İstiklal Marşı, milletimizin milli marşıdır. Uzun yıllardır yediden yetmişe bütün vatandaşlarımız tarafından bilinir ve gururla söylenir. Aynı zamanda yavru vatan olan Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti’nin de milli marşıdır. Zorlu savaş dönemlerinde yazılmış olan milli marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’dur.
Nerede Yazılmıştır?
Ülkemizin milli marşı, Tacettin Dergahı’ nda yazılmıştır. Şair Mehmet Akif Ersoy o dönem Burdur milletvekilliği görevindeyken Tacettin Dergahı‘nda yaşamaktaydı. Burası ev olarak kullanılıyordu. Ankara’da bulunan bu dergah Hacettepe Üniversitesi’nin merkez kampüsü içerisinde yer almaktaydı. Milletimizin milli marşı da ülkemizin zorlu dönemleri henüz devam ederken bu dergahta yazıldı.
İstiklal Marşı Nasıl Yazıldı?
Ülkemiz için henüz zorlu zamanalar devam ederken her ülkenin sahip olduğu gibi Türkiye’nin de bir milli marşı olmasına karar verildi. Bu karar doğrultusunda halka duyuru yapıldı. Duyuruya göre milli marş yazıldıktan sonra adaylar arasında bir yarışma yapılacak ve seçilen marşı yazan kişiye de ödül verilecekti.
Yarışmaya birçok şair yazdıkları marşlarla beraber katılsa da hiç birinin yazdığı marş seçilmedi. O dönem dergahta yaşamakta olan Mehmet Akif Ersoy, düzenlenecek yarışmadan haberdar olmasına rağmen yarışmaya katılmamıştı.
Marş karşılığı para almayı uygun görmemesi en büyük nedendi. Ancak uygun marşın bir türlü seçilememesi üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey öncülüğünde araya bir kaç hatırlı kişinin de sokulmasıyla şair ikna edildi ve marşımızda bu dergahta yazılmış oldu.
Ne Zaman Yazıldı?
Milli mücadelenin zorlu günleri devam ederken halkın birbirine bağlılığını vurgulamak ve insanları cesaretlendirmek gerekiyordu. Bunun için mutlaka herkesin gururla haykıracağı bir marş yazılması gerekiyordu.
Her ne kadar yarışma düzenlenip ödüller koyulsa da doğru marşa karar verilememişti. Israrlara karşı Mehmet Akif Ersoy, 5 Şubat 1921 tarihinde kendisine gelen davet mektubu ve ısrarlara karşı marşımızı yazmayı kabul etti. Şanlı Türk ordusuna hitap ettiği şiiri yazmak günlerini aldı.
Sonrasında bakanlığa teslim edilen şiir bir süre sonra resmi gazetelerde yayınlanmaya başlandı. Yazılan marş sadece bakanlığa değil cephelerde savaşmakta olan askerlere de okutuldu ve ilk aşamayı geçmiş oldu. 12 Mart 1921 yılında ise Mustafa Kemal Atatürk’ün başkanlığını yapmakta olduğu mecliste oylamaya sunuldu.
Kabul etmeyen bir kesim olmasına rağmen kabul edip hayranlıkla alkışlayan ve destek olan kesim daha fazlaydı. O gün verilen meclis kararı ile İstiklal Marşı, milli marşımız olarak kabul edildi. Şair Mehmet Akif Ersoy ödül olan 500 lirayı kabul etmedi ve Darülmesai’ye bağışladı. Darülmesayi, o dönemlerde zor durumlarda yaşamaya çalışan kadınlara v çocuklara meslek öğretmek ve gelir elde etmelerini sağlamak amacıyla kurulan önemli bir kuruluştu.
İstiklal Marşının Yazıldığı Dergah Hala Duruyor Mu?
Marşımızın yazıldığı dergah milletimiz için oldukça önemlidir. Aynı dergahta, şair tarafından Türk edebiyatımız için çok önemli olan başka eserlerde yazılmıştır. Bundan dolayı müze haline getirilerek korumaya alınmıştır. Ankara’nın Altındağ ilçesinde bulunan Tacettin Dergah’ ı olarak bilinen iki katlı ahşap ev, 1949 yılında verilen meclis kararı ile müzeye çevrilmiştir.
1982 yılında restorasyon işlemleri tamamlanarak halkın ziyaretine açılmıştır. Aynı zamanda şairimizin adını ölümsüzleştirmek amacıyla Tacettin Dergahı’ nın adı Mehmet Akif Ersoy Müzesi olarak değiştirilmiştir.
Müze olarak aktif olarak ziyaretçilerini ağırlayan müzede şairin kişisel eşyaları olan saati, silahı, tesbihi ve gözlüğü de sergilenmektedir. Sonrasında ise 2003 yılında müzeye şairin büstü yapıldı ve büstüne marşımızın coşkuyla söylenen ilk iki kıtası yazılmıştır.
İzleyin: İstiklâl Marşı’nın Yazıldığı Taceddin Dergahı: M. Akif Ersoy Evi
İSTİKLÂL MARŞI
-Kahraman Ordumuza
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli
O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım;
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
MEHMET AKİF ERSOY