundurularak ele alınmış olan zaman dilimi.
- Çakıl: Su yataklarında sürtünme ile yuvarlak hal almış küçük taşlar.
- Çığlık: ince ve keskin bağırış anlamını taşıyor.
- Çilay: Ayın üzerinde yer alan açık renkli lekeler.
- Çisil: ince ince yağmaya devam eden yağmur.
- Çiğdem: Akdeniz çevresinde yetişmekte olan çok renkli bir kır bitkisi.
D harfi ile başlayan sevilen kız bebek isimleri
- Dalga: Hareketli su kütlesi; Denizin rüzgarlı hava eşliğinde köpürüp kıyıya sürüklenmesi.
- Demet: Çiçek bağlamı, deste anlamlarını taşıyor.
- Deren: Toplayan, düzenleyen gibi farklı anlamlar taşıyor.
- Derin: Sığ olmayan manasına geliyor.
- Devinsu: Suyun ritmik hareketleri, Akarsu anlamına geliyor.
- Dicle: Bir nehirin ismi. Ulu ırmak anlamına da geliyor.
- Didar: Güzel yüz.
- Dide: Göz.
- Didem: Gözüm, gözüm gibi sevdiğim sevgilim, çok sevdiğim.
- Didem/Diğdem: “Gözüm, gözüm gibi sevdiğim, sevgilim” anlamında kullanılan bir ad.
- Didik: Yaşayış, hayat, varlık, sağlık, geçim. 2. Huzur.
- Dikilerek: oluşturulan ağaçlık, çam ve başka ağaçların gövdeleri
- Dila: İçten gönülden seven.
- Dilağsu: Nehirdeki en güzel su damlası
- Dilan: Gönüller, yürekler
- Dilara: Gönül alan, gönlü okşayan, gönlü dinlendiren manalarındadır.
- Dilaram: Kalbe huzur veren
- Dilasa: Gönlü rahatlandıran, avutan.
- Dilasude: Gönlü rahat, huzurlu.
- Dilaşup: Gönül çalan.
- Dilaviz: Gönlün takıldığı, gönüle takılan.
- Dilay: Gönlü aydınlatan ay.
- Dilbahar: Konuşmasının güzelliğiyle insanın gönlünü ferahlatan.
- Dilbant: Gönül çalan.
- Dilbaz: Güzel söz söyleyen, göze hoş görünen. Konuşmasıyla kandıran kişi manasındadır.
- Dilbent: Gönül bağı, gönül bağlayan.
- Dilber: Gönlü alıp götüren güzel manasındadır. Alımlı güzel kadın demektir.
- Dilberan: Dilberler, güzeller
- Dilberay: Ay gibi güzel kadın.
- Dilbeste: Gönül bağlamış, âşık.
- Dilbu: Gönül kokusu.
- Dilcan: İçi dışı bir olan.
- Dilce: Gönlü dilinde olan.
- Dilcu: Gönlü çeken.
- Dildade: Gönül vermiş, âşık. ay gibi parlak, ışıklı olan / ışıl ışıl berrak konuşan.
- Dildan: Sevmek.
- Dildar: Gönlü baskı altında tutan sevgili
- Dildaş: Aynı konulan paylaşanlar.
- Dilde: Ünü her tarafa yayılmış, herkesin konuştuğu, herkesin dilinde olan
- Dilderen: Sevgi toplayan, gönül alan, beğenilen.
- Dileda: Konuşmaya nazlanan
- Dilefruz: Yürek yandıran, sevimli.
- Dilege: Güzel ve düzgün konuşan.
- Dilek: İstek, arzu
- Dilela: Gözü gönlü bir olan
- Dilem: Gönül ilacı
- Dilemma: İkilem
- Diler: İsteyen, dileyen
- Dilfer: Diliyle herkesin gönlünü ferahlatan
- Dilferah: Gönlü ferah, sevinçli.
- Dilfeza: Gönlü genişleten, gönlü artıran.
- Dilfigar: Gönlü yaralı olan, âşık.
- Dilfiruz: Gönle ferahlık veren, sevindiren.
- Dilfüruz: Gönüle ferahlık veren, sevindiren.
- Dilge: Güzel konuşan kişi.
- Dilgüdaz: Gönle eziyet veren.
- Dilgüzar: Herkesin derdine derman bulan.
- Dilhan: İçten gönülden söyleyen
- Dilhayat: Gönül canlılığı.
- Dilhıraş: Yürek parçalayıcı.
- Dilhun: İçi kan ağlayan.
- Dilhuş: Gönlü hoş, yüreği rahat.
- Diligüzar: Durmaksızın becerikliliğini öven.
- Dilinaz: Konuşmaya nazlanan.
- Dilinigar: Resmeden.
- Dilinisa: Çok konuşan kadınlar.
- Dilinur: Konuşmasıyla, gönüllere ferahlık veren.
- Dilisu: Temiz konuşan.
- Dilişan: Hatipliğiyle şan şöhret sahibi olmuş.
- Dilişen: Şen şakrak konuşmalar yapan.
- Dilkeste: Gönül çekici.
- Dilküşa: İç açıcı, gönül açıcı, yüreği ferahlandıran.
- Dilmaç: Çeviri yapan kimse
- Dilman: Dil bilen, güzel söz söyleyen. bk. Dilmen.
- Dilman/ Dilmen: Dil bilen, güzel söz söyleyen.
- Dilnigir: Gönülde resim edilen sevgili.
- Dilnişin: Gönülde yer tutan, hoş, güzel.
- Dilnur: Gönlü nurlu
- Dilnüvaz: Gönül okşayıcı
- Dilp: Neşeli, mutlu, memnun.
- Dilrah: Gönül yolu.
- Dilriş: Gönlü yaralı.
- Dilruba: Gönül kapan, herkesi kendine bağlayan.
- Dilruba/Dilrüba: Gönül kapan, gönül alan
- Dilrüba: Gönlü şen, dertsiz
- Dilsafa: Gönlü şen, rahat, dertsiz.
- Dilsaz: Gönül yapan, tatlı davranan.
- Dilser: Hatiplik yeteneğini sergileyen.
- Dilseren: Hatiplik yeteneğini gözler önüne seren
- Dilsever: Konuşmayı seven.
- Dilsitan: Gönül alan güzel.
- Dilsoy: Hatiplik yeteneği gelişmiş bir soydan gelen.
- Dilsu: Gönlü su gibi berrak olan.
- Dilsuz: Gönül yakan, yürek yakan.
- Dilşad: 1. İçi rahat. 2. Kalbinde neşe, sevinç olan.
- Dilşah: Gönül şahı, sevgili.
- Dilşan: Hatiplik yeteneğiyle şan şöhret sahibi olmuş.
- Dilşat: Gönlü hoş, sevinçli
- Dilşen: Gönlü şen, sevinçli.
- Dilşikar: Gönül avlayan.
- Dilşikeste: Gönlü kırık.
- Dilşükufe: Gönül çiçeği.
- Dilten: Vücut diliyle konuşan.
- Dilyar: Konuşkan sevgili.
- Dimağ: Akıl, beyin.
- Dinçay: Ayın en parlak, en net görülebilen hali. 2. Aydınlık ilerici kişi.
- Dinçel: Güçlü el.
- Diniz: Sakin, dingin
- Dirahşan: Parlak, parıldayan.
- Dirayet: Zekâ, bilgi, kavrayış
- Diren: Harmanda sapları yaymaya yarayan uzun çatallı ağaçtan yapılmış araç
- Dirik: Diri, canlı. 2. Acar.
- Diril: dirilmekten buyruk; el dokuması bez
- Dirim: Yaşam, hayat 2. Yaşama gücü.
- Dirisu: Temiz faydalı, doru su gibi olan.
- Dirok: Tarih, hikaye, öykü.
- Dirsehan: Dede Korkut hikayelerinde, çocuğu olmadığı için hor görülen sonra da Boğaç Han adında yiğit bir oğula sahip olan kahramanın adı.
- Dirsekan: Dede Korkut hikayelerinde, çocuğu olmadığı için hor görülen sonra da Boğaç Han adında yiğit bir oğula sahip olan kahramanın adı.
- Diyar: Ülke, dünya.
- Diyari: Armağan, hediye.
- Doğa: Tabiat, yaradılış ve yapı özelliklerinin tümü
- Doğanbike: Doğan, dünyaya gelen kız.
- Doğangün: Doğmakta olan gün
- Doğannur: Nur gibi parlak olarak doğan.
- Doğay: “Ey ay, artık doğ, kendini göster” anlamında kullanılan bir ad.
- Doğu: Güneşin doğduğu ana yön
- Dolunay: Ayın tam yuvarlak olduğu an
- Domurcuk: Tomurcuk.
- Dora: Doruk, zirve
- Doyum: Ganimet almış.
- Döndü: l. Henüz evlenmemiş kız. 2. Gittiği yerden geri gelen.
- Döne: “Bundan sonraki çocuklar erkek olsun” anlamında kullanılan bir ad.
- Dönem: Belirli bir tarihsel niteliği olan zaman birimi.
- Dönüş: Dönme işi, dönme.
- Ducihan: İki cihan: dünya ve ahiret
- Dudu: 1. Hanım. 2. Abla. 3. Küçük kardeş.
- Dudubikem: “Evlenmemiş ablam, kardeşim” anlamında kullanılan bir ad.
- Duducan: Hanımefendiliğinde samimi olan.
- Dudugül: Güzelliği ve saygınlığı taşıyabilen.
- Duduhan: Abla, kardeş.
- Duha: Kuşluk vakti. Kuran’ı Kerim’ de 93. Surenin ismidir aynı zamanda.
- Duhan: Kur`an-ı Kerim`de bir sure adıdır ve manası dumandır.
- Duhter: Kız.
- Durali: Kız çocuğu olmayan ailelerin en son doğan erkek çocuklarına verdikleri isim.
- Duranay: Ayın en uzun süre gökyüzünde kaldığı zaman.
- Durcan: “Yaşa, uzun ömürlü ol” anlamında kullanılan bir ad.
- Durdu: (bkz. Dursaliha).
- Durean: Ömrün uzun olsun, canlı kal.
- Durkadın: “Artık çocuğun olmasın” anlamında kullanılan bir ad.
- Durkız: “Artık çocuğun olmasın” anlamında kullanılan bir ad.
- Dursaliha: Erkek çocuğu olmayan ailelerin en son doğan kız çocuklarına verdikleri ad.
- Dursune: Son olması istenen kız çocuklarına verilen adlardandır.
- Duru: Saf, berrak
- Durugül: Özü temiz güzel kadın.
- Durugün: Berrak gün.
- Durugür: Sağı solu belli olmayan.
- Durugüz: Sessiz geçen sonbahar.
- Duruhan: Özü temiz yiğit.
- Durukadın: Özü temiz kadın.
- Durunaz: Naz yapmak istemeyen
- Durunur: Sakinliğiyle gönüllere ışık saçan.
- Durusel: Temiz akan su, akarsu.
- Durusev: Sessiz, temiz ve sevilen kadın.
- Duruseven: Kendisi gibi olanı seven.
- Durusoy: Temiz olarak tanınmış kimse.
- Durusu: Arı, temiz, berrak sular gibi olan.
- Duruşan: Şöhretine rağmen sessiz, sakin bir hayat süren.
- Durutan: Tan vaktinin sessizliğini yaşayan.
- Duruten: Çok temiz, pürüzsüz bir cilde sahip olan.
- Duruyar: Sessiz, sakin sevgili.
- Duşize: El değmemiş kız.
- Duyal: Hassas, hisli, çabuk duygulanan.
- Duygu: His, gönülde uyanan yankı ya da tepki
- Duygucan: Yüreği çok duygulu olan.
- Duygucuk: Sevimli, kendi halinde olan, sevecen ..
- Duygudaş: Duyguları başkasıyla aynı olan,
- Duygugül: Duygulu ve gül gibi güzel.
- Duygugün: Doğduğunda duygulu anlar yaşatan ve de gül gibi bir güzelliğe sahip olan.
- Duygugür: Duygularını coşkuyla ifade eden.
- Duygugüz: Duygularında sonbahar hüznünü yaşayan.
- Duygun: Duygulu, hassas
- Duygunaz: Duygularını ifade etmekte nazlanan.
- Duygunisa: Duygulu, hassas kadın
- Duygunur: Duygularıyla herkesi aydınlatan.
- Duygusal: çevresine duygu saçan. 2. Çok duygusal.
- Duygusan: Duygusallığıyla tanınan.
- Duygusay: Herkese karşı saygılı olan.
- Duygusel: Coşkun duygulara sahip olan.
- Duyguser: Duygularını rahatlıkla herkese ifade edebilen.
- Duygusev: Duygulu olanı sev.
- Duyguseven: Kendi gibi duygulu olanı seven.
- Duygusoy: Çok duygulu bir soydan gelen.
- Duygusu: Temiz duygulara sahip olan.
- Duygusun: Duygularını yansıtan.
- Duyguşan: Duygularının saflığıyla tanınan.
- Duyguşen: Şen şakrak hisleri olan.
- Duygutan: Tan vakti gibi hüzünlü duygulara sahip olan.
- Duyguyar: Duygulu sevgili.
- Duysal: Duymakla, hissetmekle ilgili olandır
- Duysun: İşitilsin, bilinsin, şöhretli olsun.
- Duyu: Hissetme, algılama
- Duyuş: İşitme, hissetme, bilinme.
- Düden: 1. Yer altında akan suların kireçli tabakaları eriterek meydana getirdikleri tabii kuyu. 2. Bataklık, girdap.
- Dülfin: Arap astronomları tarafından Delphinus yıldız kümesine verilen isim.
- Düman: Sis.
- Dünya: Yeryüzü
- Dürdane: İnci tanesi
- Dürefşan: İnci gibi sözleri olan.
- Düri: Düriye
- Düriye: İnci gibi ışıldayan, parlak.
- Düriyye: 1. İnci gibi parlayan, parlak. 2. Parıltılı yıldız.
- Dürnev: İnci. 2. İnci tanesi.
- Dürnur: İnci ışığı.
- Dürre: İnce tanesi.
- Dürriye: İnci gibi parlayan
- Dürrüşehvar: Padişahlara yaraşır değerde inci.
- Dürveş: İnci gibi.
- Düş: Hayal, rüya, güzel rüya
- Düşsel: Hayal gibi olan
- Düşüm: Hayalimdeki, düşlediğim, istediğim anlamında
- Düşünsel: Düşünce ile ilgili
- Düzey: Seviye karşılığı olarak uydurulmuş olmayan.
- Düzgün: 1. Girintisi, çıkıntısı, pürüzü olmayan. 2. Düzeltilmiş, tesviye edilmiş. 3. İyi düzen verilmiş. 4. İntizamlı, nizamlı. 5. Yolunda, rayında. 6. Kadınların yüzlerine sürdükleri beyaz veya kırmızı boya
E harfi ile başlayan beğenilen kız bebek isimleri
- Ebru: Keman kaş, bulut rengi, bir sanat dalı gibi farklı anlamları barındırıyor.
- Ece: Kraliçe. Güzel kız ya da kadın anlamına geliyor.
- Ecenaz: Nazlı güzel anlamına geliyor.
- Efil: Rüzgar, dalgalanma, serinlik.
- Ege: Türkiye’ nin batısında bulunan deniz.
- Erçil: Doğru, inanılır, güvenilir kişi manasını taşıyor.
- Esen: Sağlıklı olan, salim anlamına geliyor.
- Esenay: Ayın önünden geçen rüzgarlı bulutlar
- Esencan: Sağlıklı ve içten olan.
- Esencik: Sağlıklı ve sevimli olan.
- Esengil: Esintili olan.
- Esengöz: Sağlıklı ve güzel göz.
- Esengül: Sağlıklı gül.
- Esengülen: Rüzgar gibi gülen.
- Esengün: Sağlıklı gün.
- Esenkal: Sağlıklı olması temenni edilen.
- Esenli: Çok sağlıklı.
- Esennaz: Nazlı nazlı esen rüzgar.
- Esennur: Işık saçarak rüzgar gibi giden
- Esensal: Sağlık saçan.
- Esensel: Rüzgar gibi coşkulu olan.
- Esenses: Rüzgar gibi esen
- Esensoy: Sağlıklı bir soydan gelen.
- Esensu: Rüzgârlı su.
- Esensun: Sağlık temennisi sunan.
- Esenyar: Sağlıklı sevgili
- Esenyel: Hafif esen rüzgar
- Esenyüz: Sağlıklı oluşu yüzünden okunan.
- Eser: Ortaya konan yapıt
- Eseray: Ay’dan da güzel yorumlanmış olan.
- Esercan: Yüreğinden geldiği gibi davranan
- Esercik: Sevimliliği içten olan.
- Eserdal: Gençlik ateşiyle keyfine göre davranan.
- Eserdil: Keyifli sohbetleri olan.
- Esergül: Gül gibi canlı olan.
- Esergün: Keyifli gün
- Esergüz: Keyifli sonbahar.
- Eserkan: Keyifli bir soydan gelen.
- Esernaz: Nazlı nazlı esen.
- Esernur: Işık saçarak esen.
- Esersu: Su gibi berrak ve yürekten olan.
- Esersun: Yapıtlarını sunan.
- Esertan: Tan vaktinin keyfi.
- Eseryar: Keyif veren sevgili.
- Eseryel: Esip geçen.
- Esgin: Rüzgarlı. 2. Esen. yel.
- Eshar: Seher, sabahın oluşu.
- Esil: Şerefli, itibarlı ve otoriter kişi, uzun ve dolgun yüz. Doğru şey. Kavi, muhkem, sağlam
- Esila: Öğle vakti ile ikindi vakti arasında geçen zaman diliminin Kuran’ da geçen adıdır.
- Esim: Esme işi, rüzgârın esişi, esinti.
- Esin: Sabah rüzgarı, ilham, güzel fikir
- Esinay: Aydan etkilenen.
- Esincan: içtenliğiyle başkalarına ilham veren.
- Esincik: Sevimli, duygulu.
- Esingül: İlham veren gül
- Esingün: ilham veren gün.
- Esingüz: Güzelliğinden etkilenilen. 2. Romantik sonbaharı yaşayan.
- Esinnaz: Nazlı nazlı esen.
- Esinnur: İlham veren, ışık saçan.
- Esinsel: Coşkulu duygular içinde olan.
- Esinses: Sesiyle ilham veren
- Esinsoy: Soyuyla iftihar eden.
- Esinsu: Berraklığıyla ilham veren.
- Esintan: Tan vaktinden esinlenen.
- Esintay: Gençliğiyle herkesi kendine hayran bıraktıran.
- Esinti: Belli belirsiz hissedilen hafif yel.
- Esintürk: İlham veren Türk.
- Esinyar: ilham veren, sevgili.
- Esinyüz: Yüzünün güzelliğiyle başkalarına ilham veren.
- Eslem: Daha sağlam, en selâmetli.
- Eslim: Teslimiyet, Allah’a teslim olandır.
- Eslina: Dünyalar güzeli.
- Esma: İsim manasındadır.
- Esmacan: Adı can olan.
- Esmagül: Adı gül
- Esmahan: Hükümdar adları.
- Esmahatun: İsmiyle anılan kadın.
- Esman: Bedeller, kıymetler, değerler.
- Esmanaz: Adı naz
- Esmanigar: Adı nigar.
- Esmanur: Adı nur.
- Esmasu: Adı su.
- Esmaşan: Adı şan.
- Esmatan: Adı tan.
- Esmayar: Adı yar.
- Esme: Esme işi
- Esmenisa: Adı nisa.
- Esmer: Teni ve saçları karaya çalan, koyu buğday renginde olan. 2. Siyaha çalan buğday rengi.
- Esmeray: Esmer kadın.
- Esmercan: Esmerliği ve içtenliğiyle çok sevilen.
- Esmergül: Eşi benzeri . bulunmaz güzellikte olan.
- Esmergüz: Sonbahar akşamı.
- Esmernaz: Nazlı esmer.
- Esmersev: Esmerliğiyle sevilen.
- Esmerseven: Esmerleri seven. 2. Kendi gibi olanı seven.
- Esmersever: Kendi gibi esmer olanı seven.
- Esmersu: Berraklığı gecenin kararlılığına karışmış olan.
- Esmira: Zümrüt taşı.
- Esna: Bir işin yapıldığı an.
- Esra: Çabuk, hızlı
- Esved: Siyah, kara.
- Eşay: Ayin güzelliğiyle eşdeğer güzelliğe sahip olan
- Eşe: Teyze. 2. “Ayşe” isminin kısaltılmış bir biçimi.
- Eşim: Yoldaşım, hayat arkadaşım.
- Eşin: “Dostun, arkadaşın” anlamında kullanılan bir ad.
- Eşlem: Selametli, güvenilir
- Etfal: En değerli en yüksek.
- Eti: Tarihte bir Anadolu devleti.
- Etik: Ahlak bilimi, töre bilimi. 2. Ahlakla ilgili, ahlaki.
- Etike: Eğitmen. 2. Yol gösterici.
- Eva: Havva. Yaratılan ilk kadın
- Evcan: Evini seven, evcil.
- Evcimen: Evi yaşanacak bir yuva yapan, evine ve ev işlerine çok bağlı, Evi çekip çeviren, evine düşkün.
- Evdegül: Evde olan güzel.
- Eve: Havva. Yaratılan ilk kadın.
- Evecen: Hamarat. ev işlerini kısa sürede halledebilen.
- Evin: Bir şeyin içindeki öz, buğday tanesinin olgunlaşmış içi
- Evinç: Evini seven, evine bağlı.
- Evingül: Evin gülü, evin güzeli.
- Evla: Uygun olan manasındadır.
- Evnur: Eve nur saçan.
- Evra: Hisar, kale anlamındadır.
- Evran: Talih, alınyazısı
- Evre: Dönem, çağ.
- Evren: 1. Büyük yılan, ejderha. 2. Felek, zaman. 3. Kainat, dünya. 4. Yaşanılan vasat.
- Evrim: Aşamalarla kendini gösteren ilerleme, değişim
- Evsa: Sihirbaz, efsuncu, insana tesir eden anlamındadır.
- Evsan: Putlar, harçlar. İsim olarak kullanılmaz.
- Evsar: Taç.
- Evser: Taç, çelenk.
- Evşen: Hafif / Şen olan ev gibi de tanımlanabilir.
- Evvel: 1. İlk başlangıç, ilkin. 2. Allah’ın 99 isiminden biri.
- Eygül: İyi, gül gibi.
- Eylem: Siyasal ve toplumsal hareket, bir kişinin dış etki altında kalmadan kendisinin gerçekleştirdiği davranış
- Eylül: Bir ay, hüzünlü
- Eysu: Suya seslenen
- Eyşan: Şanlı, güzelliği ile ünlü.
- Eyşe: Güzel, akıllı
- Ezamet: 1. Büyüklük, ululuk. 2. Çalım, kıvnm.
- Ezel: Başlangıcı belli olmayan
- Ezeli: Öncesiz, başlangıçsız.
- Ezfer: Güzel kokulu.
- Ezgi: Beste, müzik parçası
- Ezgin: Paraca durumu bozuk olan, çürük ezik gibi negatif manaları vardır.
- Ezgü: Tarz, yol, biçim, bir melodinin içinde belirli yerlerde tekrar edilen ses dizisi
- Ezhan: İnsanda akıl, fikir, zeka, hafıza anlayış, kavrayış, kudretleri.
- Ezheran: Ay ve güneş.
- Eznev: Yeni baştan, yeniden.
- Ezo: Ezik, dirençli
- Ezra: Sözü düzgün doğru olan adam manasındadır. Ayrıca beyaz kulaklı siyah at demektir.
- Ezrak: Gök rengi. 2- Saf temiz su. 3. Mavi gözlü.
F harfi ile başlayan en sevilen kız bebek adları
- Fazilet: iyi ahlaka sahip olan, erdemli.
- Ferahgül: Güzelliği ile etrafa neşe saçan.
- Ferhan: Gönlü hoş, sevinçli kişi anlamlarına geliyor.
- Feris: Şık, zarif kişilik.
- Firuze: Açık mavi renkte, değerli bir süs taşı.
- Firdevs: Cennetler, Cennet bahçeleri.
- Figen: Yaralayan, kıran anlamlarına geliyor.
- Fikir: Düşünce, anlayış, zihin.
- Fikret: Fikir, düşünce, amaç, niyet
- Fikriye: Düşünce ile fikir ile ilgili
- Filbahar: Ormanlarda yetişen, beyaz, mavi, mor çiçekler açan, tırmanıcı sarıl
- Filiz: Bitkilerin yeni sürgünü, ham madde yatağı
- Filizi: Asma filizinin rengi, açık yeşil renk.
- Firaset: Çabuk kavrayış, çok güçlü sezi yetisi.
- Firaz: Yüksek, en üst yer. 2. Yokuş, çıkış. 3. Yukarı kaldıran, yükselten.
- Firdevs: Cennetteki altıncı bahçenin adı
- Firdews: Cennet bahçesi, cennet.
- Firkat: Ayrılık, dostlardan veya sevgiliden ayrılma.
- Firuz: Mesut, mutlu.
- Firuzan: Parlayıcı, parlayan, parlak. bk. Füruzan
- Firuze: Gök mavisi renginde değerli bir süs taşı.
- Fisun/ Füsun: Şaşırtıcı güzelliğe sahip, hayret verici derecede güzel manasının yanı sıra sihir büyü anlamını da taşır bu da isme olumsuz bir mana katar.
- Fitnat: Zihin açıklığı, her şeyi çabucak öğrenme.
- Fuçin: Hatun, kadın.
- Ful: İnce, uzun, bir ağaç, beyaz kokulu çiçek
- Fuldem: Her zaman geniş açık görüşlü.
- Fulden: Her zaman geniş açık görüşlü
- Fulin: Hoş kokulu çiçek.
- Fulya: Çok hoş kokusu ve rengi olan bir çiçek
- Funda: Çalı; zengin, yeşil bitki örtüsü
- Furkan: İyiyle kötüyü, doğru ile yanlışı ayıran her şey
- Fügen: Yaralayan, kıran, düşüren. bk. Figen
- Füreyya: Parlak, ışıltılı günler
- Füruzan: Çok parlak, parlayıcı, aydınlık
- Füruzende: 1. Yanıcı, yakıcı. 2. Parlatan, parlayın, aydınlatan.
- Füsun: Efsun / Büyü, sihir. Şaşırtıcı, hayret verici ve kendine cezbedici bir güzellik.
- Füsun / Fisun: Sihir, büyü. Şaşırtıcı güzelliğe sahip, hayret verici derecede güzel
- Füsunkâr: 1. Büyüleyici. 2. Sihirbaz, büyücü.
- Füsunnaz: Gizemli tavır takınan
- Füsünkar: Büyüleyici, çekiciliği olan. 2. Sihirbaz.
- Fütade: Tutkun, sevdalı, müptela olmuş.
G harfi ile başlayan güzel kız bebek isimleri
- Gizem: Sır, aklın erişilemeyen, çözülemeyen şey.
- Gökben: Ben gökyüzü anlamında.
- Gökçenaz: Nazlı mavi anlamlarını taşıyor.
- Gökyel: Kuzeydoğudan esen rüzgar, sert poyraz.
- Gönül: İstek, arzu, sevgi anlamlarına geliyor.
- Gülfem: Ağzı Gül gibi olan manasını taşıyor.
- Güzel: Hoşa giden, hayranlık uyandıran şey.
- Güzelay: Ay güzelliğine sahip olan.
- Güzelcan: Hoşa giden kişi.
- Güzelgül: Gül kadar güzel olan.
- Güzelgüz: Sonbahar güzelliğine sahip olan.
- Güzelim: Canım, aşkım, bir tanem.
- Güzelnaz: Yaptığı naz çekilir.
- Güzelnisa: Güzel kadınlar .
- Güzelnur: Güzelliğiyle göz kamaştıran.
- Güzelsoy: Güzellikleriyle bilinen bir soydan gelen.
- Güzelsu: Güzelliğinin yanı sıra, temizliği ve saflığıyla da göz dolduran
- Güzelşan: Güzelliği dilden dile dolaşan.
- Güzeltan: Tan vaktinin güzelliğe sahip bulunan.
- Güzelyar: Güzelliğiyle sevilen sevgili.
- Güzer: Geçme, geçiş.
- Güzey: Az güneş alan, çok gölgeli kuzey yamaç.
- Güzide: Seçkin, seçme, seçilmiş
- Güzin: Seçici, beğenici
- Güzinay: Seçkin ay.
- Güzincan: Seçkin ve sevilen kişi. 2. Dost, arkadaş.
- Güzir: Çare, derman
- Güzün: Güz mevsiminde olan
H harfi ile başlayan en sevilen kız isimleri
- Hale: Ayın etrafında bulunan ışık halkası.
- Handan: Güleç, sevinçli olan, şen, şakrak anlamlarına geliyor.
- Harika: Sıradanlığın üstündeki nitelikleri ile insanlarda hayranlık uyandıran birtakım şeyler.
- Havva: Yaratılan ilk kadın anlamına geliyor.
- Hazan: Sonbahar.
- Helin: Yuva.
- Hüsna: Pek güzel
- Hüsne: Her şeyin en güzeli
- Hüsniye: Güzellikle ilgili, güzelliğe ait
- Hüsnüan: Güzellik.
- Hüsnünazar: İyi gözle görme.
- Hüsnüye: “Hüsniye” isminin bir başka söyleniş biçimi.
- Hüsran: Beklenilen şeyin elde edilememesinden duyulan acı
- Hüsün: Güzellik, iyilik, olgunluk
- Hüveyda: Apaçık, besbelli, ortada
- Hüzün: Tasa, üzüntü
- Hüzzam: Müzikte bir makam
I ve İ harfi ile başlayan sevilen kız bebek adları
- İclal: Ağırlama, ikram, ulu olmak.
- İlcan: Ülkenin canı, en sevdiği.
- İlgin: Yabancı, gurbette bulunan.
- İlkay: Ayın ilk hali.
- İlkim: İlk çocuğum manasında genellikle kullanılıyor.
- İmran: Evine bağlı olan, evcimen anlamına geliyor.
- İmren: İmrenmek fiilinden, görünen şeyi edinme isteği
- İnal: Kendisine inanılan kimsedir.
- İnanç: İnanılan şey
- İnce: İnce yapılı; kalınlığı az olan; düşünce, davranış bakımından incelik gösteren
- İnci: İstiridyede oluşan küçük değerli süs tanesi
- İncidil: Değerli sözler söyleyen.
- İncifem: İnci gibi güzel olan.
- İncigül: İnci tanesi ve gül gibi güzel
- İncila: Işık, parlaklık
- İncilay: Ay’ın ince olduğu hali.
- İncili: Değerli.
- İncinur: İnci gibi ışıklı, parlak
- İncisel: Coşkulu ışık.
- İnciser: En güzel inci.
- İncisoy: İnci gibi bir soydan gelen.
- İndira: Girişim. 2. Önegeçme.
- İnsel: İnsani, insana yakışan.
- İnşirah: 1. Açıklık, ferahlık, rahatlık. 2. Kur’an-I Kerim’de bir sure.
- İpar: Yüksek dağların kar tutmayan yerlerinde yetişen çiçek
- İpek: İpek böceği kozası çözülerek çıkarılan ince parlak tel
- İpekel: İpek gibi yumuşak el
- İpekten: İpek gibi, ipekten yapılmış; teni çok güzel olan, ipek tenli
- İrade: istek, dilek. 2. Buyruk. 3. Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü.
- İrem: Kuran’ da geçen sahte cennet / Şam ya da Yemende bulunduğu ileri sürülen eski ünlü bahçe
- İremsu: Cennet bahçesi.
- İren: Özgür, serbest
- İrgün: Günün çok erken zamanı
- İris: Göz bebeği
- İrman: Arzu, istek. 2. Davetsiz gelen misafir.
- İrva: Suya kandırmak, bolca sulamak.
- İrza: Gönlünü hoş etme, gönül alma.
- İslim: 1. Çin işine benzer şekilde yapılmış bir tür süs, bezek. 2. Buhar.
- İsmet: 1. Masumluk, günahsızlık, temizlik. 2. Haramdan çekinme, namus.
- İsmiay: Adıda kendi gibi güzel olan
- İsmican: içten olması temenni edilen.
- İsmigül: Gül gibi güzel olması temenni edilen.
- İsmihan: Hükümdar ismi.
- İsminaz: Nazlı, adı nazdan gelen.
- İsminur: Nur gibi ışık saçması temenni edilen.
- İsmişan: Adı gibi şanlı, şöhretli olması temenni edilen.
- İsmişen: Adı gibi neşeli olması temenni edilen.
- İsna: Övme, şükretme, değer, yükseltme.
- İsra: Gece yürüyüşü. Geceleyin yürütme, gönderme, bir yerden bir yere ışınlama. Hz. Muhammed’ in Miraç gecesinde yaşadığı özel hal.
- İstek: Bir şeye duyulan içsel eğilim; birinden yerine getirilmesi istenilen şey
- İstem: İrade, arzu.
- İstemihan: İradeli, arzulu, yönetici.
- İşcen: Çok çalışkan, çalışmayı işi seven
- İşkar: Emekçi, işçi.
- İşve: Naz, eda.
- İşvebaz: Naz edici, kırıtkan, cilveli.
- İşvekar: Nazlı, cilveli.
- İşvel: Nazlı, cilveli.
- İtibar: Saygı, önem, onur, şeref.
- İyem: İyilik, güzellik
- İyimser: İyi şeyler düşünen, her konuda, kötü şeyleri düşünmeksizin umutlu olan, herşeyi iyi yönüyle gören manasındadır.
- İzabel: Dişi, kadın. İsabella isminin bir başka yazılış halidir. Yabancı isimdir.
- İzan: Anlayış, kavrayış, akıl, terbiye.
- İzel: İz + El /El izi anlamında
- İzem: Büyüklük, ululuk
- İzgen: İzi geniş
- İzgi: İyi, güzel, akıllı, adaletli
- İzgül: Gül izi.
- İzgün: Gün izi.
- İzim: Önceden bulunduğum yerde bıraktığım belirti anlamında
- İzlem: Gözlem, izlemek eylemidir.
J harfi ile başlayan sevilen kız isimleri
- Jade: Yeşim taşı. Yarı değerli yeşil renkli bir taş.
- Jale: Kırağı, çiğ, şebnem
- Jaledar: Üzerine şebnem düşmüş, kırağılanmış
- Jalenur: Parlayan, ışıldayan, çiğ
- Janbek: Kuvvetli lider.
- Janseli: Güneşin doğduğu yer.
- Janset: Güneşin doğuşu.
- Jarin: Yakınmak, haykırmak.
- Jasmin: Yasemin çiçeği
- Jefi: Güçlü, deneyimli,
- Jehat: Becerikli, yetenekli.
- Jenin: Vurmak anlamında.
- Jerfi: Derinlik. Derin deniz.
- Jergar: Deniz yeşili renk
- Jeyan: Kükreyen ve kızmış olan.
- Jilda: Yaşamın önünde duran kimse.
- Jinmir: Kraliçe, prenses.
- Jinsal: Çağ, yaş, dönem
- Jiyan: Kızgın.
- Jutenya: Bir tane.
- Jülide: Karışık, dağınık saç. Derinlik.
K ile başlayan sevilen kız bebek isimleri
- Kader: Yazgı, alın yazısı, talih, kişinin hayat planı manasındadır.
- Kadın: Dişi cinsten erişkin insan. 2. Evlenmiş kız. 3. “Bayan” anlamında kullanılan bin ünvan. 4. Analık veya veya
- Kadınana: Deneyimli, yaşlı, saygı gösterilen kadın.
- Kadıncık: Hanımefendi.
- Kadife: İyi huylu, sakin
- Kadime: Eski, önceki hali hakkında bilgi sahibi olunmayan
- Kadire: Çok kuvvetli, gücü tükenmeyen
- Kadriye: Değer, kıymet, onurla ilgili.
- Kafiye: Şiirde, mısra sonunda yer alan kelimelerin ses benzerliği.
- Kahya: Konak, çiftlik vb. yerlerde türlü işleri yapmakla görevli kimse.
- Kaila/Kayla: Pür, saf, katıksız, kötülükten uzak kimse anlamındadır.
- Kainat: Var edilen şeylerin hepsi, yaratılanlar. Evren, alemler…
- Kalender: Aza tamah eden, alçakgönüllü, sade.
- Kamber: 1. Köle, itat eden. 2. Dost, arkadaş.
- Kamelya: Çok güzel çiçekleri olan bir bitki
- Kamer: Ay. Kuran’ da sure adı
- Kamertab: 1. Aydınlık, ışık. 2. Ay ışığı, mehtap.
- Kamile: Bütün, eksiksiz, olgun
- Kamuran: İstediğine ulaşmış, mutlu
- Kaniye: Elindekiyle yetinen. 2. Aklı yatmış, kabullenmiş.
- Karaca: Rengi karaya yakın, esmer
- Karadut: Siyah renkli dut.
- Karakız: Esmer tenli kız.
- Karanfil: Kokulu bir çeşit çiçek
- Kardan: Kar kadar beyaz.
- Kardelen: Kar üzerinde çiçekleri görülen beyaz zarif bir çiçek
- Kardem: Kar zamanı.
- Karen: Saf, arı, katıksız…
- Karin: Yakın, nail olan, hısım
- Karina: Carina takım yıldızının adı
- Karmen: Parlak kırmızı renk
- Karsel: Karın erimesiyle oluşan sel.
- Karsu: Karın suyu ya da sulu kar.
- Karya: Karlar kraliçesi.
- Karyağdı: Karlı günde doğan beyaz tenli kız çocuklarına verilen bir ad.
- Kaşife: Bulan, ortaya çıkaran.
- Kâşife: Bulan, keşfeden, bulucu.
- Katibe: Yazıcı, devlet memuru.
- Kâtibe: Kadın sekreter, kadın kâtip.
- Katmer: Bir şeyi oluşturan katlardan her biri. 2. Arasına yağ veya kaymak sürülerek katlanmış yufka ekmeği.
- Katre: Damla. Damlayan şeydir.
- Katun: Kadın
- Kavin: Güçlü kız çocuğu.
- Kayansel: Taşkın, akarsu seli, sel27
- Kayla: Masum, temiz, katkısız, saf… Yunancadır.
- Kaymak: Sütün yüzünde zar gibi toplanan, açık sarı renkli, koyu yağlı katman. 2. Bir şeyin en iyi ve en seçkin bölümü.
- Kayra: Yüksek tutulan ya da sayılan birinden gelen iyilik, ihsan, lütuf
- Kâzime: Öfkesini, hırsını yenebilen kimse.
- Kebar: İlk şafak.
- Kebire: Büyük, ulu, yaşça büyük.
- Kebuter: Güvercin.
- Keder: Kaygı, üzüntü, tasa.
- Keje: Sarışın kız çocuğu. Kürtçedir.
- Kekik: Güzel kokulu bir bitki.
- Keklik: 1. Güvercin büyüklüğünde, eti için avlanan, tüyü boz, ayakları ve
- Kelebek: 1.Vücudu kanatlan ince pullarla ve türlü renklerle örtülü, dört kanatlı, çok sayıda türü olan böcek. 2.Narin, ince kadın.
- Kendi: Tek başına
- Kenter: Şehir terbiyesi almış, kentli.
- Keriman: Eli açık, cömert.
- Kerime: Ayet, kız evlat, kıymetli anlamları taşır. (Ayet-i Kerime)
- Kerra: Tan gibi, koyu
- Keşfiye: 1. Keşifle ilgili. 2. Keşfeden.
- Kevser: Cennette bir akarsuyun adı
- Kezban: Aslı Kedbanu – vekilharç kadın (evi çekip çeviren) Ev kadını, evine ve kocasına bağlı kadındır. Bir diğer anlamı; yalan, yalancıdır.
- Kezban/Keziban: 1. Bir yeri yöneten kadın kahya. 2. Ev kadını, evine ve kocasına bağlı kadın
- Kırçiçek: Kır çiçeği, yabani çiçekler.
- Kısmet: Talih, nasip, kader
- Kıvanç: Sevinç
- Kıvılcım: Yanmakta olan bir ateşten sıçrayan küçük ateş parçasıdır.
- Kıymet: Değer
- Kızhanım: Az bulunur hanımefendi.
- Kızılca: Kırmızı renge çalan
- Kızılcık: Kızıl renkli, küçük ekşimsi meyveleri olan ağaçcık.
- Kızıltan: Kızıl renk tan
- Kızımay: “Kızım ay gibi parlak ve güzeldir” anlamında kullanılan bir ad.
- Kızkına: Küçük kız.
- Kibare: 1. Davranış, düşünce, duygu bakımından ince, nazik olan. 2. Seçkin,
- Kibariye: Kibar, nazik kadın.
- Kibele: Toprak tanrıçası
- Kifaye: 1. Yetişme, el verme, kâfi gelme. 2. Bir işi yapabilecek nitelikte olma.
- Kifayet: 1. Yetişme, el verme, kâfi gelme. 2. Bir işi yapabilecek nitelikte olma.
- Kimya: Maddelerin temel yapılarını¸ bileşimlerini¸ vb.ni inceleyen bilim.
- Kinebike: Küçük hanım.
- Kiraz: Gülgillerden bir meyve ağacının sulu tek çekirdekli meyvesi
- Kişwer: Krallık, ülke.
- Konca: Açmamış çiçek, gonca
- Koncagül: Gül goncası
- Konçuy: Prenses.
- Korgül: Kor renginde, kızıl gül.
- Koza: İçinde tohum ya da krizalit bulunan korunak
- Körpe: Tazeliği üstünde, daha büyümemiş. 2. Yeni yetişmekte olan.
- Kösem: Sürünün önünden giden, yol gösteren koç. Cildi temiz, pürüzsüz.
- Köz: İçinde küçük kor parçaları bulunan kül
- Krizantem: Sadakat anlamına gelen çiçektir.
- Kudsiye: Kutsal, saygı uyandıran.
- Kudsiyet: Kutsallık. 2. Saflık, anlık, temizlik.
- Kuğu: Beyaz tüylü bir su kuşu
- Kukus: Tomurcuk.
- Kulan: İki üç yaşında dişi tay, kısrak.
- Kumral: Açık kestane rengi, bu renkte olan
- Kumru: Güvercine benzeyen bir kuş türü
- Kumsal: Deniz kenarı üzeri kumla örtülü yer, sahil.
- Kurtuluş: Tehlikeli veya kötü bir durumdan kurtulma.
- Kutal: Mutlu ol anlamındadır.
- Kutan: 1. Saban. 2. Saka kuşu.
- Kutay: Kutlu, uğurlu ay
- Kutbiye: Kutupla ilgili, kutba ilişkin.
- Kutgün: Uğurlu, kutsal zamanda doğan.
- Kutlay: Uğurlu, şanslı ay.
- Kutlu: Uğur getirdiğine inanılan, uğurlu, ongun, mübarek.
- Kutluay: Uğurlu, şanslı ay.
- Kutluay/Kutlay: Uğurlu, kutlu ay.
- Kutlucan: Şanslı, uğurlu dost.
- Kutlumaral: Uğurlu dişi geyik, kutlu geyik
- Kutlunaz: Şanslı nazenin.
- Kutlunur: Şans ışığı veren.
- Kutlusun: Şanslısın, uğurlusun.
- Kutsal: Uğurlu sel, hayırlı sel
- Kutsalan: Uğur getiren, kutlu.
- Kutsalar: Uğur getiren, kutlu.
- Kutsan: Uğurlu, talihli ad.
- Kutsel: Uğuru bol olan, çok çoşkulu
- Kutseli: Mutluluk seli, büyük coşku
- Kutun: 1. Mutlu. 2. Kutsal.
- Kuyaş: Güneş sıcağı.
- Kuzay: Güneş görmeyen gölgelik yer.
- Kuzey: Güneşi az gören yer; kuzey
- Kübra: En büyük, çok büyük manasındadır.
L harfi ile başlayan en güzel kız bebek adları
- Laçin: 1. Bir cins şahin. 2. Sarp, yalçın. 3. Şiddetli.
- Lal: Dili tutulmuş, konuşamayan.
- Lale: Yaprakları uzun, çiçekleri kadeh biçiminde çeşitli renkleri olan soğanlı bir süs bitkisi
- Lalegül: Türk Müziğinde bir makam.
- Lâlegül: Lâle ve gül gibi güzel olan
- Lalehan: Lalelerin sultanı
- Lâlehan: Lâle gibi güzel olan
- Lâleruh: Lâle yanaklı, yanağı lâle gibi kırmızı olan
- Lalezar: Lale bahçesidir.
- Lâlezar: Lâle yetişen yer, lâle bahçesi
- Lâlgûn: Kırmızı renkli, al
- Lalin: Eski dilde kırmızı renkli olan.
- Lamia: Parlak, parlayan
- Lamiha: Işıldayan.
- Lâmiha: Parlayan, parlak
- Lamiye: Parıldayan, parlak
- Lara: Su perisi
- Larasu: Su perisi.
- Larissa: Yunanistanda antik bir şehir.
- Latife: Yumuşak, hoş nazik / Espri, şaka
- Lavanta: Lavanta çiçeğinden elde edilen ispirtolu güzel bir koku.
- Lavin: Heyelan, çığ.
- Lavinya: Bir çeşit çiçek.
- Layike: Ulaşılması gereken herhangi bir amaca veya maddeye uygun olan.
- Laylank: Zambak.
- Layza: En yüksek.
- Lebibe: Akıllı, zeki.
- Lebriz: Ağzına kadar dolu olan.
- Ledeyna: Allah’ın makamı, huzuru
- Lema: Parıltı, parlayış
- Leman: Titrek / Parlamak / ekin toplamak
- Lemide: Parlak, parıldayan
- Lemis: Dokunma, elleme
- Lemiye: Parıldayan.
- Lena: Bizim için, bizden biri.
- Lerzan: Titreyiş, titrek
- Lerze: Titreme
- Lerziş: Titreme, titreyiş
- Letafet: Hoşluk, güzelliktir.
- Levin: Rengarenk, renk, boya anlamındadır.
- Levzi: Badem gibi olan.
- Leyal: Geceler.
- Leyan: Parlayan
- Leyla: Uzun ve karanlık gece, çöl gecesi.
- Leylagül: Siyah gül.
- Leylak: Mor ve beyaz renklerde çiçek açan, salkım şeklinde, hoş kokulu bir bitki
- Leylan: Serap, yanılgı.
- Leyli: Geceye özgü, gece yapılan
- Leylifer: Gece ışığı
- Leylim: En karanlık gece
- Leylüfer: Gece ışığı
- Leyya: Susuz yer.
- Lezin: Hızlanma.
- Lezir: Akıllı, zeki
- Leziz: Lezzetli, tatlı, hoşa giden
- Lezize: Tadı, güzel, hoş olan.
- Lğıl: Yumuşak akan su.
- Lidya: Anadoluda eski bir uygarlık adıdır.
- Lila: Açık eflatun rengi.
- Lilya: Cennet bahçesi.
- Limon: Turunçgillerden bir ağaç ve bu ağacın meyvesi
- Lina: Kuran’da da geçen Lina ’nın anlamı hurma fidesi demektir.
- Linda: İsyanyolca’da güzel anlamına gelen isim.
- Linet: Sürgün.
- Lirik: Coşkun.ilhamla dolu.
- Liva: 1. Bayrak. 2. Mülki idarede kaza-vilayet arasında bir derece, sancak. 3. Tugay. 4. Tuğgeneral. 5. Livai saadet, Liva-i şerif.
- Livanur: Hz. Muhammed s.a.v. efendimizin bayrağı.
- Livza: Bolluk, bereket.
- Liya: Sabrın en güzeli.
- Liyakat: 1. İktidar, güç. 2. Erdem
- Liyan: Sarmaşık türü adıdır.
- Lizge: Çiçek tomurcuğu anlamına gelir.
- Lodos: Güneyden esen rüzgar
- Lorin: Işıklı, aydınlık.
- Loya: Lazca’da tatlı kız anlamına gelen kelime.
- Lşılar: Parlayan, ışıldayan. 2. Neşeli, canlı.
- Lşılay: Ay ışığı, parlak, ışıldak
- Lşıldar: Göz alıcı, ışık saçan.
- Lşıltan: Tan yerinin ışığı.
- Lşınay: Ay gibi ışıldayan.
- Lulu: Olağanüstü şeydir.
- Lulubar: İnci yağmuru manasındadır.
- Lüle: Çiçek.
- Lüte: Bükülmüş, dürülmüş, düzeltilmiş şey.
- Lütfiye: İyi muamele, güzellik ve hoşlukla ilgili
- Lütuf: İyilik, güzellik, hoşluk
- Lütufkar: İyilik eden
M ile başlayan sevilen kız adları
- Macide: Şan ve şeref sahibi
- Madelet: Adalet, doğruluk.
- Mağfiret: Tanrı’nın kullarının günahlarını bağışlaması. 2. şefkat, acıma ve yargılama.
- Mahbube: Sevgili
- Mahçiçek: Ayçiçeği
- Mahfer: Ay ışığı.
- Mahınev: Yeni ay, ayça, hilal.
- Mahibe: Bereketli ve heybetli.
- Mahidevran: Mah Ay ya da güzel yüz, devran ise devir veya zaman manasına geliyor. Bu durumda mahi devran, kelime anlamı olarak zamanın güzeli, devrinin güzeli’, ‘zamanın ayı manalarına geliyor.
- Mahinur: Ay yüzlü nurlu güzel.
- Mahire: Hünerli, becerikli
- Mahiye: Aylık, maaş.
- Mahizar: Ayın çok olduğu gece.
- Mahizer: Altın renginde ay.
- Mahmude: 1-Övülmüş, Methedilmiş; Övgüye Değer, Övülmeye Değer. 2-Allah’a çok şükreden, çok hamt eden.
- Mahmure: Sarhoşluğun verdiği sersemlik. 2. Süzgün ve dalgın bakışlı göz.
- Mahnur: Işıklı ay
- Mahpare: Ay parçası, çok güzel kadın. – bk. Mehpare
- Mahperi: Ay gibi güzel olan kız.
- Mahpeyker: Güzel yüzlü, nurlu. Kösem Sultan’ın adıdır.
- Mahrem: Gizli, saklı. 2. İçli dışlı, sırdaş.
- Mahru: Yüzü ay gibi güzel olan.
- Mahrume: Yoksun kalmış. 2. Payı kısmeti olmayan, şanssız.
- Mahrur: Alevlenmiş, ateşli.
- Mahsure: Kuşatılmış, sarılmış.
- Mahşer: Kıyamet günü ölülerin dirilip toplanacakları yer ve zaman.
- Mahten: Ay gibi beyaz, ışıklı, parlak teni olan.
- Mahter: Yeni ay, ayça, hilal.
- Mahur: Klasik Türk müziğinde bir makam.
- Mahzure: Çekinme, sakınma. 2. Korku. 3. Savaş.
- Maide: Yemek sofrası manasına gelir. Kuran’ın 5. Suresinin ismidir. Surede gökten inen sofra olarak maide ismi geçer.
- Makber: Mezarlık.
- Makbule: Alınan, kabul olunan, beğenilen
- Maksude: İstenilen şey, murat.
- Maksure: Kısaltılmış. 2. Elinde olmadan, zoraki. 3. Alıkonulmuş. 4. Camilerde büyükler için ayrılan yüksekçe yer.
- Makule: Tür, çeşit. 2. Soy.
- Malike: Sahip olan, elinde bulunduran.
- Mamure: Bayındırlık . 2. Kent, kasaba.
- Mana: Anlam. 2. Düş. 3. İçyüz, 4. Akla yatkın neden.
- Manolya: Çok güzel çiçekleri olan bir bitki
- Mansure: Tanrı yardımıyle zafer kazanmış. 2. Yardım görmüş.
- Maral: Dişi geyik
- Marifet: Ustalık, hüner. 2. Uygun olmayan, hoşa gitmeyen.
- Mariye: Mısır’da Şen’un adında birinin kızı olup hicretin 7. yılında kızkardeşi Şirin ile birlikte, Mukavkıs tarafından Hz. Muhammed’e (s.a.s) hediye edilen kıbti bir cariye. Hz. Peygamberin hanımlarından küçük yaşta ölen oğlu İbrahim’in annesi
- Martı: Beyaz ve parlak yeşil renkte deniz kuşu.
- Marufe: Bilinen tanınan. 2. Ün kazanmış, ünlü. 3. Dinsel bakımdan iyi bulunmuş, beğenilmiş kimse.
- Marziye: Razı olma, hoşnut olma, memnuniyet manasındadır. Nefs-i Marziye olarak tasavvufi nefis mertebelerinin birinin de adıdır.
- Masal: Öykü, hikaye.
- Masume: Günahsız, suçsuz.
- Maşuka: Sevgi, sevilen yavuklu.
- Mavera: Bir şeyin ötesinde bulunan, görülen alemin ötesi anlamındadır.
- Mavi: Gökyüzünün rengidir.
- Mavisu: Deniz
- Maviş: Ak tenli ve mavi gözlü
- Maya: Asıl, öz, yaradılış.
- Mayıs: Bir bahar ayı ismidir.
- Mayra: Güzellik.
- Mazlume: Zulüm görmüş, haksızlığa uğramış, ezilmiş, yıkılmış. 2. Uysal boynu bükük, nazlı.
- Mebruke: Kutlu, bereketli kadın
- Mebrure: Hayırlı, beğenilmiş
- Mebuse: Gönderilmiş, yollanmış. 2. Milletvekili. 3. Öldükten sonra diriltilmiş olan.
- Mecide: Şan ve şeref sahibi. 2. Büyüklük, ululuk.
- Mecra: Suyun aktığı yatak, suyoludur. Bir işin gidiş yoludur. Bedendeki ahlatın alıştığı yol.
- Medar: Dayanak, yardımcı.
- Medeniyet: Uygarlık.
- Mediha: Methedilmiş, övünülmüş, beğenilen kadın
- Medine: Arabistan’da bir şehirdir. Hz. Peygamberin kabrinin bulunduğu şehirdir.
- Mefbaret: Övünülecek şey, övünmeye neden olacak şey.
- Mefharet: Övünç, övünme, kıvanç.
- Mefkure: Ulaşılmak istenilen en yüce amaç, ülkü, ideal
- Mefküre: Ülkü, ideal.
- Meftune: Gönül vermiş, tutkulu, tutkun.
- Mehcure: Uzaklık. ayrılık, 2.-Bir kenara bırakılma.
- Mehin: Dişi at. kısrak.
- Mehir: Ay.
- Mehlika: Ay yüzlü güzel.
- Mehpare: Ay parçası, çok güzel
- Mehru: Ay yüzlü güzel.
- Mehrup: Yoksul, fakir.
- Mehtap: Ay ışığı, dolunay
- Mehtiye: Doğru yolu bulan, hidayete eren. – bk. Mehdiye
- Mehveş: Ay kadar güzel olan
- Mela: Doluluk, topluluk, ova gibi anlamları vardır.
- Melahat: Yüz güzelliği, cemal
- Melaik: Melekler.
- Melda: İnce ve taze vücutlu, genç, körpe, nazik
- Melek: Çok güzel, çok dürüst, tertemiz
- Melekcan: Çok iyi dost. 2. Karakteri iyi olan.
- Melekgül: Çok iyi kalpli.
- Meleknaz: Nazlı güzel.
- Meleknur: 1. Allah’ın nurdan yarattığı varlıklar. Allah’ın emirlerine tam itaat eden varlıklar. 2. Halim, selim güzel huylu kimse.
- Meliha: Güzel, sempatik, şirin
- Melike: Kadın hükümdar, hükümdar karısı
- Meliken: Güzel.
- Melikenur: Hayatı aydınlık kadın kraliçe
- Meliknaz: Nazlı, güzel, terbiyeli.
- Melin: Suda açan bir çiçek
- Melina: Kökeni yunanca olup bal anlamına gelmektedir.
- Melinay: Cennete düşen ilk yağmur damlası.
- Melinda: Bir anlamı bal olarak rastlıyoruz. Diğer anlamı da benim güzel kızım demektir.
- Melis: Bal arısı
- Melisa: Tatlı, bal gibi, kokulu bir bitki adıdır.
- Melissa: Bir tür kokulu, otçul bitki, oğul otu.
- Melissa / Melisa: 1.Bir tür kokulu, otçul bitki, oğul otu. Baklagillerden, yaprakları lio
- Meliz: Tatlı, güzel, bal.
- Mellisa: Baklagillerden, yaprakları limonu andıran kokulu bir bitki.
- Melodi: Ezgi, müzik parçası
- Meltem: Hafif rüzgar, yaz rüzgarı
- Memduha: Övülmüş, yüceltilmiş. 2. Övgüye değer.
- Memnune: Sevilmiş, sevinçli.
- Mena: Sansikritçe bir isimdir. Bilgili demektir.
- Menal: Yetiştirme, nâil olma, kavuşma. Osmanlıcadır.. Ele geçirilen, sahip olunan şeye denir.
- Menekşe: Mor renkli bir kır çiçeği.
- Menesa: Hz. Yusuf’un kızı.
- Meneviş: Renk dalgalanmaları.
- Menevşe: Kokulu çiçekler açan bir bitki.
- Mensure: Saçılmış, serpilmiş.
- Menşure: Yayınlanmış, dağıtılmış.
- Menzure: Adanmış, adak olarak belirtilmiş.
- Meral: Meral (Maral) Dişi geyik
- Meram: Arzu, istek, niyet demektir.
- Mercan: Deniz dibine ağaç gibi kök salarak büyüyen, hayvan gibi duyguya sahip, kırmızı renkli, kalker iskeletli bir canlı türüdür.
- Mergül: Çok nadide bulunan renkte bir gül çeşidi
- Meriç: Bulgaristan’dan çıkıp Edirne yakınlarında Arda ve Tunca ile birleştikten sonra Türk-Yunan sınırı boyunca akarak Enez yakınlarında Ege Denizi’ne dökülen ırmaktır.
- Merih: Mars gezegeni
- Mersa: Liman.
- Merve: Mekke’de bir dağın adı olup hacılar, Merve ile Safa arasında Sa’y ederler yani 7 defa gidip gelirler. Kur’an-ı Kerim’de bakara suresi 158. Ayet’te geçmektedir.
- Meryem: Dinine bağlı, iffetli kadındır. Hz. Meryem
- Merza: Meleklerin kraliçesi demektir.
- Merze: Mercan
- Merziye: Beğenilen, güzel olan.
- Merzuka: Rızkı verilmiş, mutlu
- Mesadet: Mutluluk, sevinç.
- Meserret: Sevinç, şenlik
- Mesrure: Sevinmiş, sevinçli. 2. İsteğine kavuşmuş, mutlu olmuş.
- Mesture: Örtülü. 2. Gizli saklı. 3. Namuslu, açık gezmeyen kadın.
- Mesube: Hayırlı ve yararlı bir işe karşı Tanrı’nın armağanı.
- Mesudane: Mutlu olanlar gibi, mutlulukla.
- Mesude: Bahtiyar, mutlu.
- Meşakkat: Güçlük, sıkıntı, zorluk. 2. Eziyetli, zahmetli iş. .
- Meşale: Ucunda, alev çıkararak yanıcı bir madde bulunan, aydınlatmaya yarayan değnek.
- Meşine: Ela, ela gözlü
- Meşk: Yazı örneği. 2. Yazı ve müzikte alıştırma, uygulama
- Meşkure: Beğenilmiş, övgüye değer, teşekkür edilecek değerde.
- Metanet: Dayanıklı, sağlam olma.
- Metik: Küçük çiçeklerin goncası.
- Meva: Sığınılacak yer, yurt, mesken. Cennette bir mekan adıdır.
- Mevcude: Mevcut olarak, kendisiyle birlikte.
- Mevhibe: Tanrı vergisi, bağış.
- Meviza: Osmanlıcadır; öğüt, nasihat demektir.
- Mevlide: Doğma, dünyaya gelme. 2. Doğum yeri. 3. Doğum zamanı, tarihi.
- Mevlüde: Yeni doğmuş çocuk.
- Mevsim: Yılın dört bölümünden biri.
- Mevzune: Biçimli, düzgün. 2. Düzenli, vezinli, ölçülü.
- Meygün: Şarap renginde, şaraba benzer.
- Meyil: Bir yana eğilmiş olma, eğilim. 2. Sevgi duyma, sevip tutulma.
- Meyra: Parıldayan Işık
- Meyyal: Meyleden, aşırı istekli
- Meyyit/Meyyite: Çok zayıf.
- Meziyet: Bir kişiyi benzerlerinden üstün gösteren nitelik. Beceri
- Mısra: Şiirin bir satırı
- Mia: Parlayan, parıldayan, parlak.
- Mihman: Konuk, misafir.
- Mihra: Bir kuyruklu yıldız adı.
- Mihrace: Hindistan’da prenseslere verilen unvan.
- Mihranur: Sevgi güneşi, ışık.
- Mihrap: Umut bağlanan yer.
- Mihri: Güneşle ilgili
- Mihriban: Güleç, yumuşak huylu
- Mihrican: Sonbahar.
- Mihrigül: Güler yüzlü, dost, sevecen, güzel
- Mihrimah: Güneş ile ay.
- Mihrimah/ Mihrümah: Güneş ve ay.
- Mihrinaz: Çok nazlı
- Mihrinisa: Güler yüzlü, faziletli kadın.
- Mihrinur: Güldüğünde ışıklar saçan
- Mihrişah: Şahların güneşi demektir.
- Mihrişan: Şanlı, şöhretli, güleryüzlü dost.
- Mihrişen: Şen, şakrak, güleryüzlü.
- Mihriye: Güneşle ilgili.
- Mila: Rusça kökenlidir; canım benim, bitanem anlamındadır.
- Mileb: Diren, direngen.
- Milena: Sevilen kız, sevgili.
- Mimoza: Güzel bir çiçek
- Mina: Camın ana maddesi. 2. Liman, iskele. 3. Gökyüzü.
- Mine: 1. Maden ve çini üzerine vurulan camı andırır cila. 2. Dişlerin üzerindeki ince ve parlak tabaka. 3. İnce ve parlak nakış.
- Minel: Cennetteki inci tanesi.
- Minen: Minnet etmek demektir.
- Minnet: Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu sayma, gönül borcu; 2. Bir iyiliğe karşı teşekkür etme, memnuniyet duyma.
- Mintaha: Cennet kapısıdır.
- Mira: Eski Likya kentlerinden birinin adı. Bir kuyruklu yıldız adıdır. Ayrıca İspanyolca’da da “bak” anlamındadır.
- Miranda: Hayran edilmesi gereken
- Mirari: İnci
- Miray: Yılın ilk aylarında doğan / Güneş gibi ay gibi parlayan
- Miraz: Amaç, hedef
- Mircan: Gerçek dost olan değerli kimse / Güneş gibi aydınlık. / Canın içi… gibi farklı anlamlarına rastlıyoruz.
- Mirden: Cennet yüzü.
- Mirgün: Günlerin şahı padişağı.
- Mirhan: Candan, canın içi.
- Misal: örnek olarak alınabilen, gösterilen şey, örnek. 2. Benzer, eş gibi.
- Mislina: Eshab’ül-Kehf’in(Yedi uyurlar) isimlerinden bir tanesi.
- Mişvar: Huy, alışkanlık, tarz.
- Miyase: Değerli taşlarla süslü taç.
- Miyaser: Yarası değerli taşlarla süslü taç
- Mizur: Munzur nehri.
- Moral: Mor ile al, hem mor hem al renkte; moral, motivasyon gibi anlamları vardır.
- Moran: Sis.
- Morgül: Mor renkte gül
- Moripek: Mor renkte ipek
- Muaccel: Acele olunmuş, acelecilik. 2. Peşin, vadesi olmayan.
- Muadelet: Değer bakımından eşit olma, eşitlik, denklem.
- Mualla: Makam ve rütbece yüksek olan
- Muazzez: Sevilen, aranan
- Mucibe: kap eden, gereken.
- Mucide: Bilinen şeylerin yardımıyla hiç bilinmeyen bir şey bulma. 2. Yeni düşünce ve anlamlar bulabilen.
- Mucize: İnsanı şaşkınlık içinde bırakan olağanüstü olay.
- Muhabbet: Sevgi. 2. Dostça konuşma, yarenlik, sohbet etme.
- Muhibban: Sevenler muhabbeti olanlar. 2. Dostlar, ahbaplar. 3. Bir tarikate sevgi duyanlar, bağlı olanlar.
- Muhibbe: Kadın dost.
- Muhlise: İçten, samimi, dost canlısı
- Muhsine: İyilik yapan, hoşgörülü.
- Muhterem: Saygın, saygıdeğer
- Muhteşem: Görkemli, gösterişli, büyük ve göz alıcı.
- Mukadder: Tanrı hükmü, kader, alın yazısı
- Mukaddes: Kutsal olan, mübarek olan
- Mukbile: İkbal sahibi. 2. Mutlu, kutlu.
- Mukime: Bir yerde yerleşmiş, orada oturan.
- Munise: Canayakın, sempatik
- Muradiye: Muradına eren
- Musiye: Vasiyet eden kadın.
- Muslihe: Islah eden, düzelten, iyileştirmeye çalışan. 2. Barıştıran, arayı düzelten.
- Muştu: Müjde, sevindirici haber.
- Muteber: Hatırı sayılır, güvenilir, saygın.
- Mübeccel: Yücelmiş, saygı gösterilmiş yüce, ulu.
- Mübeddil: Değiştiren.
- Müberra: Aklanmış, temize çıkarılmış
- Mübeşşer: Müjdelenmiş.
- Mübeyyen: Beyan edilen, bildirilen, açıkça söylenen.
- Mübine: İyiyi, kötüyü ayıran. 2. Apaçık, besbelli.
- Mübtesim: Gülümseyen, tebessüm eden.
- Mücber: Zorunlu, zorlanan.
- Mücella: Parlak, cilalanmış
- Mücevher: Değerli süs eşyası.
- Müçteba: Seçilmiş, seçkin.
- Müdebber: Tedbir, önlem alınmış. 2. Her şey düşünülmüş. 3. Azat olması için sahibinin ölümü koşul olarak kabul edilmiş köle.
- Müdrike: Anlayan, kavrayan, idrak eden. 2. Yaklaşan, ulaşan.
- Müeccel: Tecil edilmiş, sonraki bir zamana bırakılmış, ertelenmiş.
- Müedda: Eda edilmiş, ödenmiş. 2. Anlam, kavram.
- Müesser: Eser bırakan, eser sahibi
- Müeyyet: Sağlamlaştırılmış, güçlendirilmiş. 2. Yardım gören.
- Müfide: Anlatıcı, yararlı
- Müge: İnci çiçeği
- Mühibe: Korku ve saygı uyandıran.
- Mühire: Aydınlatan.
- Mühri: Güneşli.
- Müjde: İyi haber, sevinçli haber
- Müjdecan: İyilik haberleri getiren
- Müjdenaz: Nazlılığıyla kendini sevdiren.
- Müjdenur: İnsanın içini ferahlatan haber.
- Müje: Kirpik.
- Müjgan: Kirpik
- Mükafat: ÖdüL. 2. Değerlendirici, sevindirici davranış.
- Mükedder: Üzgün, acılı, üzüntülü, kederli.
- Mükesser: Kırık, kırılmış.
- Mükrem: İkram olunmuş, değer verilerek ağırlanmış,
- Mükrime: İkramı bol olan
- Müldüz: Duru, berrak su.
- Müleyyen: Yumuşatılmış, mülayimleştirilmiş.
- Mülhime: İlham eden, içe doğduran.
- Mülkiye: Devlet yönetimindeki sivil görevliler sınıfı
- Mülzime: Susturan. 2. Gerekli gören.
- Mümine: Tanınmış iman etmiş, İslam dinine inanmış, Müslüman kadın
- Münciye: Kurtaran, kurtancı.
- Münevver: Nurlanmış, ışıklandırılmış, aydın, saygıdeğer
- Münibe: Allah’a teslim olan. Güzel yağan yağmur
- Münife: Yüksek, ulu, büyük. 2. Ululuk
- Münime: Nimet veren, yedirip içiren. 2. İyiliksever, velinimet.
- Münire: Işık veren, aydınlatan
- Münşire: Anlatımı iyi olan sekreter. 2. İyi hatip.
- Münteha: Son nokta, son sınır, nihayet, akıbet
- Mürebbi: Çocuk eğiticisi kadın.
- Müren: Büyük akarsu ırmak ve bir tür balık adıdır.
- Müride: Bir tarikat şeyhine bağlanarak ondan tasavvufun yollarını öğrenen, onun doğrultusunda ilerleyen kimse.
- Mürşide: Doğru yolu gösteren kılavuz
- Mürüvvet: Kişilik, şahsiyet, insanlık, cömertlik, iyilikseverlik
- Mürvet: Mertlik, yiğitlik
- Mürvet/Mürüvvet: Yiğitlik, Kişilik, mertlik
- Müsalemet: Barış içinde yaşama, iyi geçinme.
- Müseccel: Sicil defterine, kütüğe yazılmış
- Müsemma: Adı olan, adlanmış. 2. Parası, sayısı tutarı belli. 3. Belli bir zaman süresi.
- Müslime: Müslüman
- Müstakbel: İleri bir tarihte beklenen, gelecek. 2. İstikbal, gelecek (zaman).
- Müstesna: Bir bütünün veya kuralın dışında olan
- Müşerref: Onurlandırılmış, şerefli kılınmış
- Müteber: Geçerli, sağlam.
- Müveddet: Sevgi, muhabbet, dostluk.
- Müyesser: Kolayca olan, kolayca bulunan
- Müzehher: Çiçekli
- Müzeyyen: Süslü, süslenmiş
N harfi ile başlayan popüler kız bebek isimleri
- Nabia: Yerden fışkırıp çıkan, akan, fırlayan
- Nabiye: Haberci, haber veren.
- Naciye: Kurtulmuş, selamete kavuşmuş
- Naçari: Çaresiz, olanaksız, zor durumda kalma.
- Nadide: Görülmemiş, görülmedik, ender bulunan
- Nadime: Tövbe eden
- Nadir: Seyrek, az bulunur.
- Nadire: Az bulunur, seyrek, ender bulunan
- Nadiye: Seslenen, bağıran.
- Nafia: Bayındırlık işleri
- Nafile: Yararsız, boşa giden, boş, işe yaramayan. 2. Fazladan kılınan namaz veya tutulan oruç.
- Nafiye: Ortadan kaldıran kişi.
- Nafize: Sözü geçen kişi
- Nagehan: Ansızın, birden bire, zamansız, vakitsiz
- Nagehan / Nagihan: (Fars.) Ka. – Ansızın, birdenbire.vakitsiz
- Nagihan: Ansızın, birden
- Nağme: Uyumlu ses
- Nağmehan: Şarkı söyleyen
- Nahide: Yeni yetişen genç kız
- Nahide/Nahite: Körpe, genç kız.Yeni yetişen kız
- Nahire: Ayın ilk günü veya son gecesi.
- Naibe: Birinin yerine geçici olarak oturan vekil
- Naile: Muradına ermiş
- Naime: Hoş, zarif kadın
- Naire: Ateş, alev, sıcaklık.
- Nakiye: 1. Temiz, pak. 2. Çok ince, çok güzel, zarif.
- Nakşıdil: Gönül resmi, gönül süsü.
- Nalan: İnleyen, feryat eden
- Nalie: Muradına eren, kazanmış, ele geçirmiş.
- Name: Mektup, sevgi mektubu
- Namiye: Yetişen, Büyüyen, Çoğalan, Artan, Fazlalaşan, Güç Kazanma, Yetişme, Gelişme, Olma, Namlı, Ünlü, Tanınmış, Şöhretli anlamlarını taşır
- Nargül: Kırmızı gül, gül gibi güzel olan
- Narin: İnce yapılı, zarif
- Nariye: Cehennemle ilgili. 2. Cin peri.
- Nas: Yardım eden, yardımcı. Kuran’ da bir sure ismidir. İnsan anlamına da gelir.
- Nasibe: Birinin payına düşen şey
- Nasiye: Altın
- Naşide: Şiir söyleyen, şiir okuyan
- Naşire: Dağıtan, yayan.
- Nayad: Denizkızı
- Naz: Kendini beğendirmek amacıyla yapılan davranış
- Nazan: Nazlanan, işve yapan, cilve yapan
- Nazar: Göz değmesi, göz
- Nazbahar: Nazlı olması güzelliğinden gelen
- Nazcan: Nazlı dost
- Nazdar: Nazlı. Naz yapan
- Nazende: Nazlı, alımlı
- Nazenin: Cilveli, nazlı
- Nazer: Nazar
- Nazgül: Gül kadar güzel olan, nazlı
- Nazgüzar: Becerilerini göstermekte nazlanan
- Nazılşah: Nazlanması gücünden kudretinden gelen.
- Nazılyel: Usul usul esen yel.
- Nazife: Temiz pak bayan
- Nazik: İnce, narin, terbiyeli, saygılı, güzel zarif anlamlarını taşır
- Nazikane: İncelikle, saygıyla, nezaketle.
- Nazile: Yukardan aşağıya inen anlamındadır. Bir yere konan, bir yerde konaklayan
- Nazime: Düzenleyen, tanzim eden.
- Nazire: Örnek, karşılık
- Nazlan: Naz yap, cilveli ol
- Nazlı: Naz eden, cilveli, işveli
- Nazlı(M): Naz yapan, işveli, edalı
- Nazlıay: Ay kadar güzel olduğundan ötürü nazlı olan
- Nazlıcan: Nazlı dost
- Nazlıcık: Sevimli, işveli.
- Nazlıdil: Kendini ağırdan satan.
- Nazlıela: Ela gözlü, nazlı bakışlı.
- Nazlıfer: Ruhunu yansıtmakta nazlanan
- Nazlıgöz: Süzgün bakışlı.
- Nazlıgül: Naz yapan, değer verilen sevgili
- Nazlıgülen: Gülmekte bile nazlanan
- Nazlıgüz: Ruhundaki hüznü yansıtmakta nazlanan.
- Nazlıhan: Naz yapan
- Nazlım: Naz yapanım, işvelim, cilvelim, benim nazlım
- Nazlınur: Nazlı ışıltı
- Nazlısel: Nazlı, coşkulu.
- Nazlıses: Ağzından zorla laf alınan. 2. Pek konuşmayan.
- Nazlısoy: Nazlı bir soydan gelen.
- Nazlısu: Nazlı ama yüreği temiz olan.
- Nazlışah: Nazlanması gücünden, kudretinden gelen
- Nazlışan: şöhretinden yanına yaklaşılmayan.
- Nazlışen: Gülmekte bile nazlanan
- Nazlıtan: Nazlı güzel, nazenin.
- Nazlıyar: Nazlı sevgili.
- Nazmiye: Vezinli ve kafiyeli sözle, nazımlailgili
- Nazra: Bir tek bakış anlamına gelmektedir
- Nebahat: Onur, şeref, ün
- Nebihe: Şan, şöhret sahibi.
- Nebile: Fazilet sahibi.
- Nebiye: Yol gösteren
- Necibe: Soylu, soyu temiz
- Necla: Çocuk, evlat, oğul, kuşak, sülale, nesil
- Necmiye: Yıldızlarla ilgili, yıldızlaraait
- Necve: Çocuk, evlat.
- Neçar: Çaresiz.
- Neda: Çiğ damlası, nem, rutubet
- Nedime: Zengin veya itibarlı bir kadının arkadaşı / Saray hayatında Sultan hanımlarının yardımcıları / Gelinin yardımcısı
- Nefaset: Güzel ve enfes olma durumu. 2. Tat güzelliği.
- Nefel: Çiçek
- Nefes: Hayat kaynağı olan soluk, canlılık
- Nefika: Temiz, berrak
- Nefis: Öz varlık kişilik. 2. İnsanın yeme içme gibi ihtiyaçlarının bütünü. 3. Pek hoş, istek uyandıran, çok güzel.
- Nefise: Pek hoş, çok hoşa giden, en güzel, çok beğenilen
- Nefsi: Nefisten doğan şeylerle ilgili. 2. Kişinin kendine ait, onla ilgili.
- Nehar: Gündüz
- Nehir: Irmak, büyük akarsu
- Nehire: Gereğinden fazla
- Nejan: Keskin gözlü.
- Nejla: Kuşak, sülale
- Nejla (Neclâ): 1. Çocuk, evlat. 2. Kuşak, soy, nesil. 3. Güzel gözlü kadın.
- Nemika: Mehtap.
- Nemir: Ölümsüz.
- Nergis: Çiçekleri ayrı ayrı ya da bir kök üzerinde sarı ve beyaz renkte bir bitki
- Nergise: Nergisle ilgili.
- Nergisi: İnsanın aklını başından alan göz. 2. Nergis biçiminde kesilerek yapılan bir tür hamur işi.
- Neriman: Pehlivan, yiğit
- Neris: Gözümün bebeği gözümün içi manasına gelir.
- Nermık: Yumuşacık.
- Nermin: Yumuşak, nazik, ince
- Nerwan: Silopi ovasında tarihi bir şehir.
- Nesevi: Kadınla ilgili, kadınlık.
- Nesibe: Temiz, soylu
- Nesil: Aynı çağda, aynı yaşta bulunan kimselerin tümü, kuşak
- Nesim: 1. Yumuşak esinti, yel. 2. Yumuşak huylu.
- Nesime: Yel, hafif esinti. 2. İyi huy.
- Nesli: Soylu
- Nesliad: Asil isim.
- Nesliay: Asil ay.
- Neslican: Sevgi dolu soyu olan.
- Neslicik: Sevimli, soylu.
- Neslidil: Güzel sözler söyleyen.
- Nesligül: Soyunun gülden gelmesi
- Nesligülen: Gülen bir soydan gelen.
- Nesligün: Özel gün.
- Nesligüz: Güzel bir sonbahar.
- Neslihan: Han soyundan gelen
- Neslinaz: Nazlılığı kanından gelen
- Neslinur: Soyu ışık saçan.
- Neslisal: Soyuyla övünen.
- Neslisay: Saygınlığı ve soyluluğu karakterinde barındıran.
- Neslisel: Coşkusu soyundan gelen. .
- Neslisen: Soylusun.
- Nesliser: Asilliğiyle gözler önünde olan.
- Neslises: İyi hatip.
- Neslisev: Kendin gibi olanı sev.
- Nesliseven: Adı gibi olanı seven.
- Neslisever: Kendi gibi olanı sever.
- Neslisoy: Çok asil bir soydan gelen.
- Neslişah: Şah soyundan gelen
- Neslişan: Geçmişinden gelen bir şöhrete sahip kişi.
- Neslişen: şen şakrak bir soydan gelen.
- Neslitan: Soylu güzel, asil.
- Nesliten: Yüreğindeki soyluluğu dışına yansımış.
- Nesliyar: Doğuştan sevecen.
- Nesliyel: Bağra esen.
- Nesrin: Bir tür yaban gülü
- Nesteren: Yaban gülü. Ağustos’ta açan gül.
- Neşe: Sevinç, gönül ferahlığı
- Neşead: Adı gibi neşeli, şen şakrak olan.
- Neşeay: şen şakrak, güzel.
- Neşecan: Sevinçli
- Neşecik: Sevimli, şen şakrak.
- Neşegül: Sevimli güzel.
- Neşeli: şen şakrak.
- Neşem: Yaşamın sevimli yanlarını bulan.
- Neşenaz: Sevimli, nazlı.
- Neşenur: İçindeki coşkuyu dışarı saçan.
- Neşesal: Ruh sevincini herkese yansıtan.
- Neşesel: İçtenliğini, neşesini, coşkuyla yansıtan.
- Neşever: Çok neşeli
- Neşide: şiir. 2. Bir toplulukta okunmaya değer şiir. 3. Ata sözü gibi kullanılan beyit veya dize.
- Neşire: Yayma, dağıtma, çıkartma. 2. Bir yere yazma, yazdırma. 3. Kitap, gazete bastırıp çıkartma 4. Kıyamet günü tüm insanların dirilmesi
- Neşure: Durmaksızın yayın yapan.
- Neşve: Keyif, neşe
- Neşvünema: Büyüme, gelişme, yetişme.
- Netice: Son, sonuç, bitim. 2. Öz, özet.
- Nev: Yepyeni
- Neva: Ses, seda, makam, ahenk, name
- Nevade: Torun
- Nevai: Makam, ses ve ahenkle ilgili. 2. Nasiple ilgili.
- Nevair: Ateşler, alevler.
- Neval: Şans, talih
- Nevaziş: Okşama gönül alma, iltifat etme.
- Nevbahar: İlkbahar, ilkyaz
- Nevber: Turfanda çıkan meyve. 2. Göğüsleri yeni çıkan kız.
- Nevcan: Yeni doğmuş.
- Nevcihan: Yeni yetişen
- Neveser: Türk müziğinde bir makam ismi
- Nevgece: Yeni yeni oluşan gece
- Nevgül: Yani açmış gül
- Nevhager: Ağıtçı.
- Nevheves: Bir işe yeni başlayan. 2. Sık sık iş değiştiren.
- Nevid: Yeni, yepyeni
- Nevide: Müjde, sevinçli haber.
- Nevin: Yeni, çok yeni
- Nevir: Parlaklık, ışıldama. 2. Ağaç çiçeği.
- Nevmide: Umutsuzluk.
- Nevnihal: Taze fidan
- Nevra: Işıklı parlak, çiçek
- Nevrazin: Bahar çiçeği.
- Nevres: Yeni yetişen
- Nevreste: Yeni yetişen, yeni oluşmuş.
- Nevriye: Işıklık, parlaklık
- Nevrozin: Bahar çiçeği.
- Nevruz: Yeni gün
- Nevsal: Yeni yıl
- Nevsale: Genç, taze. 2. Küçük.
- Nevsefer: Yeni yolculuğa çıkan.
- Nevşin: İlk ışık, ilk nur
- Nevşüküfte: · Yeni açılmış çiçek.
- Nevzat: Yeni doğmuş, yeni doğan çocuk.
- Newal: Vadi.
- Newşe: Şiir.
- Neyir: Aydınlık, ışık, parlaklık, güneş
- Neylan: Murada ermek, gerçekleşmiş dilek
- Neyran: Ateşler, cehennem
- Neyyire: Nurlu, parlak. 2. Işık veren cisim, cisim haline gelmiş nur.
- Nezafet: Temiz olma.
- Nezahat: İç temizliği, paklık
- Nezaket: Naziklik, zariflik, incelik
- Neziha: Temiz, titiz insan
- Nezihe: Temiz, pak
- Nezire: Adanan şey, adak.
- Nice: Ne kadar, ne denli, nasıl, oldukça çok
- Nida: Bağırma, sesle çağırma, haykırma
- Nifa: Menfaat, fayda
- Nigah: Bakış. bakma, göz.
- Nigar: Resim, resim gibi güzel
- Nihade: Koymuş, koyulmuş.
- Nihai: Fidan, taze sürgün.
- Nihal: İnce ve düzgün vücutlu, fidan gibi
- Nihan: Gizli, saklanmış, görünmeyen, sır, giz
- Nihavent: Türk müziğinin en eski makamlarından biri.
- Nihle: Allah’ın emaneti
- Nil: Afrika kıtasında bir nehir
- Nilay: Işıklı mavi ve lacivert
- Nilberk: Parıltı, ışık.
- Nilda: “Mucize” cennet kapısındaki meleklerden biridir.
- Nilgün: Mavi renkte, çivit rengi
- Nilhan: Nil havzası hanlarından.
- Nili: Çivit mavisi.
- Nilsu: Su gibi ışıltılı, değerli.
- Nilüfer: Geniş yapraklı, durgun sularda yetişen bir su bitkisi
- Nimet: İyilik, iyi bir yaşantı için gerekli şeyler
- Nira: Ancak rüyada karşılaşılabilen nadide güzel
- Niran: Nurlar, aydınlıklar, ışıklar – Ateşler – Cehennem
- Nirwana: Zerdüşt dininde Arafat. 2. Meydan.
- Nisa: Kadındemektir. Kuran’ da bir sure adıdır.
- Nisan: Yılın dördüncü ayı
- Nisanur: Aydınlık kadın
- Nisvan: Kadınlar.
- Nisyan: Unutma, hatırdan çıkartma. 2. Unutulma.
- Nişan: Nisan ayı.
- Niyet: Bir şeyi yapmayı önceden isteyip düşünme, maksat.
- Nudem: Pişman olma, pişmanlık
- Nupelda: Yeni açılmış tomurcuk
- Nur: Işık, aydınlık
- Nural: Kutsal ışık
- Nurâlem: Evreni, âlemi aydınlatan ışık.
- Nuran: Işıklı, nurlu, aydın
- Nurani: Nur yüzlü. 2. Görünüşü saygı uyandıran.
- Nuray: Ay ışığı gibi nurlu
- Nurbanu: Aydınlık yüzlü kraliçe, güzel kadın
- Nurben: “Nurluyum, ışık saçıyorum” anlamında kullanılan bir ad.
- Nurcan: Işık canlı, can ışığı
- Nurcihan: Cihan’ın nuru, ışığı. Dünyaya ışık saçan
- Nurçin: Nur toplayan
- Nurdal: Işık saçan dal, ışıklı dal
- Nurdan: Işıktan yapılmış
- Nurdanay: Işık saçan güzel.
- Nurdane: Nur yüzlü, nur gibi güzel.
- Nurdil: Nurlu olduğu gibi aynı zamanda da tatlı dilli.
- Nurdoğan: Işık gibi güzel doğmuş olan ışık gibi doğan, doğan ışık
- Nureda: Işık saçan işveli güzel.
- Nurefşan: Aydınlık veren, ortalığı ışık içinde bırakan. Nur ve efşan kelimelerinden birleşik isim
- Nurel: Aydınlık el, ışık el
- Nurfer: Aydınlık, parlak, ışık, gözün aydınlık kısmı
- Nurfeza: Işığı artıran, ışık saçan.
- Nurfidan: Gençliğiyle ışık saçan.
- Nurgör: Işık gör
- Nurgöz: Gözleriyle ışık saçan, göz kamaştıran.
- Nurgül: Işıklı gül, gül gibi güzel ve aydınlık
- Nurgün: Nurlu gün, günün ve bütün hayatın nurlu parlak olması
- Nurgüz: Sonbahar ışığı.
- Nurhal: Işıklı hal, aydınlık durum
- Nurhan: Aydın hükümdar
- Nurhanım: Aydınlık, ışık saçan hanım.
- Nurhayal: Hayallerdeki ışık.
- Nurhayat: Aydınlık, parlak, hayat
- Nurhilal: Işık saçan hilal.
- Nurışık: Pırıl pırıl parlayan ışık, aydınlık ışık
- Nurinisa: Nurlu kadın.
- Nuriş: “Nuriye” isminin kısaltılarak söylenen bir biçimi.
- Nuriye: Işıklı, ışıktan gelme
- Nurkadın: Aydın, parlak kadın.
- Nurkan: Kanı ışıklı olan
- Nurlu: Aydınlı, ışıklı, parlak. 2. Saygı uyandıran, temiz.
- Nurmelek: Melek gibi saf ve temiz güzel
- Nurnigar: Güzelliğiyle göz kamaştıran sevgili.
- Nurnigâr: Işıklı, aydınlık sevgili.
- Nurol: Işık saç, ışık ol, nur gibi, gökkuşağı gibi güzel ol
- Nuröz: Işıklı öz, aydınlık öz, özü kendisi aydınlık kimse
- Nurper: Işıklı kanat
- Nurperi: Işıktan yapılmış ve peri kadar güzel; güzel ışıklı peri
- Nursabah: Işıklı, aydınlık sabah.
- Nursaç: Işık dağıt, ışık saç
- Nursal: Işıksal ışıkla ilgili
- Nursan: Işık veren ad, ışık saçan san, ışıklı san, ışıktan yapılmış ad
- Nursay: Işık gibi say, ışık gibi bil anlamında
- Nurseda: Aydınlık ses
- Nursel: Sel gibi ışık
- Nurselen: Aydınlık müjde.
- Nurseli: Işık seli
- Nursema: Aydınlık gökyüzü
- Nursen: Işık gibi nurlu
- Nursena: Nur ve Sena isimlerinin birleşiminden oluşmuş bir isimdir
- Nursenem: Nur ve senem isimlerinin birleşimidir
- Nursenin: Işık. 2. Aydınlıklar senin.
- Nurser: “Işık ser, çevreni aydınlat” anlamında kullanılan bir ad.
- Nurseren: ışığıyla göz kamaştıran.
- Nursev: Işığı sev, ışık sev
- Nurseven: Aydınlığı seven.
- Nursever: Aydınlığı sever.
- Nursevil: Sevilen, ışık saçan.
- Nursevim: Işıklı ve sevimli
- Nursevin: Aydınlık ol ve sevin
- Nurseza: Nura layık, ışığa, aydınlığa layık
- Nursim: Aydınlık ve gümüş gibi parlak
- Nursima: Işıklı, aydınlık yüz
- Nursine: Yüreğide kendi gibi nurlu olan.
- Nursoy: Işık saçan bir soydan gelen.
- Nursu: Su gibi aydınlık ve güzel
- Nursun: “Sen ışıksın, nur gibi aydınlıksın” anlamında kullanılan bir ad.
- Nurşah: Işıldayan hükümdar
- Nurşan: Göz kamaştırıcı bir şöhrete sahip olan.
- Nurşen: Işık gibi şen ve güler yüzlü
- Nurşin: Tatlı ve lezzetli
- Nurtaç: Mücevher gibi parıldayan, ışık saçan.
- Nurtan: Alacakaranlık ışığı.
- Nurtane: Parlak ve ışıklı olan.
- Nurtek: Nur gibi parlak ve aydınlık olan.
- Nurten: Teni ışık gibi beyaz olan
- Nurtop: Işık küresi.
- Nurver: Işık saçan, ferahlatan.
- Nurveren: Işık, parlaklık, aydınlık veren.
- Nurzen: Nurlu, ışıklı kadın.
- Nurzer: Altın gibi parlak ışık.
- Nuşabe: İçene ölmezlik sağlayan su, ab-ı hayat.
- Nuşanuş: Sürekli içme, içtikçe, içerek.
- Nuşin: Tatlı, lezzetli. 2. içki.
- Nutiye: Gökyüzündeki en parlak yıldız
- Nüceba: Asiller, soylular.
- Nüdema: Arkadaşlar.
- Nüjen: Modern.
- Nüket: Zarif söz, nükte
- Nükhet: Güzel ve hoş kokulu
- Nükte: Şaka
- Nümune: örnek.
- Nüshet: Sevinç, eğlence, neşe.
- Nüvide: Müjde.
- Nüvişte: Yazılmış şey, mektup.
- Nüzhet: Sevinç, eğlence.
O-Ö harfi ile başlayan beğenilen kız isimleri
- Oba: Yurt, mesken
- Ocan: Sevilen kişi
- Odana: Kırgız ve Kaşgar Türkleri’nde dişi peri
- Oder: Ateş gibi canlı, hareketli
- Odgül: Ateş gülü
- Odil: O tatlı dil
- Oflaz: 1. Eksiksiz, tam. 2. Yakışıklı, hoş görünen. 3. Eflatun renkli.
- Ogül: Gül gibi güzel.
- Oksal: Oka ilişkin
- Oksu: Hızlı akan su
- Okşan: Hep sevilen, beğenilen ol
- Okyanus: Ana karaları birbirinden ayıran büyük deniz
- Olca: Savaşta ele geçirilen mal
- Olcay: Mutlu, ongun, şans, talih
- Olça: Savaşta düşmandan ele geçen ganimet
- Olgaç: Bilgi ve görgüde olgunlaşan
- Olgun: Bilgi ve görgü bakımından zengin kimse.
- Olgunsu: İçimi güzel, iyi su.
- Olsar: İsim yap, adın duyulsun.
- Oluş: Olma işi, olma biçimi var oluş
- Omay: Gözde, sevilen, beğenilen
- Onat: Güzel, düzgün, doğru, uygun, namuslu.
- Ongar: Kurtuluş
- Ongu: Sağlık, mutluluk
- Ongül: Ön ayak olmak
- Opal: Değerli bir taş
- Oray: Ateş gibi kızıl renkte ay
- Orgül: Ateş kırmızısı
- Orkide: Değerli bir çiçek
- Ortanca: Gölgelik yerde yetiştirilen bir süs bitkisi, yaş bakımından üç kardeşin büyüğü ile küçüğü arasında bulunan
- Orun: 1. Makam, öenmli yer. 2. Gizemli, gizli.
- Oskay: Neşesi eksik olmayan
- Otacı: Hekim, doktor.
- Otay: Alev kızıllığında ay.
- Oval: Yuvarlak, yumurta biçiminde olan, yan yuvarlak.
- Oya: İğne, firkete, tığ, ya da mekikle yapılan, ibrişimden önce dantel oya gibi güzel olan
- Oyacan: Nazlı ve kibar
- Oyacık: Sevimli zarif kişi.
- Oyaçiçek: İnce, kibar, nazik kız.
- Oyalı: İnce nazikçe, güzelce.
- Oyalıgül: Er ince ayrıntısına kadar çok güzel olan.
- Oylum: Derinlik, bir cismin uzayda doldurduğu boşluk, kıvrım, bukle
- Oysu: İnce akan su, derecik
- Oytun: Beğenilen yer, güzel yer
- Ozangül: İnsanı şair yapan, gül gibi güzel
- Öbek: Tomurcuk, aynı türden şeylerin oluşturduğu yığın küme
- Ödül: Armağan
- Öfke: ötüşen, şen, şakrak.
- Öget: İyi, uygun, güzel
- Öğe: Öke
- Öğet: İyi, uygun, güzel
- Öğün: Güzelliğinle, herşeyinle, övün, kendini öv
- Öğüt: Tavsiye
- Ökmen: Akıllı zeki, bilgili.
- Ömrüm: Ömür anlamı taşıyan, ömrün sahibi
- Ömür: Yaşama süresi, hayat
- Ömürlü: Uzun yaşayan, uzun ömürlü.
- Önay: Ay’ın ilk günlerindeki hali, hilal
- Önem: Mühim olan, gerekli olan.
- Öney: Önde giden, ileri giden, önde olan
- Öngül: (ilk çocuk için) ilk gül, önde gelen gül, önde gelen
- Öniz: (ilk çocuk için) ilk iz, önceki iz
- Önnur: İlk çocuğa verilen bir ad.
- Ören: Eski yapı ya da kent kalıntısı
- Örengül: Örende yetişen bir tür gül, ak gül, yaban gülü
- Örfiye: Gelenek ve görenekle ilgili örfle ilgili.
- Örge: Süs, motif
- Örgen: Urgan, ince hat, ip.
- Örgün: Türlü ve düzenli parçalardan oluşan
- Örnek: Benzeri yapılacak olan, benzetilmek istenen şey. model. 2. Bir bütünün niteliğini anlatmak için bütünden ayrılarak verilen küçük parça. göstermelik, numune. 3. Bir şeyin benzeri tıpkısı, misal. 4. En iyi biçimde olan.
- Örün: Gökyüzünün açık, aydınlık durumu.
- Öşme: Kaynak, suyun topraktan çıktığı yer.
- Ötleğen: Sığırcığa benzeyen ötücü bir kuş.
- Övgü: Övme, övmek için söylenen söz
- Övgül: Övgüye değer, övülmeye değer, övülesi
- Övgüm: övmeye değer gördüğüm.
- Övgün: Övülmüş, övülen kişi
- Övgünç: Bkz. Öğünç, övünç
- Övünç: Övünmeye yol açan ya da hak kazandıran şey, kıvanç, sevinç
- Öykü: Hikaye/ Masal
- Öz: 1. Bir kimsenin benliği, manevi varlığı. 2. Bir şeyin temel ögesi. 3.
- Özaltan: Özü kızıl sabah vakti, öz al renkli tan
- Özaltın: Özü altın, altın gibi içsel varlığı olan; halis altın
- Özant: Yeminine bağlı kimse.
- Özaydın: Özü aydınlık, içsel varlığı pırıl pırıl
- Özaytan: Özden Ay gibi doğan tan
- Özbal: Hiçbir katkısı olmayan bal, gerçek bal, katkısız bal, bal özü
- Özbaşak: Başak gibi güzel olan.
- Özben: Bireyin kendi varlığı, gerçek ben anlamında
- Özbil: Özünü bil; ayrıntıyı değil öz” olanı bil, özü bil
- Özbilek: Özünü bilen, öz bilgili
- Özcanan: Değer verilen sevgili.
- Özde: Kişinin kendi içinde, özünde, canda olan
- Özdel: Hediye, armağan.
- Özden: Kişinin kendi içinden, özünden, candan olan
- Özder: Kısa, öz şeyler
- Özderen: Öz derleyen
- Özdeş: Birbirine benzeyen, eşit nitelikli, özce eş
- Özen: Büyük hassasiyet göstermek
- Özenay: Ay gibi çok güzel
- Özengül: Özenerek yetiştirilmiş gül özen gülü, istek gülü
- Özenir: Bir şeye özenen bir şeyi titizlikle, özenle yapan, özenen
- Özenli: Kendisine özen gösteren kimse.
- Özenmiş: Özenerek yaratmış
- Özer: Yiğit, doğru kimse.
- Özey: Aydın kişilik
- Özge: Başka, özel. El, yabancı.
- Özgecan: Cana can katan
- Özgen: Başına buyruk, rahat
- Özgönül: Özden ve gönülden
- Özgü: Özellikle birine ya da bir şeye ait, mahsus olan
- Özgül: Gerçek gül, benim gülüm anlamında
- Özgülay: Özelliği, özgülüğü olan ay; özü, kendisi güle benzeyen ay
- Özgülüm: Benim kendi gülüm
- Özgün: 1. Nitelikleri bakımından benzerlerinden ayrı ve üstün olan. 2. Yalnız kendine özgü bir nitelik taşıyan.
- Özgünel: Benzeri olmayan el, çok güzel el, eli çok güzel olan kimse
- Özgüneş: Sıcak kanlı olan.
- Özgüney: Kendisine has nitelikleri olan güzel.
- Özgür: Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya, koşula bağlı olmayan, başına buyruk, hür
- Özil: Özü yabancı olmayan, kendi ilimiz
- Özipek: Özü ipekten
- Öziş: Gerçektem eş olan kimse.
- Özkut: Özünde kutsallığı barındıran.
- Özlem: Hasret, bir şeye karşı veya bir kişiye duyulan kavuşma isteği
- Özlen: Hasret çekilen, özlenen
- Özlenen: Özlem duyulan, kavuşma isteği uyandıran görme isteği uyandıran, hasreti çekilen
- Özler: Kavuşma isteği çeken
- Özleyiş: Özlem duygusu, hasret çekme.
- Öznil: Nil nehri gibi verimli.
- Öznur: Gerçek ışık, ışığı özlü olan
- Özperi: Peri kadar güzel
- Özpetek: Gerçek petek
- Özpınar: Gerçek pınar, gerçek kaynak
- Özsel: Öze bağlı, özle ilgili
- Özselen: Öz ses, öz bilgi, gerçek bolluk
- Özsev: İçten gelen sevgi
- Özsevi: İçtenlikle seven.
- Özsu: Besleyici su, bitkilerin dokularında bulunan su
- Özşah: Güçlü kişilik
- Özten: Güzel tenli
- Öztün: Sağlam, sağlıklı kişiliği olan
- Özüm: Kardeş gibi görülüp, sevilen
- Özün: Hakkıyla kazanılmış ün
- Özveri: Kendinden bir şeyler verme işi, bir amaç uğruna kendi yararından vazgeçme
P ile başlayan sevilen kızlara isimler
- Pakize: Temiz, lekesiz, halis, saf
- Paksu: Su gibi temiz ve saf olan kimse.
- Paksüt: Süt gibi temiz bir karakteri olan.
- Pamira: Orta Asya’da bir yayla adı
- Pamuk: Uysal, yumuşak kişi
- Papatya: Bir kır çiçeği; sarı ve beyaz
- Parçe: Parça, bir bütünden ayrılmış küçük bölümler.
- Parla: (Parla-maktan buyruk) ışık saç, tutuşup alev çıkar
- Parlak: Parlayan, ışıldayan. 2. Temiz ve ışıklı. 3. Göze çarpacak kadar başarılı olan.
- Parlanur: Nur gibi parla, ışık saç
- Parlar: Işıldar, ışık saçan
- Payam: Badem.
- Payan: 1. Son, nihayet. 2. Uç, kenar.
- Paye: 1. Aşama, rütbe, derece. 2. Basamak, merdiven basamağı. 3. İkizlerin b
- Payende: Kararlı, temelli
- Payidar: 1. Saygın, rütbeli. 2. Kalıcı.
- Payiz: Güz, sonbahar.
- Peçen: Çayır, çimen
- Pek: 1. Sert, katı. 2. Sağlam, dayanıklı. 3. Hızlı.
- Pekak: Çok temiz, çok ak.
- Pekay: Ay gibi güzel
- Pekbal: Çok tatlı, çok sevimli.
- Pekdeğer: Çok değerli, çok kıymetli.
- Pekkan: Sağlam, temiz soydan gelen.
- Peköz: Sağlam öz, özü sağlam kimse
- Peksu: Çok saf ve temiz.
- Pekşen: Çok neşeli, çok sevinçli
- Pelin: Sağlık için kullanılan bitki, pelin otu
- Pelinsu: Pelin + Su isimlerinin birleşimi
- Pelit: Meşe ağacı ve yemişi
- Pelşin: Yeşil yaprak
- Pembe: Kırmızı beyaz renklerin karışımı
- Pembegül: Pembe renkli gül gibi olan
- Pembenaz: Nazlı güzel
- Pembenur: Pembe renkli ışık saçan.
- Pera: Beyoğlu’nun eski adı.
- Perçem: Kahkül
- Peren: Yaprakları gri yeşil ve tüylü, çoban yastığı da denilen bir bitki
- Perestide: Sevgili, sevilen, canan.
- Peri: Düşsel bir varlık, bir tür enerji varlığı
- Perican: İçtenliğiyle güzelleşen kadın
- Periçehre: Peri yüzlü, peri kadar güzel.
- Peride: Uçmuş, soluk, solmuş.
- Perihan: Periler perisi, çok güzel
- Perik: Kuş tüyü.
- Perin: Gönül tokluğu
- Perinaz: Çok güzel olmasından ötürü nazlanan
- Perinisa: Kadınların en güzeli.
- Perinişan: Peri gibi, periye benzeyen.
- Perinur: Peri gibi güzelliğiyle göz kamaştıran.
- Peripeyker: Peri gibi güzel yüzlü.
- Periru: Peri yüzlü, çok güzel.
- Perisu: Peri kadar güzel ve su kadar saf olan
- Periveş: Peri gibi çok güzel.
- Periyar: Peri kadar güzel sevgili.
- Perizat: Peri çocuğu, çok çok güzel
- Perize: Kırmızı altın.
- Permun: Bezek, süs.
- Perran: Uçan, uçucu
- Perrin: Naz, nezaket, gönül tokluğu
- Peru: ışığa gelen kelebek.
- Peruze: Mavi renkli, değerli bir süs taşı.
- Pervane: Geceleri ışık çevresinde döner küçük kelebek.
- Perver: Besleyen, besleyici, eğiten, eğitici.
- Pervin: Ülker yıldız takımı (Süreyya)
- Perviz: Güzellik, cilve
- Pesen: 1. Kırağı, çiy. 2. Sis. 3. İnce ince yağan kar, çisenti.
- Pesent: 1. Beğenen, beğenmiş. 2. Beğenme, seçme.
- Pesin: Sonraki, en son
- Petek: Arıların ballarını biriktirdiği balmumu altıgen kutucuklar
- Peya: Gurur.
- Peyam: Badem.
- Peyda: Belli, açık, ortaya çıkmak, oluşmak
- Peyker: Yüz, sima
- Peyma: Ölçen, ölçülü
- Peyman: Yemin, ant.
- Pınar: Su kaynağı, göze
- Pırıl: pırıl pırıl ikilemesinin tekil hali, ışıl
- Pırıltı: Işık yansıması
- Pırıltılı: Pırıltısı olan, parlak. 2. Süslü, özentili.
- Pırlanta: Değerli bir tür elmas.
- Pıtırca: Koyu pembe renkli bir bahar çiçeği.
- Pıtırcık: Koyu pembe renkli bahar çiçeği
- Pıtrak: 1. Dikenli tohumu insanların giysilerine, hayvanların tüylerine yapışa
- Pinhan: Gizli, saklı
- Piran: Yaşlılar, ulu erenler, ermişler.
- Piraye: Süs, bezek
- Piroze: Güvercine benzer bir kuş türü.
- Piruze: Mavi renkli ve değerli bir süs taşı
- Piyale: Kadeh, şarap bardağı
- Polen: Çiçek tozu
- Prenses: Hükümdar kızı
- Pullu: 1. Pulla işlenmiş, pulla süslenmiş. 2. Süslü, bezenmiş.
- Punar: Pınar
- Pürahenk: Çok uyumlu.
- Pürçek: Bitkilerin saçaklı kökü ya da püskülleri; şakaklardan sarkan saç, zülüf, perçem
- Püren: Bir çeşit çalı, meşe filizi
- Pürenvar: Rengarenk, çok renkli
- Pürfer: Çok parlak, aydınlık.
- Pürfeyz: Bereketli
- Pürheves: Çok hevesli, çok istekli.
- Pürhuzur: Huzur dolu.
- Pürlen: Nur İçinde
- Pürşan: Çok şöhretli
- Pürşen: Neşe dolu.
- Pürtaravet: Taptaze.
- Püsen: İnce ince yağan yağmur.
- Püser: Oğul vermek.
- Pütün: Olgun, yetkin.
R harfi ile başlayan sevilen kız bebeklere isimler
- Rabia: Dördüncü
- Rabian: Dördüncü olarak,
- Raciye: Rica eden, yalvarıp yakaran.
- Radife: Bir yıldızın yakınında bulunan bir başka yıldız
- Radiye: Kabullenen, rıza gösteren. 2. Boyun eğen.
- Rafia: Her türlü destek, ayaklık.
- Rafiha: Bolluk içinde, rahat yaşayan.
- Ragibe: 1. Rağbet eden, isteyen. 2. Bol hediye.
- Rağbet: İstek, arzu. 2. Beğenme, itibar.
- Rahel: Hz. Yusuf ve Bünyamin’in annesinin adı
- Rahile: Sakin, rahat
- Rahime: Acıyan, esirgeyen
- Rahiye: Bal arısı.
- Rahmiye: Koruyan, esirgeyen
- Rahşan: Parlak, parlayan
- Rahşende: Farlayan, ışıldayan
- Raife: Acıyan, esirgeyen, merhametli.
- Raika: Sade, saf, katıksız
- Rakabe: Köle, cariye.
- Rakıme: Yazan, çizen.
- Rakibe: Herhangi bir alanda üstünlük sağlamaya çalışanlardan her biri.
- Rakide: Durgun, sessiz, hareketsiz.
- Rakime: Yazılan şey, mektup.
- Rakkas: Rakseden, dans eden oynayan. 2. Sarkaç.
- Rakkase: Geçimini dans ederek sağlayan kadın.
- Ramina: Bir bitki
- Ramiye: Fırlatan, atan.
- Rana: Güzel, hoş görünen
- Ranya: ince bakış
- Rasiha: Sağlam, kökten güçlü, 2. Bir bilgi dalında, özellikle din bilimlerinde çok bilgisi olan.
- Rasime: Âdet, töre, merasim, tören
- Rasiye: Büyük dağ.
- Raşide: Akıllı, ergin
- Ratibe: Maaş, aylık. 2. Görev.
- Raufe: Çok merhametli, pek esirgeyen.
- Ravda: Bahçe, cennet
- Ravza: Ağaçlık ve çimenlik yer
- Rayiha: Koku, güzel koku.
- Razber: Nisan ayı.
- Raziye: Boyun eğen kimse
- Rebia: Bahar
- Rebiyye: 1. Kış sonlarında yapılan ekim. 2. Eskiden ozanların bahara girerken b
- Refah: Bolluk, rahatlık.
- Refahet: Bolluk, rahatlık.
- Refaket: Arkadaşlık, yol arkadaşlığı.
- Refhan: Varlık içinde yaşayan
- Refia: Yüksek, yüce
- Refiha: Rahatlık ve huzur içinde yaşayan.
- Refihe: Bolluk ve rahat içinde yaşayan kimse.
- Refika: Kadın, eş, arkadaş
- Refiye: Ulu, saygıdeğer
- Reftar: Gidiş, yürüyüş.
- Reha: 1. Kurtulma, kurtuluş. 2. Ar. Bolluk, genişlik, varlık.
- Rehnüma: Yol gösteren
- Rekin: Gururlu, ağırbaşlı, yüksek.
- Rekine: 1. Gururlu, ağırbaşlı. 2. Saygın yüce, yüksek.
- Remide: Ürkmüş, korkmuş.
- Remziye: İşaret ile ilgili – Simgesel
- Rena: Bakılan, imrenilen, nazar olunan
- Renan: Çok ses çıkaran, çınlayan
- Rengial: Al renkli.
- Rengin: Renkli, boyalı, güzel
- Renginar: Ateş renginde olan
- Renim: Bağırma, çığlık
- Renk: Işığın cisimlere verdiği görüntü niteliği; boya, tarz, şekil, usül.
- Resane: Özlem, hasret.
- Reside: Erişmiş, yetişmiş, olgunlaşmış.
- Resmigül: Gül biçiminde, gül gibi, gül gibi güzel olan.
- Resmiye: Resmi anlamındadır
- Reşan: Erişen, yetişen
- Reşide: Doğru yolu tutan. 2. Ergin, akıllı, olgun, doğru davranışlarda bulunan.
- Reşik: Göz bebeği.
- Reva: Yerinde, uygun, yakışır
- Revan: Yürüyen, giden, akan
- Reviş: Yürüyüş, gidiş.2. Tarz, usul, yöntem, üslup.
- Revna: Güneş ışığında parlayan su damlası / Göz alıcı güzellikte olan
- Revza: Çimeni, ağacı bol olan yer, bahçe.
- Reyan: Her şeyin evveli, tazesi
- Reyhan: Fesleğen, güzel kokulu bitki
- Reyna: Bir daha, yeniden, tekrar
- Reyya: Güzel koku.
- Reyyan: Suya doymuş
- Rezan: Onurlu, ağırbaşlı
- Rezik: Gelenek, töre, yöntem.
- Rezvan: Bağ, bağcı, üzüm.
- Rezzan: Ağır başlı, vakur, ciddi
- Rıfkıye: Yumuşak huylu, yavaş, ağır kimse.
- Rızaiye: Eski Urmuye şehri.
- Rikkat: Acıma, yumuşaklık, 2. incelik, zariflik, içlilik.
- Rima: Dişi ceylan yavrusu / Yarık, çatlak, aralık
- Rindan: Dünya işini hoş görenler, alçak gönüllüler, kalenderler.
- Risale: Küçük, kısa yazılmış kitap, mektup
- Risalet: Elçilik, peygamberlik
- Riva: Suya doymuş, suya kanmış
- Rojbin: 1. Gün kokusu. 2. Aydınlık veren.
- Rojda: Gün doğumu
- Rojin: Güneş ışığı
- Roman: Uzun öykü, çingene
- Ronahi: Aydınlık
- Roni: Aydınlık, gözdeki ışık.
- Ronyaı: şık saçan, alim, ulema
- Rosa: Gül rengi, pembe ile kırmızı arası bir renk
- Roza: 1. Pembe elmas. 2. Gün doğumu 3. Gül çiçek
- Rozerin: Güneşin doğuşu, altın güneş
- Ruhan: Güzel kokulu
- Ruhcan: Üretken insan, hareketli, yaratıcı kişi.
- Ruhfeza: Ruha canlılık katan.
- Ruhinur: Yüzü nurlu,
- Ruhişen: Şen ruhlu, neşeli, canlı kimse.
- Ruhiye: Ruhla ilgili.
- Ruhsal: Ruhla ilgili olan, ruhi.
- Ruhsar: Yanak, yüz, çehre
- Ruhsare: 1. Yanak. 2. Yüz, çehre. – bk. Ruhsar
- Ruhsel: İçi içine sığmayan, coşkulu / Ruh+Sel
- Ruhsen: “Sen cana can katıyorsun” anlamında kullanılan bir ad.
- Ruhşen: Neşeli, mutlu kimse
- Ruhuay: Ruh güzelliği olan.
- Ruhucan: Samimiyeti yürekten olan.
- Ruhugül: Gül kadar temiz bir ruha sahip olan
- Ruhugülen: Şen şakrak bir ruh yapısına sahip olan.
- Ruhugüz: Hüzünlü bir ruh yapısına sahip olan.
- Ruhunaz: Nazlı, nazenin bir karaktere sahip olan.
- Ruhunur: İçindeki enerjisini herkese yansıtan.
- Ruhuşan: Şöhret arzusu içinde olan.
- Ruhuşen: Neşeli bir ruh yapısı olan, şen şakrak,
- Ruken: Güler yüzlü
- Rukiye: Büyüleyici, sihirli, efsun / Peygamberimizin kızlarından birinin adı
- Ruman: Hz. Ebubekir(R.A)’ in eşi
- Rumeysa: Küçük köpek takımyıldızında en büyük yıldızın adı / bir sahabe adı
- Ruya: Düş, uykuda görülen şey
- Ruziye: Gündüz, gündüze ait olan
- Rüçhan: Üstünlük, önderlik, üstün olma
- Rüksan: Firdevsi’nin Şahname”sinde geçen, 11. yüzyıl İran efsanevi prenses
- Rümeysa: 1. Küçük köpek Takımyıldızında en büyük yıldızın adı / bir sahabe adı
- Rümeysa / Rumeysa: 1.Büyük yıldız, 2. Bir sahabe adıdır
- Rüveyda: Hoş, nazik, ince
- Rüveyda / Ruveyde: 1.Yavaş yavaş, adım adım. 2 (Arapça kökenli)Hoş, ince, nazik,
- Rüveyha: İncelik, zariflik.
- Rüvide: Yavaş yavaş, adım adım. – bk. Rüveyda
- Rüya: Düş / Uyku anında bilinçaltında oluşan kurgular
- Rüyahan: Bütün rüyaların yücesi
- Rüyet: Görme.Kalp gözüyle görme
- Rüzgar: 1. Zaman, devir. 2. Dünya. 3. Yel.
S-Ş harfi ile başlayan kız bebek adları
- Saadet: Mutluluk, sevinçli olma
- Saba: Hafif bir rüzgar
- Sabacan: Tatlı dost
- Sabagül: Şirin güzel.
- Sabah: Güneşin doğması ile başlayan zaman bölümü
- Sabahat: Güzellik, yüz güzelliği
- Sabahat / Sebahat: Güzellik
- Sabahnur: Sabah ışığı, günü aydınlatan
- Sabanaz: Sevimli, nazlı.
- Sabanur: Işık saçan.
- Sabıka: Parlak, ışıklı.
- Sabır: Acı, yoksulluk, haksızlık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi. 2. olacak veya gelecek bir şeyi telaş göstermeden bekleme.
- Sabiha: Güzel şirin, hoş
- Sabire: Sabreden, sabırlı
- Sabite: Yerinde duran, kımıldamayan
- Sabiye: Ergin olmamış kız çocuğu.
- Sabrınisa: Sabırlı kadınlar.
- Sabrinnisa: Kadınların sabırlısı.
- Sabriye: Sabırlı, sabırla ilgili
- Sacide: Secdeye varan, yere yüz süren
- Saçı: Gelinin başına saçılan çiçek, şeker, arpa; para gibi şeyler. 2. Düğün armağanı.
- Sada: Ses, yankı
- Sadakat: İçten bağlılık, sağlam güçlü dostluk, doğruluk.
- Sadaret: Başta bulunma, öne geçme, liderlik.
- Sadberk: Yüz yapraklı katmerli bir gül çeşidi
- Sade: Yalın, gösterişsiz, şekersiz
- Sadecan: Kendi halinde içten, iyi ve temiz dost.
- Sadedil: Temiz yürekli.
- Sadegül: Temizliği, dürüstlüğü ve güzelliğiyle bilinen.
- Sadem: Durum, safım, yalınım
- Sadet: Yakınlık. 2. Niyet, fikir, 3. Asıl konu üzerinde konuşulacak şey, konuya dönmek.
- Sadhezar: 1. Yüz bin. 2. Çok fazla.
- Sadıka: Sadık kimse
- Sadice: Mutlulukla ilgili.
- Sadik: Sadık, gerçek dost. 2. Doğru sözlü.
- Sadiye: Uğurlu, mutlulukla ilgili
- Sadme: Çarpma, vurma, 2. Sarsıntı. 3. Hiç beklenmedik bir anda başa gelen bela
- Sadriye: Göğüsle ilgili, göğüse ait.
- Safder: Düşman saflarını yarıp bozan.
- Safderun: İçi temiz ve saf olan.
- Safdil: İçi temiz, kötülük nedir bilmeyen.
- Safıgül: Gül gibi, katıksız, saf, duru, temiz.
- Safican: Temiz, içten dost.
- Safigül: Güzel ve temiz insan.
- Safiha: Yassı ve düz olan yüz.
- Safinaz: Nazlı, çok naz yapan
- Safinur: Çok aydınlık, temiz kimse.
- Safir: Mavi renkli, değerli bir taş.
- Safire: 1. İnce, güzel ses. 2. Islık.
- Safiye: Katıksız, katışıksız saf
- Safiyet: Saflık, temizlik, dürüstlük.
- Sahabet: Sahip çıkma, benimseme. 2. Koruma arka çıkma.
- Sahara/Sahra: Çöl
- Sahavet: El açıklığı cömertlik.
- Sahba: Şarap.
- Sahiba: Bir şeyi elde etmiş olan
- Sahibe: Sahip olan
- Sahil: Deniz ve göl kıyısı
- Sahire: 1. Geceleri uyumayan, uykusuz. 2. Büyücü, büyüleyici güzel.
- Sahra: Kır, ova, çöl
- Sahranur: Çöl ışığı
- Sahre: Kaya, kütle.
- Sahure: Sahur vakti doğan kız çocuklarına verilen bir ad.
- Saibe: 1. Yanlışlık yapmayan, yanlışsız, doğru. 2. Amaca, hedefe uygun. 3.
- Saide: Mutlu, uğurlu
- Saika: Yıldırım. 2. Sebep.
- Saime: Oruçlu, niyetli
- Saire: Seyreden, hareket eden, yürüyen.
- Sakıye: İçki dağıtan kadın.
- Saki: Kadehlere içki dolduran, dağıtan.
- Sakibe: Su veren, su dağıtan.
- Sakine: Durgun, hareket etmeyen, kımıldamayan, kimseyi rahatsız etmeyen
- Salıkbike: Tavsiye edilen, beğenilen kadın.
- Salınbike: Salınan, nazlanan kadın.
- Saliha: Yararlı, iyi, elverişli
- Salime: Sağlıklı, sağlam, esen. 2. Eksiksiz. 3. Korkusuz, kendinden emin.
- Salise: Saniyeden daha küçük zaman birimi
- Saliye: Yeni yılın gelişini kutlamak amacıyla Muharrem ayında yazılıp sunulan kaside.
- Salkım: Üzüm gibi, bir sap üzerinde bir arada bulunan
- Saltanat: Sultanlık, hükümdarlık.
- Samahat: “Semahat” isminin bir başka söyleniş biçimi.
- Samia: İşitme yetisi
- Samiha: Cömert, eli açık.
- Samime: Bir şeyin içi, özü, merkezi, temeli, kökü.
- Samine: Sekizinci
- Samire: Meyve veren, meyveli
- Samiye: Duyan, işiten, yüce, ulu, yüksek
- Samru: Yüksek yer, tepe, üst
- Samur: Değerli kürkü olan bir hayvan türü
- Samyeli: Güneyden esen sıcak rüzgar
- Sanal: Sanlı ol, ünlen
- Sanavber: Çamfıstığı ağacı, 2. Sevgilinin boyu posu.
- Sanem: Çok güzel kadın, put
- Sanemnur: Put gibi güzel ve parlak kadın.
- Sanevber: 1. Çam fıstığı ağacı veya kozalağı. 2. Sevgilinin boyu posu.
- Sania: İş, meşgale.
- Saniha: Düşünmeden, kendiliğinden, doğan düşünce, fikir.
- Saniye: Sivil rütbelerden ikincisi. 2. Dakikanın altmışta biri. 3. Fizik ve mekanikte zaman birimi.
- Sannur: Nurlu, ışıklı, güzel olmasıyla tanınan.
- Sara: Halis, saf, katkısız
- Saray: Hükümdarların oturduğu büyük yapı
- Sare: Saf, temiz, kalabalık, topluluk
- Sarfiye: Giderle yapılan, masrafla ilgili.
- Sargın: Albenili, çekici, büyüleyici, sevimli, güzel
- Sarhatı: Hatıra, anı.
- Sarıcan: Sarışın dost.
- Sarıçiçek: Sarı renkli çiçek.
- Sarıgül: Sarışın, gül sarısı renkte.
- Sarıgüzel: Sarışın güzel.
- Sarıkız: Sarışın kız.
- Sarmal: Helis biçiminde olan, helozoni.
- Sarmaşık: Koyu yeşil renkte, değişik biçimde yaprakları olan, sap ve dallarından çıkan küçük ek köklerle dik, düz yerlere yapışarak tırmanan, bir bitki türü .
- Satı: Yaşamı uzun sürmesi için doğumundan önce erenlere adanan çocuk. 2. Satmak işi, satış.
- Satıa: Yükselen, yükselip ortaya çıkan.
- Satıgül: Satılan gül.
- Satıhanım: Kendisini adamış hanım.
- Satir: Örten, kapatan.
- Satiye: Mütevazi, sadık
- Satu: Uzun ömürlü olması için doğumundan önce ermişlere adanan çocuk. –
- Savlet: Hücum etme, saldırma.
- Savniye: Koruma, gözetme ile ilgili.
- Sayar: Saygılı, hürmet eden.
- Saye: Koruma, yardım, sahip çıkma
- Sayede: Bu yoldan, böylelikle.
- Sayfiye: Yazlık, yazlık ev.
- Saygın: Sayılan, sevilen
- Saygül: Sayılasın ve gül gibi güzel olasın
- Sayıl: Her zaman saygı gör
- Sayide: Ezilmiş, yıpranmış, eskimiş.
- Saynur: Saygınlığıyla ışık saçan.
- Sayra: Cennette akan suyun çıkardığı ses, cıvıldaşan, ötüşen
- Sayran: Öten, cıvıldayan, şakıyan.
- Seba: Yedi.
- Sebahat: Güzellik
- Sebahet: Suda yüzme.
- Sebiha: güzel, şirin, çekici
- Sebile: Allah yolunda olan kadın, hayırlı kadın, cömert, iyiliksever
- Sebir: Sabır, tahammüL.
- Sebla: Uzun kirpikli, kirpikli göz
- Seblâ: Uzun kirpikli göz.
- Sebnem (Şebnem): Havada buhar durumundayken gecenin serinliğiyle yerde ya da bitkilerin üzerinde toplanan su damlacıkları, çiğ
- Sebu: Testi. 2. Şarap kabı.
- Secem: Yağan ilk yağmur
- Seçgül: Seçkin, seçilmiş güzel.
- Seçik: Seçilmiş, seçkin.
- Seçil: Öne çık!, Üstün ol!, tercihleri kazan
- Seçilay: Seçil ve Ay gibi güzel ol
- Seçilcan: Üstün dost
- Seçilgül: Güzelliğiyle üstünlük sağlayan.
- Seçilnaz: Naz yapmasıyla kendine üstünlük sağlayan.
- Seçilnur: çevresindekileri ferahlatmakla beğeni kazanan.
- Seçilsay: Saygınlığıyla beğeni toplayan.
- Seçilsoy: Üstün nitelikli bir soydan gelen.
- Seçilsu: Temizliği ve saflığıyla herkesin beğenisini kazanan.
- Seçilşan: Üstünlüğüyle şan şöhret sahibi olan.
- Seçiltan: Tan vakti gibi güzelliğiyle beğeni kazanan.
- Seçilyar: Beğenilen, üstün tutulan sevgili
- Seçki: Beğenilmiş, seçilmiş. 2. Şairlerin, yazarların bestecilerin eserlerinden alınmış, seçme parçalardan oluşan eser, güldeste.
- Seçkin: Benzerler arasında nitelikleriyle göze çarpan, elit
- Seda: Ses yansıması, yankı
- Sedacan: Can dost.
- Sedacık: Sevimli sesler çıkartan.
- Sedagül: Kıpır kıpır güzel
- Sedanaz: Nazlı güzel.
- Sedanur: Sesiyle ışık saçan.
- Sedasu: Çağlayarak akan su
- Sedef: Bazı deniz kabuklularının iç yüzünü kaplayan parlak madde
- Seden: Uyanık, dikkatli, gözü açık
- Segah: Türk sanat müziğinde bir makam
- Sehavet: Cömertlik, el açıklığı.
- Seher: Şafak vakti
- Sehercan: Güzel dost.
- Sehergül: Tan vakti açan gül.
- Sehergün: Günün ilk ışıkları.
- Sehernaz: İlk göz ağrısı.
- Sehernur: Işık saçan.
- Sehersoy: Güzel bir soydan gelen.
- Sehertan: Tan ağartısı.
- Sehhar: Büyücü. 2. Büyüleyici, büyülü gibi.
- Sehhare: Çok güzel, büyüleyici kadın.
- Sehker: Duygu, his.
- Sehle: 1. Yumuşak. 2. Kolay. 3. Taze, körpe
- Sekine: Gönül rahatlığı, kafa dinçliği, inanç. 2. Rahatlık, dinlenme. 3. Ağırbaşlılık. 4. Güvenç, güvenme.
- Sel: Taşkın su
- Selamet: 1. Esenlik. 2.Her türlü korku, tasa ve tehlikeden uzak, güvenlik içinde
- Selay: Sellerin çok olduğu ay
- Selbi: Bir kilim motifi adı
- Selbin: Bir suyla yıkanmış temiz, berrak.
- Selcan: Coşkulu, hareketli, taşkın hareketli.
- Selda: Bir söğüt cinsi/ Sel, taşkın, su
- Seldacan: Yürekten dost.
- Seldagül: Gül kadar güzel.
- Seldağ: Dağlardan akan sel, dağ seli
- Selden: Selden gelen
- Selen: Müjde
- Selenay: Ayın müjde ile doğuşu
- Selenge / Selenga: Türklerin ana vatanında akan önemli iki nehirden biri. (Yenisey ve Selenga)
- Selgün: Selin oluştuğu gün, sel günü
- Selışıl: Sel gibi akan parıltı, selin ışılı
- Selışın: Sel gibi akan ışın
- Seliha: Bozulmuş, soyulmuş şey.
- Selika: Güzel konuşma ve yazma yeteneği.
- Selile: İlk doğan kız çocuğu
- Selime: Eksiği, kusuru olmayan doğru kişi
- Selin: Övünç / Coşkun akan su
- Selinay: Ay gibi parlak ve gür akan su
- Selinti: Ufak sel
- Selis: Bağlı, boyun eğmiş / Akıcı / kolay, yumuşak
- Selma: Barış içinde, huzur, erinç
- Selmin: Sermin / barış yanlısı
- Selnur: Yüreğindeki ışığı büyük bir coşkuyla saçan.
- Selva: 1. Bıldırcın eti. 2. Tih Çölünde bulundukları sürece İsrailoğullarına Allah tarafından kudret helvasıyla birlikte, karınlarını duyurmaları için gönderildiğine inanılan kuş.
- Selver: Önder
- Selvet: Gönül rahatlığı.
- Selvi: Yaz kış yeşil kalan ince uzun birağaç
- Selvican: Selvi + Can isimlerinin birleşiminden oluşur.
- Selvihan: Boylu poslu endamlı
- Selvinaz: Selvi gibi nazlı; nazlı salınan
- Sema: Gökyüzü
- Semacan: Gökyüzü gibi temiz ve sessiz dost.
- Semagül: Gökyüzü gibi yüksek. 2. Bir gül gibi güzelliğe sahip olan.
- Semahan: Sema yapan. 2. Gökyüzü hükümdarı.
- Semahat: Cömertlik, el açıklığı
- Semanur: Nurlu gökyüzü.
- Semen: Semizlik / yasemin çiçeği / sperma
- Semiha: Cömert gönüllü, eli bol
- Semin: Değerli, pahalı, semizlik
- Semina: Hz. Adem’in 2. kızının adı. Hurma ağacını ilk diken kız
- Semine: Değerli, pahalı. 2. Semizlik.
- Semira: Gökteki yıldızların parlaklığı
- Semiramis: 1. Mitolojide güvercinlerin hayatını kurtardığı kız çocuğunun adı. 2. Doğu mitolojisinde adı geçen, dünyanın yedi harikasından biri olan Babil’in Asma Bahçelerini kurduran Asur kraliçesi.
- Semire: Meyveli, meyve veren.
- Semiye: Adaş, adları aynı olan.
- Sempatik: Cana yakın sıcak kanlı, sevimli. 2. Çok hoş, hoşa giden.
- Semra: Esmer
- Sena: Övgü / şimşek pırıltısı
- Senahan: Öven, övücü
- Senal: Allı güzel.
- Senar: Seven, aşık, yar
- Senay: Ay gibisin sen anlamında
- Senbul: Sen ara ve bul
- Sene: Yıl
- Senem: Kars dolaylarında kadın ve erkeklerin karşılıklı olarak oynadıkları bir halk dansı, Arapça’da put
- Senem / Sanem: Put, anıt / Güzel kadın
- Sengül: Hep gül hep gülen ol, sen gülsün, gül gibi güzelsin
- Sengün: “Sen gündüz gibi aydınlık, güneş kadar parlaksın” anlamında kullan
- Seniha: Süs; inciler
- Seniye: Yüksek, yüce.
- Sennur: Güzel ve aydınlık
- Sera: Saray / toprak
- Seran: Işıklı, parlak
- Serap: Güzel kadın / çöldeki göz yanılması
- Seray: En güzel ay; baştacı edilen
- Serazat: Serbest, hür, başıboş. 2. Rahat, derdi olmayan, huzurlu.
- Serdil: Kalp, yürek.
- Sereda: Naz yapmakta önde giden.
- Serefraz: Başını yükselten, yükselen, benzerlerinden üstün durumda olan.
- Serela: Göz güzelliğinde üstüne olmayan.
- Seren: Gemi direği
- Serenay: Uzun boylu güzel manasındadır. Seren ve ay kelimelerinden birleşik isim. Seren, Yelkenli gemilerde direkler üzerinde yelken açmak ve işaret kaldırmak için kullanılan yatay olarak bağlanmış, uçları ince gönderdir. Ay, Dünya’nın tek doğal uydusu olan gök cismi Ay, yılın on iki bölümünden her biri Ay, Antik Mısır firavunu
- Serencan: İnce, zarif dost.
- Serendaz: Çekinmeyen, korkmayan, fedakar, özverili.
- Serengül: Uzun boylu güzel.
- Serfiraz: Başeğme, söz dinleme.
- Sergin: Serilmiş olan, yatan, raf, yorgun gibi manaları vardır.
- Sergül: Önde gelen gül.
- Sergün: Güzellerin önde geleni.
- Serhatı: Hatıra, anı.
- Serim: Hoş görülü, sabırlı.
- Serin: Ilıkla soğuk arası
- Seringül: Hoşgörülü, sabırlı güzel.
- Seriye: Hz. Peygamber’ in bulunmadığı küçük askeri birliklere verilen addır.
- Serma: Kış soğuğu
- Sermelek: Melek kadar güzel ve iyi olanların önde geleni.
- Sermin: Güzel / Kibar
- Sernaz: Nazlı.
- Sernerm: Uysal, yumuşak başlı
- Sernevaz: Baş okşayan, sevecen.
- Sernigün: Baş aşağı, tersine dönmüş.
- Sernur: Başı ışıklı, aydınlık kişi.
- Serpil: Geliş, güzelleş manasında bir emir kipi
- Serpin: Sert yelle savrulan yağmur, dolu
- Serpuş: Başlık, başa giyilen şey.
- Serra: Bolluk, bereket, genişlik, kolaylık
- Sertab / Sertap: Ser +Tab Pırıltılı baş, ışıltıların başı
- Sertap: İnatçı
- Sertap (Sertab): İnatçı
- Serva: Masal, söz
- Server: Egemenlik, üstünlük.
- Servi: Kış yaz yaprağını dökmeyen, ince uzun bir ağaç / Selbi, Selvi; uzun boylu ve güzel kadın
- Servican: Uzun boylu arkadaş.
- Servigül: Uzun boylu, zarif, gül güzelliğinde kız.
- Servigüzar: Becerikli, zarif kız.
- Servinaz: Uzun boylu, nazlı sevgili.
- Servinisa: Zarif kadınlar.
- Servinur: Işık saçan.
- Servisu: Zarif ve su kadar da temiz ve berrak.
- Servişan: Zarifliğiyle tanınan, zerafet sahibi.
- Servitan: Zarif, uzun boylu ve bir tan vakti kadar güzel.
- Serviyar: Uzun boylu, zarif sevgili.
- Serza: Doğurgan.
- Serzemin: Yeryüzü.
- Sesil: Sapsız, direkt gövdesinden bir yere bağlı olan
- Setenay: Çerkez dilinde bir anlamı ’’gözümün nuru’’ dur. Bir diğer anlamı da ’’yaban dağ gülü’’ dür
- Seval: Beğenilen, dayanılmaz
- Sevan: Sev ve unutma.
- Sevay: Ay gibi sevilen.
- Sevcan: Sevilen can, güzel can
- Sevda: Aşk, sevgi
- Sevdacan: Tutkulu dost.
- Sevdagül: Aşık olunacak kadar güzel ve zarif kişi.
- Sevdakar: Sevdalı.
- Sevdakâr: Sevdalı, âşık.
- Sevdanaz: Nazına aşık olunan.
- Sevdanur: Işık saçan.
- Sevde: Siyah, esmer, esmer güzeli
- Sevdeğer: Sev, o senin sevgine değer
- Sevdem: Sevginin son hali
- Sevdenur: Siyah, kara, büyüklük sahibi, ışık
- Sevdil: Dili güzel olan.
- Sevdiye: Sevesin diye
- Sevecan: Can, seni seven can
- Sevecen: Acıyarak ve koruyarak sevme, şefkatli, müşfik.
- Seven: Sevmiş olan, sevdaya tutulmuş, sevgi duyan
- Sevenay: Çok seven
- Sevencan: Sevdaya tutulmuş olan can
- Sevencik: Çok sevimli.
- Sevendil: Konuşma güzelliği.
- Sevengül: Sevdaya tutulmuş olan gül
- Sevengün: Sevdaya tutulmuş olan Güneş
- Sevengüz: Sonbahar güzelliği.
- Sevennaz: Nazlı güzel.
- Sevennur: Aydınlatıcı güzel.
- Seventan: Tanvakti güzelliği.
- Sever: Her şeyin olumlu yanını gören.
- Severcan: Yürekten seven kimse.
- Sevgel: Beğeniyle, sevgiyle gelen.
- Sevgen: Sevgi dolu, sevecen, sevmeye yatkın
- Sevgi: Aşk, sevme duygusu
- Sevgican: Candan dost.
- Sevgihan: Sevilen hükümdar.
- Sevgili: Sevgi ve bağlılık duyulan. 2. Sevilen, aşık olunan kimse, dost, yar.
- Sevgim: Benim olan sevgi, aşkım
- Sevgin: Seven, sevgiye düşkün
- Sevginaz: Nazlı sevgili.
- Sevginur: Işık saçan sevgili.
- Sevgisel: Coşkulu sevgi.
- Sevgisun: Sevgisini gizlemeyen.
- Sevgişan: Duyduğu sevgiyle ünlenmiş olan.
- Sevgitan: Duygusal, romantik
- Sevgiyar: Sevilen, sevgili.
- Sevgül: Sevginin gülüsün
- Sevgün: Sevilen günsün
- Sevi: Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu
- Sevican: İçten seven.
- Sevigül: Sevilen güzel.
- Sevil: Sevilen bir kişi ol
- Sevilay: Ay gibi her zaman sevil
- Sevilcan: Çok sevilen kişi.
- Sevilen: Gözde olan.
- Sevilnaz: Nazıyla kendini sevdiren.
- Sevilnur: İnsanları aydınlatmasıyla kendini sevdiren
- Sevilsen: “Sevil, beğenil” anlamında kullanılan bir ad.
- Sevilsu: Temizliği ve saflığıyla kendini sevdiren.
- Sevilsun: Gördüğü ilgiye, sevgiye aynı şekilde karşılık veren.
- Sevilşan: İçtenliği ve sevecenliğiyle tanınan, sevilen.
- Sevilşen: Şen şakrak olmasıyla kendini sevdiren.
- Seviltan: Tan vaktinin romantizmiyle kendini sevdiren.
- Sevilyar: Güzelliğiyle kendini sevdiren.
- Sevim: Sevimli, sempatik
- Sevimgül: Güzel sevgisi.
- Sevin: Sevinmekle ilgili.
- Sevinay: “Güzeli sevin” anlamında kullanılan bir ad.
- Sevinaz: Sevilen nazlı.
- Sevinç: İstenilen şeyin olmasıyla duyulan coşku
- Sevindal: Dal gibi olduğun için sevinesin
- Sevingül: Sevinmek ve gülmekten buyruk hem sevin hem gül
- Sevinur: Sevgi ışığı saçan.
- Seviye: Birlik, beraberlik. 2. Düzlük, doğruluk.
- Sevkal: Sev ve kal, sev ve sevdiğin yerde kal
- Sevnaz: Sev ve naz et.
- Sevnur: Hayranlık duyuran.
- Sevra: Güzel görünüşlü
- Sevsay: Sev ve say
- Sevsen: Keşke sevmiş olsan
- Sevsevil: Sev ve sevil, hem sev hem de sevil
- Sevşan: Şöhretiyle sevilen.
- Sevtan: Güzelliğiyle sevilen
- Sevtap: Aşırı, tapacak kadar sevgi duyan
- Seyfiye: 1. Kılıçla ilgili, askerliğe ait. 2. Kılıç biçiminde. 3. Asker züm
- Seyhan: Irmaklar
- Seylak: Kum gibi çok
- Seylan: Sel, akma, akış
- Seylap: Sel, su baskını, sel suyu.
- Seylâp: Sel, sel suyu, taşkın.
- Seyna: Ağaç adı
- Seyra: Güzel tesadüf, karşılaşma
- Seyran: Gezinme. 2. Bakıp seyretme.
- Seyyal: Akışkan, sıvı, yerinde duramayan
- Seyyale: Akan şey, sıvı. 2. Akıntı.
- Seyyare: Gezegen.
- Seyyibe: Dul kadın
- Seyyide: Saygıdeğer kadın.
- Seza: Uygun, yaraşır, değer.
- Sezan: Sezgili / Sez ve An kelimelerinin birleşimi ile oluşur
- Sezay: Sez ve Ay / Güzeli sez tanı manasında
- Sezek: Sezebilen, sezen, duyumsayan
- Sezel: Sezgili kimse. – bk. Sezal
- Sezen: Hisseden, sezgili
- Sezer: Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş ya da olacak bir şeyi duyumsar
- Sezgen: Sezen, sezgisi olan, sezme yeteneği olan
- Sezgi: Aklın yardımı olmadan, gerçeğin doğrudan doğruya
- Sezginay: Sezme yeteneği olan Ay
- Sezil: Sezilen, hissedilen kişi
- Sezin: Sezinleme işi, sezme
- Seziş: Sezme yolu, sezme biçimi, sezme
- Sezmen: Sezen kimse
- Sıcak: Sıcakkanlı, cana yakın
- Sıddıka: 1. Çok doğru, yalan söylemeyen. 2. Hz. Ayşe’nin lakabı. 3. Hz. Merye
- Sıdıka: Çok içten ve doğru kimse
- Sıdkıye: İçi, yüreği temiz, doğru kimse.
- Sıla: 1. Kavuşma hasreti, bir süre ayrı kaldığı bir yere veya yakınlarına kavuşma. 2. Gurbetteki bir kimse için doğup büyüdüğü ve özlediği yer
- Sılay: Ay özlemi
- Sımah: Kulak. 2. Kulak deliği.
- Sırga: Küpe.
- Sırma: Altın yaldızlı, ya da yaldızsızince gümüş tel
- Sırmahan: Sarı ve güzel saçlı güzel.
- Sırriye: Sır saklamasını bilen kimse.
- Sıtkıye: Sıdkıye
- Sıylıkız: Sevimli, hoş kız.
- Sibe: Yarın.
- Sibel: Bulutla yer arasında yere düşmeyen yağmur damlası / Buğday başağı / Eski Türklerde bir tanrıça ismi
- Sidal: Ağaç dalının gölgesi.
- Sidelya: Cennet bahçesindeki bir çiçek ismi.
- Sidre: 1. Cennetteki son ağaç. 2. İnsanoğlunun bilim ve sanatta ulaşabileceği son nokta. 3. Arabistan kirazı 4. Ağaca teşbih edilen, yedinci kat gökte bir makam ismi.
- Sili: 1. Temiz, pak.2. İffetli, erdemli.
- Sim: Parlak ve beyaz
- Sima: Yüz, çehre, beniz / Kişi, kimse, insan
- Simay: Gümüş ay / Yüzü güneş gibi aydınlık, parlak
- Simayişems: Yüzü güneş gibi aydınlık olan.
- Simber: Göğsü gümüş gibi olan.
- Simce: Gümüş gibi parlak beyaz.
- Simden: Gümüş gibi parınldayan.
- Simge: Alamet, sembol, birşeyi anlatan im, imge
- Simhan: Gümüş gibi parlak olan.
- Simin: Gümüş gibi parlayan ışıltı
- Simirna: İzmir’in eski adı, Amazon savaşçılarının kraliçesinin adı
- Simla: Gökteki parlak yıldız / Karlarla kaplı / Hindistan’ ın kuzeyindeki bir şehir ismi
- Simre: Yıldız yansıması
- Simten: Teni gümüş gibi parlak, güzel.
- Simüzer: Altın ve gümüş gibi parlak ve değerli olan.
- Sincan: Kırmızı renkte çiçekleri olan, çok yıllık ıtırlı bir bitki.
- Sine: Yürek, kalp, gönül
- Sinem: Benim tenim, benim vücudum, göğsüm
- Sinemis: Gözümde anlamına gelir
- Sirap: Taze, körpe, genç.
- Siren: Üst tarafı kız, alt tarafı balık olduğuna inanılan deniz kızı.
- Sitare: Yıldız
- Sitem: İnsanın gücüne gidecek söz, davranış. 2. Haksızlık, eziyet 3. Bir kimseye üzüldüğünü, kırıldığını öfkelenmeden
- Sitti: Hanım, kadın.
- Siva: Başka, ayrı, özge…
- Sofiyane: Kendini Tanrı’ya adamış olan.
- Solin: Çiçekli çayır.
- Solmaz: Güzelliğini, tazeliğini uzun süre koruyan
- Somnur: Aydınlık, nurlu.
- Sonat: Bir veya iki çalgı için yazılmış 3-4 bölümlü müzik eseri
- Sonay: Yılın son ayı
- Sonbahar: Güz. 2. Sonbahar mevsimi.
- Soncan: Son çocuk olması temenni edilen. 2. En iyi arkadaş.
- Soneda: Nazlı olmaması temenni edilen
- Sonel: Son doğan çocuk.
- Songül: Son açan gül
- Songün: Günlerin sonuncusu
- Songüz: Kasım ayının halk arasındaki adı
- Sonnur: Son ışık
- Sonol: Sonuncu çocuk olması temenni edilen.
- Sonsen: Artık çocuk istenilmediği durumlarda konulan bir ad.
- Sontaç: Artık çocuk istenilmediği durumlarda konulan bir ad.
- Sonten: Artık çocuk istenilmediği durumlarda konulan bir ad.
- Sonver: Sonuncu çocuk olması temenni edilen.
- Sonyar: En son gözde.
- Sonyaz: Sonbahar
- Soring: KızıL.
- Sosın: Mavi ya da sarı rengi olan çiçek.
- Sönmezay: Sürekli olarak ışık saçan Ay
- Sözem: Huzur veren kelimeler
- Sözen: Güzel ve etkileyici konuşma yeteneğine sahip olan
- Su: Canlıların yaşaması için en gerekli olan kokusu, rengi olmayan sıvı
- Suadiye: Yararlı, faydalı.
- Suat: Mutlu, mutlulukla ilgili
- Suay: Su gibi berrak, ay gibi parlak.
- Subhiye: Sabah vaktiyle, şafak ile ilgili. – bk. Suphiye
- Sudan: Berrak, tertemiz
- Sude: Sürmüş, sürülmüş, ezilmiş
- Sude Naz: Sürmeli, nazlı olan
- Sudem: Sude isminin aitlik eki almış halidir.
- Suden: Başıboş, sorumsuz anlamındadır. Peygamber efendimizin Cennetteki en çok sevdiği ağaç olarak bilinmektedir. Fakat Suden kesinlikle Hz. Peygamberimiz’in Cennetteki en sevdiği ağaç değil! Kuran’da her geçen kelimenin isim olarak konulmaması gerektiğinin en iyi örneklerden biri Suden kelimesidir. Evet, Suden Kuran’da geçiyor, ama ‘başıboş, sorumsuz’ gibi kötü bir anlam taşıyor. Bu yüzden Suden önerilmeyen bir isimdir.
- Sudenaz: Nazlı ve sürmeli.
- Sudenur: Sürmüş sürülmüş nurlu
- Sudiye: Yararlı, faydalı, kazançlı.
- Sueda: Temiz olan, Allah’ ın rızasına eren mutlu, kutlu insanlardır.
- Suğra: Daha, pek, en küçük.
- Suhan: “Sühan” isminin bir başka söyleniş biçimi.
- Suheyla: Süheyla yıldızı.
- Suizan: Kötüye yorma.
- Sukeyna: Sessiz, sakin ve ağır başlı onurlu kadın manasındadır. Hz. Hüseyin’in kızının ismidir.
- Sukeyne: Sessiz, sakin, ağırbaşlı Hz.Hüseyin in Kızı.
- Sulbiye: Birinin soyundan gelme, onun çocuğu olma
- Sulhiye: Barışa özgü, barışla ilgili, barış.
- Sultan: Hükümdar eşi, güç
- Sumeyye: İslam’ın ilk şehidi. Ammar b. Yasir’in annesi ve ilk müslüman olan hanım sahabelerdendir.
- Sumru: Yüksek yer, tepe, üst
- Sun: Bir şeyi vermek, yollamak, göndermek, takdim etmek.
- Suna: Boylu poslu endamlı / Erkek ördek
- Sunam: Benim sülünüm, benim yaban ördeğim, benim sunam
- Sunar: Takdim eden, saygılı.
- Sunay: Ay’ı sun getir anlamındadır. Ay ışığı sun
- Sungu: Bir büyüğe sunulan armağan. 2. Bir tanrıya veya tapınağa yapılan bağış.
- Sunu: Armağan, birine sunulan şey, geline verilen armağan
- Suphiye: Sabah vakti, şafak ile ilgili.
- Sura: İsrafil adlı meleğin kıyamette ve yeniden dirilmede üfleyeceği borunun ismidir. / Bir tür ipekli kumaş / Bahadırlık, kahramanlık
- Surperi: Peri güzeli
- Surya: İlahı ışık / Sansikritçe Surya güneş demektir.
- Suzan: Yakan, yakıcı, coşkulu, ateşli
- Suzen: İğne. 2. İğne gözü deliği.
- Suzende: Yakıcı.
- Suzidil: Doğu müziği makamlarından.
- Suzidilara: Türk klasik müziğinin III. Selim tarafından düzenlenmiş bir makamı.
- Suzinak: Yakan, yakıcı. 2. Dokunaklı. 3. Doğu müziğinde basit bir makam.
- Suziş: Yanma, yakma. 2. Etki yapma, dokunma. 3. Yürek yanması, derin ve büyük acı.
- Süeda: Edalı, kutlu, uğurlu
- Sühandan: Güzel konuşan
- Sühendan: Güzel söz söyleyen
- Süheyla: Güney yönünde görülen parlak yıldızlar / Yumuşak iyi huylu kadın
- Sükun: Durgunluk, dinginlik, hareketsizlik. 2. Huzur, rahat. 3. Dinme, yarışma.
- Sükut: Susma, konuşmama, söz söylememe, sessizlik,
- Sülün: Uzun kuyruklu, güzel bi kuş türü
- Sülünay: Uzun boylu, endamlı güzel.
- Sülünbike: Uzun boylu, endamlı kadın.
- Sümbül: Zambakgillerden süs bitkisi
- Sümbülveş: Sümbüle benzeyen, sümbül gibi güzel.
- Sümeray: Sümerlerin ayı
- Sümeyra: Çağla meyvesi / Kıvrılmış yaprak
- Sümeyra/Sümeyre: Meyve çağlası, kıvrılmış yaprak
- Sümeyre: Meyve çağlası. 2. Yaprak kıvrımı.
- Sümeyye: İlk Müslüman olan sahabelerden bir kadınının ismidir. İslam’ın ilk şehididir.
- Sümre: Esmerlik, kara yağızlık
- Sünbüle: Başak
- Sündüs: Ham ipek, ipekli
- Sündüz: Altın veya gümüş tellerle işlenmiş parıltılı nakışlı bir tür ipek kumaş adıdır.
- Sürmeli: Gözleri doğuştan sürmeli kız.
- Süsbil: Başak.
- Süsen: Çiçekleri iri, güzel görünüşlü ve kokulu süs bitkisi
- Süslü: Süsü olan, süslenmiş, bezenmiş.
- Süveyda: Kalbin ortasında var kabul edilen siyah nokta. Aşkın doğduğu yerdir.
- Süveyde: Kalbin ortasında var olduğuna inanılan siyah benek. Süveyda
- Süzül: Bakıl, sevil, beğenilen.2. Süzgün bakışlı.
- Süzülay: “Nazlan, süzül, nazlı nazlı salın” anlamında kullanılan bir ad.
- Şadan: Neşeli, sevinçli
- Şadiye: Sevinç, neşe, mutluluk
- Şaduman: Sevinçli, neşeli, memnun
- Şaeste: Onurlu.
- Şafak: Tan vakti
- Şafaknur: Şafak aydınlığı
- Şafir: Kır, bozkır.
- Şafiye: Şefaat eden, birinin bağışlanması için aracılık eden.
- Şah’Name: Şahların yaşam öyküsünü anlatan manzum eser.
- Şahande: Dindar, mutlu, temiz kalpli
- Şahane: Hükümdarlara yakışacak kadar güzel, eksiksiz olan.
- Şahbanu: Hükümdar eşi, şah hanımı
- Şahdane: Büyük inci, kenevir tohumu
- Şaheser: Üstün ve kalıcı nitelikte olan
- Şahide: Mezarın baş ve ayak ucuna dikilen, üzeri yazılı ve çiçekli mermer taşı
- Şahika: Yüksek, yüce, dağın zirvesi
- Şahizar: Zar etmekten gelir. Ağlayan, dert çeken, içli anlamındadır.
- Şahmeran: Mitolojide başı insan, gövdesi yılan biçiminde efsanevi canavar
- Şahmerdan: Çok ağır bir tür tokmak ya da çekiç. 2. Vurucu ağırlığı mekanik olarak yükselten ve düşüren makina.
- Şahname: Şahların yaşam öyküsünü anlatan manzum eser
- Şahnaz: Nazlı, çok naz yapan
- Şahnigar: Resmedilen.
- Şahnisa: Sözü geçen, otoriter ve saygın kadın.
- Şahnur: Aydınlık kimse
- Şahrah: Büyük yol, ana yol, ana artel.
- Şahsar: Dallı budaklı ağaçlar. 2. Ağaçlık yer, koruluk.
- Şahsen: Kendisi. 2. Yüzünde görülen. 3. Cisim, şekil, görünüş bakımından.
- Şahsene: Kızların en güzeli
- Şahsenem: Güzel kadınların en güzeli, şaheser
- Şahser: Gücünü gösteren.
- Şahseren: Gücünü gözler önüne seren, güçlü.
- Şahver: Büyük inci
- Şaibe: Leke, kusur. 2. Kötü eser ve iz.
- Şaika: İstekli, hevesli, arzulu
- Şaikane: İsteklice, şevkli olarak.
- Şairan: Şairler, ozanlar.
- Şaire: Şiir yazan kadın.
- Şaiyan: Değer, kıymet.
- Şakayık: Düğün çiçeğigillerden, çiçekleri türlü renkte, çok yıllık güzel bir süs bitkisi.
- Şakire: Şükreden, durumundan memnun olan kimse
- Şakrak: Güzel ötüşlü bir tür kuş.
- Şamiha: Yüksek. 2. Afili, kibirli.
- Şamile: Kaplayan, içine alan, çevreleyen. 2. Genel olan, herkese ait olan. (Ar.)
- Şan: Ün, nam, şöhret
- Şanal: Adın duyulsun, şöhretli ol
- Şara: İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, aralık, boşluk
- Şarika: Doğan parlayan.
- Şarkan: Doğu yönünden.
- Şathiye: Genellikle şeriata aykırı düşen, öteki dünya ile ilgili şeyleri alaylı bir dille işleyen manzumeler.
- Şayan: Yakışır, yaraşır
- Şayeste: Değerli, layık.
- Şayia: Yayılmış haber. 2. Yaygın söylenti.
- Şayian: Yayılmış olarak, herkesçe duyularak.
- Şaylan: Nazlı, neşeli.
- Şaziment: Benzeri olmayan, farklı.
- Şaziye: bk. Şadiye: Mutlulukla ilgili olan
- Şebnem: Çiğ, gece nemi, jale
- Şebnur: Gecenin ışığı, Ay ışığı
- Şefaat: Birinin bağışlanması için aracı olma, bağışlanmasını dileme. 2. Arka çıkma.
- Şefika: Şefkatli, acıması, esirgemesi bol olan
- Şefkat: Acıyarak ve koruyarak sevme sevecenlik, sevgi duygusu.
- Şehamet: Zeki ile aldı birleştiren.
- Şehbal: Kuşkanadının en uzun tüyü
- Şeher: “Seher” isminin bir söyleniş biçimi.
- Şehime: Akıllı, kurnaz
- Şehla: Tatlı şaşı, yarım şaşı
- Şehnaz: Doğu müziğinde bir makam / Çoknazlı
- Şehper: Kuş kanadının en uzun tüyü.
- Şehrazat: 1001 gece masallarında bir masal kahramanı kadındır. Kendi kendine yaşayan özgür manasındadır.
- Şehri: Terbiyeli, şehirli, nazik anlamlarındadır. Bir başka anlamı ise aya ait, aylıktır.
- Şehriban: Kentin en büyüğü, vali.
- Şehrinaz: Kentin nazlısı
- Şehriye: Çorba yapmakta kullanılan, türlü biçimlerde kesilerek kurutulmuş buğday unu hamuru.
- Şeker: Sevimli, cana yakın
- Şekerpare: Çok tatlı bir kayısı çeşidi. 2. Bir çeşit hamur tatlısı. 3. Çok sevimli, cana yakın kız.
- Şekibe: Sabır, dayanma, tahammül.
- Şekliye: Şekilcilik. biçimsellik.
- Şeküre: Şükreden.
- Şelale: Büyük çağlayan, çavlan, akarsuyun yüksekten yere düştüğü bölümü
- Şemime: Güzel kokulu şey, güzel kokan.
- Şemin: Ahududu.
- Şeminur: Mum ışığı, mum aydınlığı.
- Şemsinisa: Kadınların aydınlığı
- Şemspare: Güneş parçası, çok parlak
- Şenahi: Zenginlik, refah.
- Şenay: Mutlu geçen ay
- Şenbahar: Bahar kadar güzel ve onun neşesini taşıyan.
- Şenbul: Neşeli mutlu ol.
- Şengil: Şen kimse, neşeli kimse, içtenlikli
- Şengül: Neşeli ve gül gibi kimse
- Şengün: Neşeli gün ve güneş gibi kimse
- Şeniz: Sevinçli, mutlu iz
- Şennaz: Hem nazlı hem de neşeli.
- Şennur: Işık saçan, neşe saçan
- Şensu: Mutlu ve su gibi berrak
- Şenyurt: Neşeli, mutlu yurt
- Şerare: Kıvılcım, ateş parçası.
- Şerbet: Tatlı ve şirin, meyve suyu ile şekerli su karıştırılarak yapılan içecek
- Şerefnaz: Büyük, ulu ve nazlı, edalı.
- Şerefnur: Saygıdeğer ve nurlu insan.
- Şeren: Güzel sözler sarf eden
- Şerife: Şerefli, kutsal, temiz kişi
- Şerin: Şirin, sempatik.
- Şermegin: Utangaç, utanan, mahcup.
- Şermin: Utangaç, mahcup
- Şervin: Hayrı seven
- Şetaret: Sevinç, neşe.
- Şevkiye: Şevk ile ilgili. 2. Neşeye, sevince dair.
- Şevval: Hicri takvime göre Ramazan ayından sonra gelen aya verilen addır. Şevval ayının ilk üç günü Ramazan Bayramıdır.
- Şewane: Mısra, şiir, nazım.
- Şeyda: Sevda nedeni ile aklını yitirmiş; çılgın, deli divane
- Şeydacan: Arkadaş canlısı, dostlarına düşkün olan.
- Şeydagül: Gül delisi, gül hayranı.
- Şeydanaz: Naz yapmaya meraklı, çok nazlı.
- Şeydanur: Herkesin derdine derman bulmaya çabalayan, yardımsever.
- Şeyma: 1. Çok kıymetli, değerli 2. Vücudunda ben olan
- Şeyma Nur: Şeyma ve Nur kelimelerinin birleşiminden oluşmuş bir isimdir
- Şeza: Koku, aroma
- Şezre: Süs için takılan veya asılan inci ve altın.
- Şık: Güzel, zarif, modaya uygun. 2. Modaya uygun giyinmiş olan. 3. Bir konuda seçilebilecek yolların alınabilecek kararların her biri, seçenek.
- Şıra: Üzümden yapılan mayhoş bir içecek, sarımsı renkte.
- Şıray: Çok aydınlık, çok ışıklı
- Şıvan: Çoban, sığırtmaç.
- Şifa: İyileşme, kurtulma
- Şiir: Bir yazın türü
- Şila: Doğuda böğürtlene verilen isim olarak geçen bir sözcüktür. Anlamı tam olarak bilinmiyor. Çizgi film kahramanlarının ismi olarak sık sık karşımıza çıkıyor.
- Şilan: Kuşburnu, yaban gülü, dağ gülü
- Şimal: Kuzey yönü
- Şira: Sirius yıldızının Kuran-ı Kerim’ de geçen adıdır. Şi’ra-yı Yemen de denir o yıldıza.
- Şirame: Buğdaygillerden bir bitki.
- Şiraze: Düzen, nizam
- Şirem: tatlım, bena ait şire
- Şiren: Mitolojide, belden aşağısı kuş ya da balık, belden yukarısı kadın biçiminde tasvir edilen, deniz cini. 2. Tiz ve yüksek bir ses çıkaran uyan düdüğü; alarm, canavar düdüğü.
- Şiret: Öğüt, nasihat.
- Şirin: Cana yakın, sevimli
- Şirine: Tatlılık.
- Şişan: Güzel kokulu çiçek.
- Şive: Naz, eda
- Şivecan: Nazlı arkadaş, dost.
- Şivekar: Edalı, işveli, nazlı.
- Şivenaz: Çok nazlı
- Şivenüma: Nazlanan, naz gösteren. 2. Türk müziğinin makamlarından biri.
- Şiveyar: Nazlı sevgili.
- Şivin: Eser, yapıt.
- Şiyar: Farkında olan, uyanık.
- Şoreş: Devrim, ihtilal.
- Şöhret: Herkesçe tanınma durumu
- Şölen: Bir olayı kutlamak amacıyla bir araya gelinerek yenilen yemek, ziyafet
- Şuara: Kuran-ı Kerim’ de bir sure ismi; “şairler” manasında
- Şule: Alev, ateş alevi
- Şura: Konsey, danışma meclisi, kurul
- Şuride: Karışık. 2. Tutkun, aşık, sevdalı.
- Şüheda: Şehitler
- Şükran: İyilik bilme, minnettarlık
- Şükrane: İyilik bilmenin belirtisi.
- Şükriye: Görülen iyiliğe karşı şükretmek, hoşnut olmak
- Şükriye/Şükrüye: İyilik bilme, minnettarlıkla ilgili.
- Şükrüye: Minnettarlık
- Şükufe: Açmamış çiçek, tomurcuk.
- Şüküfe: Filiz, çiçek
T harfi ile sevilen kız bebek isimleri
- Tabende: Parlayan, ışık veren.
- Tacızer: Altın taç.
- Taciser: Baştacı, en çok sevilen.
- Tacizer: Altın taç.
- Taç: Soyluluk, iktidar, güç veya hükümdarlık sembolü olarak başa giyilen, değerli taşlarla süslü başlık.
- Taçeser: Değerli, nitelikli yapıt.
- Taçlan: Taç takılması, baş tacı edilmesi manasındadır.
- Taçlı: Tacı olan.
- Taçlıyıldız: Taç takınmış olan, saygı duyulan ünlü, tanınmış kimse.
- Taçmin: Kraliçe
- Taçnur: Mutluluk
- Tadım: Tat aldığım, güzelim .
- Taflan: Yabanmersini, kışın yapraklarını dökmeyen meyveli ağaç.
- Tagan: Güvercin.
- Tagangül: Güvercin gibi uçarcasına hareketli olan güzel.
- Tahire: Gündoğusundan esen rüzgar
- Tahsine: Beğenip alkışlama. 2. Güzelleştirme, süsleme, bezeme
- Tahsire: Hasret bırakılma, özletme.
- Taibe: Tövbe eden, pişmanlık duyan
- Takiye: Günahtan, haramdan kaçınan, dinine bağlı kimse.
- Talay: 1. Dal gibi ince ve ay kadar güzel. 2. Büyük göl, deniz.
- Talha: Güzellik
- Talia: Güzel, şirin
- Talibe: isteyen, istekli, talepte bulunan.
- Taliha: Rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi veya kötü durumlar hazırladığına inanılan doğa üstü güç, şans, felek
- Taliye: 1. Sonradan gelen, bir şeyin arkası sıra giden. 2. Kur’an okuyan.
- Talu: Seçkin, üstün.
- Talya: 1. Doğanın uyanışı, baharın müjdesi 2. Mitolojide doğanın ve hayvanların koruyucusu olan tanrıça
- Tamam: Arka arkaya doğan kız çocuğundan sonra erkek çocuk olması dileğiyle
- Tamara: Van gölü efsanesinde adı geçen kız.
- Tamay: Dolunay, en parlak ay, çok güzel
- Tamgül: Gül gibi güzel olan.
- Tan: Şafak vakti
- Tanay: Secde eden
- Tandan: Şafakta doğan
- Tanegül: Gül tanesi
- Tanelgin: Tan vakti yurdundan uzak düşmüş kimse
- Tanem: Tek olan, Benim Tanem, birtanem
- Tangöze: Sabah aydınlığı ve kaynak
- Tangül: Şafakta açan gül
- Tangülü: Tangül
- Tangüner: Sabah aydınlığı alacakaranlık
- Tangüz: Güz mevsiminde tan vakti.
- Tanhatun: Şafak vakti gibi parlak, güçlü kadın.
- Tannur: Tan vakti ışığı.
- Tansel: Aydınlığa ait, sabahla ilgili
- Tanseli: Şafak vakti gelen sel
- Tanses: Sesi güzel olan kimse.
- Tansu: Şafakta parlayan su
- Tansuğ/Tansu: Şafağın aydınlattığı su gibi parlak ve temiz olan.
- Tanyel: Şafak rüzgârı
- Tanyeli: Şafak vakti esen rüzgâr
- Tanyeri: Şafağın başladığı yer
- Tanyıldız: Güneş doğmadan önceki alaca karanlıkta ışıyan yıldız, sabah yıldızı
- Tanzer: Sarı altın rengindeki tan.
- Tara: Sahur zamanı doğan kız çocuğuna verilen ad
- Tarçın: Kabuğu bahar olarak kullanılan bir bitki.
- Tarımbike: Tarımla uğraşan kadın.
- Tasvir: Tasarlama, bir şeyi sözle veya yazıyla anlatma, göz önünde canlandırma.
- Tatlı: Şeker tadında olan. 2. İnsanı çeken, göze kulağa hoş gelen.
- Tavge: Şelale, çağlayan.
- Tavık: Güneşli havada yağan yağmur.
- Tavus: Sülüngillerden, erkeğinin tüyleri uzun, kuyruğu parlak, güzel renkli,
- Taya: Dadı.
- Tayfur: Küçük bir kuş türü.
- Tayyibe: İyi davranış, hoşa giden söz
- Taze: Dinç, yıpranmamış, yorulmamış. 2. Yeni, son, zamanı geçmemiş. 3. Genç kadın.
- Tazegül: Yeni kopartılmış gül.
- Teberrük: Kutsal ve uğurlu sayma.
- Tebessüm: Gülümseme.
- Tekane: Biricik, tek.
- Tekgül: Eşsiz güzellikte olan.
- Tekmile: Ek, eklenmiş.
- Teknur: Eşsiz bir ışık saçan.
- Teksin: Bir tanesin, eşin benzerin yok
- Telmize: Öğrenci, talebe.
- Telvin: Renk verme, renklendirme, boyama.
- Temayül: Bir yanı tutma, o tarafa eğilim gösterme.
- Temen: Değer, kıymet. 2. Kıymet bilme.
- Temenni: Dileme, dilek.
- Temime: Nazarlık, nazar boncuğu.
- Temre: Bir tek hurma.
- Temsil: Benzetme. 2. Bir şeyin tıpkısını yapma. 3. örnek söz. 4. Tiyatro oyunu. 5. Biri yada bir topluluk adına davranış,
- Tenay: Uygun, yakışan, dine uygun hareket eden
- Tendü: Öz, asıl
- Tenigül: Güzel tenli olan.
- Tennaz: Nazlı, teni güzel olan.
- Tennur: Güzel tenli, parlak tenli; güzel
- Tennure: Mevlevi dervişlerinin sema ayını sırasında giydikleri kendine özgü geniş etekleri olan giysi.
- Tenperver: Yeyip içmeyi, keyfini rahatını düşünen.
- Tenzile: İndirilen, azar azar indirme (Kur’an’ın)
- Terbiye: Eğitim, Görgü
- Teren: Nesteren gülü.
- Terken: 1. Kraliçe. 2. Güzel kız. 3. Bir tür ok.
- Terlan: Dişi şahin.
- Teslime: Allaha teslim olan.
- Tesnim: Cennet Suyu, Cennet Irmaklarından Biri, Hoş İçimli Su
- Teşekkür: Yapılan bir iyiliğe karşı duyulan kıvanç ve gönül borcunu anlatma.
- Teşrife: Onurlandırma, şereflendirme. 2. Gelmesiyle bir yeri onurlandırma.
- Teşrinisani: Kasım ayı, yılın 11. ayı.
- Tevfika: Uydurma, uygun duruma getirme. 2. Uzlaştırma, barıştırma. 3. Tanrı’nın yardımına kavuşma.
- Tevger: Töre, adet, gelenek.
- Tevhide: Bir araya getirmek
- Tevrat: Hz. Musa’ya bildirilen Tanrı buyruklarını kapsayan, İbranilerin din kitabı.
- Tezay: Çabuk giden ay
- Tezer: Çabuk ve erken.
- Tezgül: Güzelliğiyle çabuk serpilen.
- Tezkan: Sıcakkanlı, hemen davranan
- Teznur: İçi içine sığmayan.
- Tezsal: Aceleciliğiyle tanınan.
- Tıflıgül: Gül tomurcuğu.
- Tılsım: Doğaüstü güç
- Ticen: Taçlar
- Tijen: Taç, taçlar
- Tilbe: Derviş; gezgin ozan
- Tiraje: Gök kuşağı. 2. Koni biçiminde tepe.
- Togay: Dere kıyılarındaki sık çalılık, tokay, dolunay
- Toköz: Gözü gönlü tok
- Tolunbike: Ayın on dördü gibi parlak ve güzel olan kadın.
- Tomris: İskit kraliçesi, kahraman kadın
- Tomur: Bitkinin çiçek ya da yaprak verecek duruma gelmiş filizi, tomurcuk
- Tomurcuk: Çiçek verecek olan gonca
- Topay: Dolunay, ayın ondördü.
- Topaz: Kahverengi, veya soluk sarı renkte değerli süs taşı
- Toprak: 1. Yer kabuğunun canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümü. 2. Ülke, memleket. 3. İşlenmiş arazi.
- Tuana: Cennet bahçesine düşen yağmur damlası
- Tuba: Cennette olduğu söylenen ağaç
- Tuba / Tuğba: Cennette var olduğuna inanılan ağaç
- Tuğba: Cennette var olduğuna inanılan ağaç
- Tuğçe: Küçük tuğ; cennetteki Tuğba ağacının dallarına verilen ad
- Tuğsem: Baş tacı
- Tuhfe: Armağan, hediye. 2.Yeni çıkma, hoşa giden güzel şey.
- Tula: Çok uzun, uzun boylu.
- Tulca: 1. Tül kadar ince. 2. Hayalden de güzel.
- Tulen: Boyca, boyunca uzun.
- Tulu: Doğuş, doğma (Güneş için) anlamında.
- Tuluğ: Doğma, doğuş ile ilgili.
- Tulü: Doğuş, dogma
- Tunay: Ay ışığı, mehtap, aydınlık
- Turçin: Sevinç kaynağı olan kız.
- Turfa: Az bulunur, nadir, değerli.
- Turhatun: Kız çocuk doğumuna son vermek için konulan bir ad.
- Turna: Turnagillerden, Avrupa ve Kuzey Afrika’da toplu olarak yaşayan, göçebe, iri bir kuş
- Tusem: Cennette esen ılık rüzgâr
- Tutam: Bir desteden daha / parmak uçlarıyla alınabilen / Tutmaktan tutam
- Tuti: 1. Papağan. 2. Konuşmayı seven, konuşkan.
- Tutku: Bir şeye karşı duyulan aşırı istek eğilim
- Tutkun: Gönül vermiş, bağlanmış, çok sevmiş, tutulmuş
- Tutkunay: Çok seven ve Ay gibi güzel olan
- Tutya: Sürme
- Tülay: Şeffaf ve parlayan, güzel
- Tülcan: İnce yürekli, nazenin.
- Tülen: İlk defa çocuk sahibi olan kadın.
- Tülin: Ayna; ayın çevresindeki ışık
- Tülinay: Ayın “Tülin” hali.
- Tülün: 1. Kimi kez ayın çevresinde oluşan dairesel hale. 2. Ayna.
- Tümay: Dolunay
- Tün: Gece.
- Tünay: Gece ve ay
- Tünaydın: Akşam üzerleri söylenen bir selamla sözü.
- Türkan: Kraliçe; güzel kız
- Türkine: Türk gibi güzel.
- Türkiye: Türkiye Cumhuriyeti’nin yer aldığı ülke.
- Türknur: Aydın olan Türk.
- Türkü: Bir halk müziği türü
- Tütün: İçinde nikotin olan, sigara yapılan bir bitki.
- Tüzel: Tüzeye uygun, tüze ile ilgili
- Tüzenur: Adaletiyle ışık saçan
- Tüzün: Soylu, asil olan, yumuşak basil
U ve Ü harfi ile başlayan sevilen kız isimleri
- Ubeyde: Köle, kul
- Ufuk: 1. Düz arazide ya da açık denizde gökle yerin birleşir gibi göründüğü yer. 2. Anlayış, kavrayış, görüş, düşünce gücü. 3. Çevre, dolay Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
- Uğanbike: Güçlü, kuvvetli kadın.
- Uğraş: Kötülük ve güçlükle mücadele.
- Uğur: Şans, talih, baht, insana iyilik getirdiğine inanılan iyilik kaynağı
- Uğurgül: Uğurlu gül
- Uğurgün: Uğurlu olduğuna inanılan gün, 2. Uğurlu bir günde doğmuş olan.
- Uğurgüz: Sonbaharın uğur getirmesi
- Uğurnaz: Nazlı, şanslı.
- Uğurnur: Işığıyla şans veren.
- Uğurser: “Uğur dağıt” anlamında kullanılan bir ad.
- Uğurşah: Uğurlu, güçlü.
- Uğurşan: Uğurlu, şanlı, şöhretli,
- Uğurten: Teninin güzelliğiyle uğur saçan. 2. Şanslı güzel.
- Uhde: Birinin yapmakla yükümlü olduğu iş, görev
- Ukde: 1. Zor ve karışık durum. 2. Bir gezegen yörüngesinin her iki ucu.
- Ula: Birinci, şan şeref sahibi kimse
- Ular: Erkek keklik.
- Ulca: Savaşta ele geçirilen mal, olca
- Ulcay: Rastlantılarla insanlara iyi ve kötü şeyler hazırladığına inanılan şey
- Ulufer: Yüce, aydınlık, ulu ışık.
- Ulum: Ulu, yüce olanım
- Ulun: 1. Büyük, ulu. 2. Temrensiz ok. 3. Buğday, arpa kökü Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
- Ulunay: Ayın yüceliği.
- Ulviye: Yüce, yüksek, gökle ilgili
- Ulviyet: Yücelik, ululuk, yükseklik.
- Ulya: En yüce, en ulu, yüksek
- Umay: Umut eden
- Umnise: Ana kadın, kadınana.
- Umran: Bayındırlık. 2. Uygarlık, medeniyet 3. İlerleme, mutluluk, refah.
- Umur: Görgü, deneyim
- Umut: 1.Ummaktan doğan, ümit edilen. 2. Ümit.
- Unan: Sadakat, bağlılık, hak
- Unat: Doğru yolu bulmuş.
- Uraz: Şans, talih
- Urçun: Kurumuş iğde dalı
- Uruç: Yukarı çıkma yükselme
- Urza: Hedef, amaç
- Usare: Özsu
- Uslu: Toplumu, çevresini rahatsız etmeyen, edepli. 2. Akıllı, zeki.
- Usul: Belli bir sonuca erişmek için, belli bir plana göre izlenen yol.
- Usun: Hüzün.
- Usunbike: Hüzünlü Hanım
- Uşi: Salkım, ahenk.
- Utku: Pek çok emekten sonra ulaşılan mutlu sonuç
- Utkugül: Güzel bir sonuca ulaşma
- Uygu: Uyum, ahenk
- Uysal: Yumuşak başlı, uyumlu
- Uzam: Bir nesnenin uzayda kapladığı yer.
- Uzan: Yetişen, büyüyen, gelişen.
- Uzay: Sonsuz boşluk
- Uzca: Yetenekli, becerikle
- Uzel: Usta, becerikli
- Uzlet: Tek başına yaşama
- Uzviyet: Canlılık
- Übeyde: Küçük köle, kölecik.
- Übük: 1. İbibik kuşu. 2. İbik.
- Üçgül: Yabani yonca.
- Üftade: Düşkün, biçare aşık.
- Üfüle: Serin, rüzgarlı, esen.
- Ülcan: Ele avuca sığmaz, çok canlı
- Ülez: Gün batımı.
- Ülfer: Büyük su, ırmak anlamındadır
- Ülfet: Alışma, kaynaşma / Dostluk, arkadaşlık
- Ülgen: Ulu, yüce, yüksek, sağlam; iyilik tanrısı
- Ülger: Boğa burcunda yedi yıldızdan oluşan takımyıldız, Ülker
- Ülgür: Gökyüzünün kuzey kıyısında bir yıldız takımının adı
- Ülke: Bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların bütünü, memleket
- Ülkem: Benimsenmiş ülke, yurt
- Ülken: Senin yurdun, memleketin
- Ülkenur: Yurdu aydınlatan ışık.
- Ülker: Boğa burcunda yedi yıldızdan oluşan takım
- Ülkü: Ulaşılmaya çalışılan yüce dilek, amaç, erek
- Ülkü-Ülküm: Uğrunda özveride bulunmaktan çekinilmeyen yüce dilek
- Ülkühan: Bir ülküsü, amacı olan hükümdar.
- Ülküm: Amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey
- Ülküsel: Ülkü ile ilgili olan
- Ülküye: Ülkü sahibi.
- Ülüfer: Nilüfer.
- Ümera: Emirler, emredenler.
- Ümeyra: Hükmeden, efendi.
- Ümit: Beklenti, umut etmek
- Ümmiye: Ana ile, anne ile ilgili.
- Ümmü: Uğur getiren, umut veren
- Ümmügülsüm: peygamber efendimizin kızının ismi
- Ümmühan: Hükümdar annesi
- Ümniye: 1. Umut. 2. İstek, arzu. 3. Niyet.
- Ümran: Mutluluk, bereket
- Ünlem: Ses, seda, çağrı.
- Ünlü: Ün salmış, şöhretli
- Ünlüay: Ay gibi güzelliğiyle ünlenmiş olan.
- Ünlücan: Dost canlısı olmasıyla bilinen.
- Ünlügül: Güzelliğiyle ünlenmiş olan.
- Ünlünaz: Nazlılığıyla ünlenmiş olan.
- Ünlünur: Saçtığı iyilik ışığıyla ünlenmiş olan.
- Ünlüşan: Şan şöhret sahibi olmuş.
- Ünlüyar: Herkesin kendisine sevdalanmasıyla ün yapmış olan.
- Ünsal: Herkes tarafından tanınan
- Ünsay: “Ünlen, adın duyulsun” anlamında kullanılan bir ad.
- Ünsel: Ünüyle şöhretiyle coşan.
- Ünseli: Ünü sellere benzeyen
- Ünsiye: 1. Alışmış, sokulgan. 2. Arkadaş, dost.
- Ünsiyet: Ahbaplık, arkadaşlık, dostluk.
- Ünzile: Gönderilmiş
- Ürem: Faiz
- Ürme: Örme, örgü.
- Ürmegül: Sarmaşık.
- Ürpek: 1. Ürperen, ürpermiş. 2. Mazı ağaçlarının üstündeki tüylü nesne
- Ürper: Titreme, titreyiş.
- Ürün: Doğadan elde edilen yararlı şeyler.
- Ürünay: Ay gibi bir eser güzelliğinde olan.
- Ürüncan: Dostluğunu ortaya koyan.
- Ürünela: Gözlerinin güzelliğiyle bilinen, tanınan.
- Ürüngül: Gül gibi bir eser güzelliğinde olan.
- Ürünnaz: Nazlı güzel, nazenin.
- Ürünnur: Herkesi ferahlatan, herkese ışık saçan.
- Ürünsel: Coşkuyla üretilmiş, yapıt, bolluk.
- Ürünser: Başarılarını gözler önüne seren.
- Ürünsu: Bolluluk, verimlilik.
- Ürünsun: Verimli ol. 2. Başarılarını gözler önüne ser.
- Üstün: İyi nitelikli, yüksek düzeyli
- Üstünay: Benzerlerinin çok üstünde ve ay gibi güzel
- Üstünbüke: Üstün güzel, çok güzel,
- Üstüncan: En iyi dost, yürekli dost
- Üstünel: Usta, becerikli
- Üstüngül: Çok üstün güzel.
- Üvercinka: Güvercin kanadı.
- Üzer: Üst, kaynak, faiz.
- Üzgü: Yersiz ve gereksiz olarak çektirilen üzüntü, eziyet
- Üzgün: Üzülmüş, üzüntü duymuş.
- Üzüm: Asmanın tane veya kuru olarak yenilen salkım şeklindeki meyvesi
V ile başlayan anlamlı kız bebek isimleri
- Vacibe: Yapılması şart olan şey
- Vacide: Varlıklı, zengin
- Vadi: İki dağ arasındaki geçit.
- Vadide: Söz veren. 2. Yapacağını söyleyen. 3. Vaat de bulunan, söz veren.
- Vaha: 1.Çölde bulunan su. 2. Nadir, az bulunur.
- Vahibe: Hibe eden, bağışlayan
- Vahide: Tek, BİR, yalnız
- Vahime: Kurma, kuruntu.
- Valide: Doğuran, 2. Anne, ana
- Vamıka: Seven, âşık.
- Varak: Yaprak, yazılı kağıt
- Varide: Gelen şey, gelen evrak
- Vasfiye: Nitelikli
- Vasıla: Ulaşan, birleşen.
- Vebün: Çiçek açmak.
- Vecahet: 1. Güzel yüzlülük, gösterişlilik, güzel yüz. 2. Saygınlık.
- Vechiye: Yüze ait, yüzle ilgili.
- Vecibe: Ödev, boyun borcu, vazife.
- Veciha: Güzel, hoş.
- Vecihe: Güzel, hoş, uygun olan
- Vecize: Derin ve anlamlı söz, özdeyiş.
- Veda: Sevilen şeyden ayrılma
- Vedia: Korunması için bırakılan emanet
- Vedide: Dost, arkadaş.
- Vefakar: Sevgisi güçlü ve kalıcı olan.
- Vefia: 1. Vefalı, bağlı. 2. Tam, mükemmel, eksiksiz.
- Vefika: Düşünceleri birbirine uyan, uyumlu, arkadaş, yoldaş
- Vehbiye: Allah vergisi, doğuştan olan
- Vekil: Temsilci. 2. Birinin işini görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse. 3. Bakan.
- Velide: Yeni doğmuş çocuk
- Veliye: Ermiş, evliya kadın.
- Vemiş: çoban yıldızı, 2. Güneş’e en yakın olan ikinci gezegen.
- Venüs: Bir gezegen, çoban yıldızı
- Vera: Günahtan kaçınmak
- Verda: Gül
- Verdinaz: Nazlanan güzel.
- Verka: Yabani güvercin
- Verna: Hakikat
- Vesalet: Aracı olma, vasıta olma
- Vesamet: Güzel yüzlü, nur yüzlü.
- Vesile: Sebep, elverişli durum
- Vesime: Hoş, güzel yüzlü
- Vezime: Hediye, armağan
- Vezin: Tartı. 2. Ölçü
- Vezire: İradeci, kadın komutan.
- Vicdan: İnsanın içindeki adalet dürtüsü
- Vildan: Yeni doğmuş çocuklar / kullar, köleler
- Vira: Durmadan, aralıksız, sürekli
- Vuslat: Kavuşma, ulaşma, yetişme
- Vükela: Temsilcilerden, yöneticilerden
Y harfi ile başlayan beğeneceğiniz kız bebek isimleri
- Yade: Hatıra
- Yadenur: Kutsal ışık
- Yadigâr: Anımsatan, hatırlatan kişi ya da şey
- Yağan: Gökten dökülen
- Yağış: Yağmur, kar, dolu gibi doğa olayı
- Yağmanaz: Gönülleri çalan, yağma eden güzel.
- Yağmur: Bir yağış şekli /Gökten damlalar halinde düşen su
- Yağmurca: Dağ keçisi, bir tür geyik.
- Yakar: Güzelliği ile yürek yakan.
- Yakut: Bir değerli taş
- Yalaz: Alev
- Yalaza: Alev – Kıvılcım – Aşk ateşi
- Yaldız: Eşyaya aytın veya gümüş görüntüsü vermek için kullanılan sıvı veya yaprak durumundaki madde, göz boyama
- Yalınca: Sadece, çıplakça.
- Yalıncan: İçi dışı bir olan, içten dost.
- Yamaç: 1. Dağın veya tepenin herhangi bir yanı. 2. Karşı. 3. Yan, yakın.
- Yankı: Eko, sesin çarpıp gelmesi
- Yapıncak: Seyrek taneli, kırmızı benekli bir tür üzüm.
- Yaprak: Ağaçların yeşil kısımları
- Yaprakgül: Gül yaprağı
- Yar: Çok sevilen, sevgili. 2. Dost, tanıdık. 3. Yardımcı.
- Yarcan: Çok sevilen, sevgili.
- Yârcan: Çok sevilen, sevgili.
- Yaren: Sevgili, arkadaş
- Yarence: Yaren gibi, yarene benzer.
- Yârıdil: Gönül dostu, sevgili.
- Yarıdil/Yârıdil: Gönül dostu, sevgili.
- Yarkınbüke: Güneş aydınlığı gibi güzel.
- Yarpuz: Çiçekleri birbirinden ayrı halka biçiminde, nane türünden, kısa saplı, az veya çok tüylü, güzel kokulu bir bitki.
- Yasa: Kural, buyruk, düzen
- Yasemin: Çeşitli renklerde kokulu çiçekleri olan bir bitki
- Yasemin/Yasmin/Yasemen: Zeytingillerden beyaz sarı çiçeklihoş kokulu bir çiçek, sarmaşık türünün adıdır.
- Yasna: Avesta’nın sureleri.
- Yaşagül: Yaşamın boyunca gül, mutlu ol.
- Yaşam: Hayat, doğumdan ölüme kadar geçen süre
- Yaşıl: Yeşil.
- Yaşın: Işık parlaklık, şimşek.
- Yaşıyan: Işıldayan, parlayan.
- Yaşmak: İnce yüz örtüsü, hafiflik.
- Yaylagül: Yaylada oturan güzel.
- Yaz: İlkbahardan sonraki mevsim, yaz-mak fiili
- Yazel: Yaz ve el kelimelerinden türetilmiş isim
- Yazgan: Süsleyici, sürekli yazan.
- Yazgı: Alın yazısı, kader
- Yazgül: Yaz gibi sıcak, gül gibi güzel.
- Yazgülü: Yaz ve gül tamlaması, yazın açan gül
- Yazmira: Yaz ve Mira kelimelerinden türetilmiş isim. Mira bir yıldız ismidir.
- Yediveren: Yılda bir kaç defa çiçek açıp meyve veren bir bitki.
- Yegah: Doğu müziğinin en eski makamlarından.
- Yegâh: 1. Bir, tek. 2. Türk müziğinde makam adı.
- Yegane: Biricik, tek.
- Yegâne: Biricik, tek.
- Yekta: Tek, eşsiz
- Yelcan: Rüzgar gibi hızlı olan.
- Yelda: Uzun ve kara; yılın en uzun gecesi
- Yeler: Rüzgar gibi hızlı, aceleci.
- Yelesen: Rüzgar gibi esen.
- Yelin: İnek, koyun, manda gibi hayvanların memesinde süt toplanan kısmın adıdır.
- Yeliz: Güzel, aydınlık, ferah
- Yelkin: Hazır duruma gelmiş, ayaklanmış.
- Yelten: Davran, teşebbüs et.
- Yenal: Üstün gelen, zafer kazanan, muzaffer.
- Yenigül: Yeni açmış gül kadar güzel.
- Yenigün: Yeni başlayan gün, yeni zaman.
- Yepelek: İnce yapılı, zarif, narin.
- Yeşil: Genç, taze, doğa rengi, bitki rengi.
- Yeşim: Değerli bir taş
- Yeter: Yeterli, kafi
- Yeterkız: Arka arkaya doğan kız çocuklarından sonra erkek çocuk olması dileğiy
- Yezda: Zerdüştlük inancına göre iyilik tanrısının ismi
- Yezdan: Zerdüştlerin iyilik tanrısı
- Yılay: Yıl ve ay.
- Yıldan: Belli bir yıl ile ilgili
- Yıldanur: Nurlu yıl, şanslı yıl
- Yıldıku: Yıldız.
- Yıldız: Parlak gök cismi
- Yıldızhan: Oğuzların Bozok kolunun inandığı üç gök tanrılarından biri
- Yılgül: Yılın en güzel gülü.
- Yılgün: Yıl ve gün.
- Yılşen: Yılın en şen insanı.
- Yipek: İpek
- Yoldaş: Dost, aynı hedefe gidilen arkadaş.
- Yomut: Uğur, şans getiren hediye.
- Yonca: Çayır bitkisi
- Yosma: Genç, güzel, güzelliğiyle baştan çıkaran
- Yosun: Çiçeksiz bitkilerin, suların yüzünde ve dibinde bulunan bir türü
- Yöre: Bir bölgenin belli yer ve çevresini kapsayan sınırlı bölümü
- Yudum: Bir içimlik sıvı
- Yumak: Top biçiminde sarılmış iplik.
- Yumuk: Yumulmuş olan, yumulmuş gibi duran. 2. Tombul
- Yuna: Yıkanmış, temiz, pak
- Yunak: Yıkanma yeri, banyo, hamam.
- Yunar: Temiz kişi, temizlik yapan kadın
- Yurdaal: “Yurda kabul et” anlamında kullanılan bir ad.
- Yurdagül: Ülkesini gül gibi güzel gören
- Yurdaser: Vatana önder, lider olan kimse.
- Yurdatap: “Yurduna hizmet et” anlamında kullanılan bir ad.
- Yurday: Yurda – ay
- Yurdum: Vatanım, ülkem
- Yurtsay: “Yurduna değer ver” anlamında kullanılan bir ad.
- Yurtsevil: Vatanı gibi sevilmek arzusunda olan.
- Yurtsevin: Vatanı ile sevinen
- Yücenur: Nurlu, uğurlu kişi
- Yüksel: Başarı kazan, yücel
- Yükselen: Yükseklere çıkan. 2. Durmaksızın aşama gösteren.
- Yümniye: Uğurlu, kutlu.
- Yüsra: Sol taraf. Sol el
Z ile başlayan sevilen kız isimleri
- Zafire: Savaşta düşmanı yenen, muzaffer
- Zahide: Doğruluktan ayrılmayan, dinin buyruklarını yerine getiren kimse, sofu
- Zahire: Dış Görünüş, Dış Yüz; Parlak, Aydınlık; Coşkun, Taşkın, Coşmuş
- Zaide: Artan, çoğalan
- Zaika: Tat alma
- Zakire: Zikreden, Allah’ı Anan, Zikir Ehli, Çok Dua Eden; Zikir Okuyan, Zikredici; Hatırlatan, Anımsatan, Akla Getiren
- Zaliha: Superisi
- Zambak: Bir çiçek adı
- Zamire: 1. İç, iç yüz. 2. Yürek, vicdan. 3. Gönülde gizli olan sır.
- Zana: Bilgin, bilgiç, alem.
- Zara: Çok asil, uysal, güzel
- Zarafet: İncelik, güzellik, zariflik
- Zarif: Hoş, nazik, güzel görünen
- Zarife: Nazik, kibar ve hoş tavırlı
- Zaruret: Mecburiyet, zorunluluk
- Zatinur: Nurlu kişi, aydınlık, özü temiz
- Zatiye: Kişisel, kendine ait
- Zayiçe: Yıldızların belli tarihlerdeki yerini gösteren cetvel
- Zebercet: Zümrütten daha açık yeşil olan, zümrüt kadar değerli olmayan bir süs taşı
- Zebur: Hazreti Davut’un kitabı.
- Zehra: Güzel yüzlü
- Zehre: Çiçek
- Zekavet: Anlayış, zekilik, çabuk kavrama.
- Zekire: Unutmayan, hafızasına güvenen.
- Zekiye: Zeki, çabuk kavrayan
- Zelal: Temiz, berrak
- Zeliha: Züleyha’ nın bir farklı yazılış halidir. Su perisi, çok güzel anlamındadır.
- Zeliş: Züleyha’ nın bir farklı yazılış halidir. Su perisi, çok güzel anlamındadır.
- Zemzem: Kâbe çevresindeki ünlü kuyu ve bu kuyunun Müslümanlarca kutsal sayılan su
- Zenan: Kadınlar
- Zennan: Kadınlar
- Zennişan: Ünlü, tanınmış kadın.
- Zennur: Zinnur, nurlu, ışıklı
- Zerafet: İncelik, güzellik, zariflik.
- Zercan: Altın kalpli arkadaş
- Zerda: Altın gibi olan kimse
- Zerefşan: 1. Altın saçan, altın saçıcı. 2. Altın kakmalı. 3. Bir lale türü.
- Zeren: Anlayışlı
- Zerengil: AJaLLı kişi.
- Zergûn: Altın renkli.
- Zergül: Altın gül.
- Zergün: Altın gibi güzel, değerli.
- Zeria: Vesile, bahane, sebep, fırsat.
- Zerile: Sarı asma kuşu.
- Zerin: Altından ya da altına benzer olan
- Zerka: Gök gözlü, mavi.
- Zernişan: Kılıç, kalemtıraş gibi şeylerin üzerine kakma altınla yapılan işleme
- Zerre: Çok ufak, çok az.
- Zerrin: Altından yapılmış, değerli, güzel
- Zerrinkâr: Altınla süslenmiş.
- Zerrintaç: Altın taç.
- Zerrişte: Altın, sırma tel. 2. San.
- Zerya: KürtçeOkyanus demektir.
- Zeryan: Güzel kadın, dilber, hülya.
- Zevce: Kadın, eş. 2- Erkeğin nikahlı karısı
- Zeycan: Cana yakın olan
- Zeynep: Mücevher, değerli, güzel, çekici
- Zeyniye: Süslü.
- Zeyno: Zeynep’in halk dilindeki söylenişi
- Zeyşan: İki cihanda tek olan
- Zıkra: Anma, hatırlama.
- Zıren: Dinç, sağlıklı. .
- Ziba: Süslü. 2. Güzel.
- Zican: Canlı, cana yakın, candan.
- Zihniye: Zihinle ilgili.
- Zikri: Anma ile ilgili.
- Zilan: Kürtçe; yeniden doğuş anlamına gelmektedir
- Zinet: Bezek, süs
- Zinnur: Nurlu, ışıklı
- Zinnure: Nurlu, ışıklı, aydınlık.
- Zişan: Tanınmış, şanlı
- Ziver: Süs, bezek.
- Ziyafet: Yemekli toplantı.
- Ziynet: Süs, süs eşyası
- Ziyneti: Süslü.
- Zozan: Kürtçe yayla demektir.
- Zöhre: Zühre, çoban yıldızı
- Zuhal: Satürn gezegeni
- Zulal: Hafif, güzel, soğuk su
- Zulfiyye: Saçları güzel olan
- Zübeyde: Öz, cevher
- Zühal: Satürn gezegeni
- Züheyra: Küçük çiçek
- Zühre: Venüs gezegeni, çoban yıldızı
- Zührenaz: Güzelliği dillere destan
- Zühtiye: Her türlü zevke karşı koyarak kendini ibadete veren.
- Zülal: Duru, şeffaf, berrak, saf tatlı, soğuk su
- Zülbiye: Arapçada gezegen anlamına gelir
- Züleyha: Su perisi / Hz. Yusuf’ un eşinin ismi
- Zülfibar: Zülfübar
- Zülfiyar: Sevgilinin zülfü, saçı.- bk. Zülfüyar
- Zülfiye: Güzel saçlı
- Zülfizar: Zülfüzar
- Zülfübar: Dağılmış, saçılmış saç.
- Zülfünaz: Sevgilinin nazı.
- Zülfüyar: Sevgilimin zülfü, saçı.
- Zülfüye-Zülfiye: Sevgilinin saçı.
- Zülfüzar: Saçı gür, bol saçlı.
- Zülüf: Yüzün iki yanından sarkan saç lülesi. 2. Sevgilinin saçı.
- Zümra: Güzel, iyi ahlaklı
- Zümran: Ahirette yeniden canlanmayı başlatan kadın
- Zümre: Topluluk, cemaat
- Zümrüt: Değerli bir taş