Türk Edebiyatı’nın en nadide isimlerinden biri olan Sabahattin Ali’nin kitaplarından ziyade kendi yaşantısıyla ilgili ne kadar bilgiye sahibiz? Kaleme aldığı o eserlerdeki Sabahattin Ali nerede doğmuş, nerede yaşamış hangi zorluklara göğüs germiş Sabahattin Ali’nin bilinmeyenlerini sizler için derledi. İşte Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna gibi önemli eserleri bizlere bahşeden o nadide yazarın hayatı…
Sabahattin Ali kimdir?
25 Şubat 1907’de gözlerini dünyaya açan Sabahattin Ali, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nın en değerli isimlerinden bir tanesidir. Öykü türünde eserler yazan Sabahattin Ali, romanlarıyla pek çok kişinin kalbini fethederek kaleminin güçlülüğünü herkese göstermeyi başarmıştır. Romanlarında aşk ve sevgiyi o güzel tasvirleriyle harmanlayarak uzun uzadıya anlatan Sabahattin Ali, aynı zamanda toplum bilincini kazandırmak için siyasi konulara da değinmeyi sevmiştir. Eğridere’de doğan ve hayatının bir bölümünü burada geçiren Sabahattin Ali, sonrasında Balıkesir’e giderek ilk hikâye ve şiir denemelerine başlamıştır. Balıkesir’in ardından tası tarağı toplayıp İstanbul’a göçmüş ve İstanbul’da edebiyat öğretmeni Ali Canip Yöntem’in destekleriyle şiirlerini ilk kez Akbaba ve Çağlayan dergilerinde yayımlamıştır. Anadolu’da kısa süre öğretmenlik yapan ve yüzlerce öğrencisi olan Sabahattin Ali, ardından Türkiye Devleti tarafından Almanya’ya gönderilerek dil eğitimi almıştır. Dil eğitimini tamamladıktan sonra ana vatanı Türkiye’ye dönen Sabahattin Ali, memlekette Almanca öğretmeni olarak çalışmaya başlamıştır. Bu süre sonrasında, komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklanmış ardından serbest bırakılmış sonra da Türk Devlet yöneticilerine eleştiri yaptığı gerekçesiyle tekrar tutuklanmıştır. Bu süreç onun devlet memurluğundan ihraç edilmesine neden olmuştur. Ardından Atatürk hakkında yazdığı bir şiir vesilesiyle tekrar devlet kurumunda görev verilmiştir. Yaşamının son dönemlerinde Türk Milliyetçileriyle yaşadığı tartışmalarla öne çıkan Sabahattin Ali, Nihal Atsız ile yaşadığı bir polemik sonucunda Irkçılık-Turancılık Davasının bir parçası olmasına neden oldu. Aynı zamanda bu dönemde Aziz Nesin ile ortak çıkardıkları dergide, siyasileri eleştirmeleri dolayısıyla birçok davaların odak noktasında kaldı. Bu davaların artmasından sonra Türkiye’den ayrılmak isteyen Sabahattin Ali, Bulgaristan sınırını geçmek isterken milliyetçi gerekçeler nedeniyle 2 Nisan 1948 Ali Ertekin tarafından öldürüldü.
Sabahattin Ali’nin en çok beğenilen sözleri
Bir ümidim yok. Bu sondu. Artık hiç bir şeyin değişmesine imkan yok, lüzum da yok.
Bir arkadaş istiyorum. Benimle konuşmadan beni tamamen anlayacak, benimle karşı karşıya saatlerce hiç konuşmadan oturabilecek bir arkadaş.
Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir. Hatta mukabele edilmesini bile beklemeden sadece sevmek.
“Ben böyleyim işte!” dedi. “Ben garip bir kadınım. Benimle ahbaplık etmek isterseniz birçok şeylere tahammüle mecbur kalacaksınız.
Herkese içindeki iyilik kadar iyi bir hayat dilerim.
“O gelmez artık” dedi. “Nereden biliyorsun” dedim. “Gidişinden belliydi” dedi.
Ama unutma, taş duvarlar arasındaki karanlığımın senden başka penceresi yok.
“Herkes ne diyecek!” Herkesten ne gördüm ki? Bu herkes dedikleri şey beni üzmekten başka ne yaptı.
Her şey geçer. Her şey unutulur. Kendini bir felaketin içerisinde kaybetmenin manası yoktur.
Benim beklediğim aşk başka! O bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka; istemek bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka… Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilmez bir istemek!.
Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: ‘Dünyada neler gördünüz? ‘ dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki…
Varlığı büyük boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti…
İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.
Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan insanı vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir ? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
Halbuki en çok okuduğum bir kitabın, en çok okuduğum bir satırı bile bana bazen başka şeyler söyleyebilir…
Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.
Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum.
Yalnız bir şeye kızıyorum kardeşim: Bari bu hiçliği düşünemeyecek kadar aptal olsaydım. Kendimi bir şey zannedebilseydim. İnansaydım.
Ve çok geçten daha kötüsü yoktur hayatta…
Acılar kalbimi nasırlaştırdı ve kalbim, her zaman üzerine basılan bir nasır gibi sızlıyor. Yalnız ben artık bağırmıyorum, bağıramıyorum.
İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.
Anadolu’da işsizliğin doğurduğu yegane iş dedikodudur.
Yerinde bir cevap, keskin bir nükte bütün hakikatlere bedeldi.
Bu ölü toprakların üstünde hiçbir şey ölmek ve öldürmek kadar kolay değildir.
Sonra bu garip ağaçlar bana daima hasretini çektiğim uzak memleketleri hatırlatır…
İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşanmaya değer… Ne olursa olsun…
“Ben böyleyim işte!” dedi. “Ben garip bir kadınım. Benimle ahbaplık etmek isterseniz birçok şeylere tahammüle mecbur kalacaksınız.”
“İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.”
“Etrafımız o kadar çirkefle dolu ki, temiz kalmak için bir tek çare kendi dünyamıza çekilmek ve muhitle, hiç olmazsa manen, alakamızı kesmektir.”
“Böyle dümdüz bir beynim olacağına hiç olmamasını tercih ederdim. ”
Onların beni anlamalarına imkan yoktu. İzahat vermeye de asla mecbur değildim.
Yalnız onun yanındayken içimi müthiş bir korku, onu kaybetmek korkusu sarardı.
Yollarımız bir kere karşılaştı. Fakat ona dair hiçbir şey bilmiyorum.
Odamda beni kitaplarım bekler. Bu yegâne tesellidir.
Sabahattin Ali’nin Şiirleri;
Acaba
Ela gözünden akan Ateşli nazarların Acaba acımadan Kimi yakacak yarın?
Dudakların acaba Kimlerle öpüşecek? Kimler yarın acaba, Tuzağına düşecek?
Anlıyorum, bizlerden İntikam alıyorsun.
Lakin ey kadın bilsen, Nasıl alçalıyorsun.
Sabahattin Ali
Bir Doğum Günü İçin
Göklerin yüzü güldü mü Dünyaya geldiğin zaman? Azgın sular duruldu mu Dünyaya geldiğin zaman?
Güneşler gibi tek miydin? Ay ışığından ak mıydın?
Böyle nazlı çiçek miydin? Dünyaya geldiğin zaman?
Yıldızlar halin sordu mu? Bulutlar selam durdu mu? Yerlerin kalbi vurdu mu? Dünyaya geldiğin zaman?
Aşkını candan duymuşum, Canım yoluna koymuşum. Tam dokuz yaşındaymışım Dünyaya geldiğin zaman.
Kimbilir nasıl güzeldin, Göklerden yere süzüldün… Benim alnıma yazıldın Dünyaya geldiğin zaman
Sabahattin Ali
Leylim Ley
Döndüm daldan düşen kuru yaprağa
Seher yeli dağıt beni kır beni
Götür tozlarımı burdan uzağa
Yarin çıplak ayağına sür beni
Aldım sazı çıktım gurbet görmeye
Dönüp yare geldim yüzüm sürmeye
Ne lüzum var şuna buna sormaya
Senden ayrı ne hal oldum gör beni
Ayın şavkı vurur sazım üstüne
Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne
Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne
Ay bir yandan sen bir yandan sar beni
Yedi yıldır uğramadım yurduma
Dert ortağı aramadım derdime
Geleceksen bir gün düşüp ardıma
Kula değil yüreğine sor beni
Sabahattin Ali
Maphushane Türküsü
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırma
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül, aldırma
Görmesen bile denizi
Yukarıya çevir gözü
Deniz dibidir gökyüzü
Aldırma gönül, aldırma
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah’a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül, aldırma
Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Ceza yata yata biter
Aldırma gönül, aldırma
Sabahattin Ali
Eskisi Gibi
Seneler sürer her günüm,
Yalnız gitmekten yorgunum;
Zannetme sana dargınım,
Ben gene sana vurgunum.
Başkalarına gülsem de,
Senden uzakta kalsam da,
Sevmediğini bilsem de
Ben gene sanavurgunum.
Dağları aşınca başım,
Geri kaldı her yoldaşım,
Gerl sevgilim, gel kardaşım,
Ben gene sana vurgunum.
Gönlüm seninkine yardı,
Aynı şeyleri duyardı;
Ayaklarımız uyardı…
Ben gene sana vurgunum.
Sabahattin Ali
Ruhumun Dalgaları
Ruhumun dalgaları, koşup kabarmayınız.
Her damlanız tutuşan göğsüme birer bıçak.
Kalbim bir kayadır ki, nerdeyse yıkılacak,
Hayalden köpüklerle kalbimi sarmayınız.
Dümdüz olsam diyorum, ve kumlu bir sahili
Yalayan sular gibi siz de yavaşlasanız.
Bilmediğim yeni bir masala başlasanız,
Çekilse kulağımdan hatıraların dili.
Ey eski günler artık bana yaklaşmayınız,
Ey hayaller, vurmayın kalbimin sert taşına.
Bütün bir hayat bile değmez bir göz yaşına,
Ruhumun dalgaları, köpürüp taşmayınız.
Sabahattin Ali’nin kaleme aldığı kitaplar;
Romanlar:
- Kuyucaklı Yusuf
- İçimizdeki Şeytan
- Kürk Mantolu MadonnaÖyküler:
- Değirmen
- Kağnı
- Ses
- Yeni Dünya
- Sırça Köşk
Deneme:
- Çakıcı’nın İlk Kurşunu
Şiirler:
- Dağlar ve Rüzgâr
- Kurbağanın Serenadı
- Öteki Şiirler
Oyunlar:
- Esirler
Mektup:
- Canım Aliye, Ruhum Filiz